Elif Şafak’ın özgün dili İngilizce olan, Türkçe adı Aşk olan romanının çevirmenlerinden birisiyim. Diğer çevirmen ki metindeki varlığı en az benim kadar görünmez, Elif Şafak’ın ta kendisi. Bu metin, görünmez diğer çevirmenin haksızlığa uğramaması için yazılmıştır. Elif Şafak, Türkçe’nin günümüzdeki en önemli yazarlarından birisi. Burada önemli olma kıstasımı Elif Şafak’ın romanlarının çok satmasından değil; bir bilim dalı olarak Çeviribilim’in temelindeki Itamar Evan-Zohar’ın Çoğuldizge Kuramı’ndan alıyorum: Güncel edebiyatın merkezinin, yani edebiyat bölümlerinin ve edebiyat dergilerinin Elif Şafak’ı yoğun biçimde incelemesi, eleştirmesi Elif Şafak’ın metinlerini merkez edebiyatın bir parçası yapıyor. Bu anlamda da önemi haiz oluyorlar. Şu an göreli olarak yeni çıkan bir kitap olması itibarı ile çeviri bir metin olan Aşk’ın, edebiyat sistemimizdeki yeri konusunda bir kehanette bulunmak çok yersiz olacak. Ancak, hem içeriği hem de oluşum sürecinin hem edebiyat incelemeleri hem de çeviribilim açısından son derece değişik bir konuma sahip olduğuna kaniyim: Künyesinden de görülebileceği üzere, çevirisi yazarla birlikte yapıldı. Bu aslında çok yeni bir olgu değil; yazarın çeviri sürecine dahil olduğu pek çok örnek görmek mümkün. Ne var ki burada çeviriyi bu açıdan ilginç yapan durum, çevirinin hedef dilinin, yazarın çoğu eserini verdiği anadili olması; malumu ilam etmek gerekirse, Türkçe yazan bir yazarın eserinin Türkçe’ye çevrilmesi. Elif Şafak romanlarının Türkiye’deki edebiyat çevrelerinde genelde bu konu üzerinden eleştirildi. İngilizce romanları çıkmasından itibaren, sorulan ilk soru neden İngilizce yazdığıydı. Bu makul soru, belli edebiyat çevrelerinde retorik bir soruya dönüştü. Yani, soru olmaktan çıkıp, edebiyata kuralcı bir yaklaşımla Türkçe yazan bir yazarın İngilizce yazmaya dönmesi kınandı. Halbuki, hem Türk hem yabancı edebiyatta bir yazarın anadili dışında yazması rastlanan bir olgudur. Nabokov ve Beckett gibi, Adıvar da buna örnek teşkil eder. Sanırım bu noktada, Çoğuldizge Kuramı’ndan kök bularak gelişen ve çeviribilimin ayrı bir bilim dalı olmasını sağlayan Betimleyici Çeviribilim Çalışmaları’ndan bahsetmekte fayda var. Çeviriye betimleyici yaklaşımın çok kısa ve yetersiz bir özeti şöyle olabilir: Çeviri, hizmet ettiği kültürün bir ürünü. Bu nedenle çeviri, sadakat ve serbestlik gibi muğlak kavramlarla değil; sözcük ya da tümcelerin nasıl eşleştiği ile değil; çevirinin yapıldığı dildeki kültürün normları üzerinden değerlendirilmeli. Normlarsa o kültürde birey özellikleri ile kurallar arasındaki alanı kapsamakta. Çeviri metnin normları, metnin yerelleştirilmesi ve yabancılaştırılması, bize o kültürün normları hakkında bilgi vermekte. Elif Şafak’ın İngilizce yazmasına, belli bir çevrenin yadırgayarak basması muhafazakar bir kültürde yaşadığımızı gösteriyor düşüncesindeyim. Bu on sene içerisinde, Türkiye’de normları yansıtan ve yeniden üreten yayım kuruluşlarındaki gelişmeleri; hatta ve hatta, yeni yüzlerine ve “yaftalama karşıtı” söylemine rağmen, Elif Şafak’ın bizzat yazdığı yayın kuruluşunu ve ürettiği metinleri de inceleyecek olursak, muhafazakarlığın yaygın bir tutum olduğunu söylemek mümkün. Peki, muhalif olduğu söylenen gazetelerde tutum nasıl? * 11 Nisan 2009 tarihinde benim çevirmen, Elif Şafak’ın yazar, Ferhat Uludere’nin ise okur sıfatı ile katıldığı bir sohbet gerçekleştirildi. Bu sohbet Taraf Gazetesi’nin Pazar ekinde 19 Nisan 2009 tarihinde yayınlandı. Sohbet metni dışında, spotlarda yer alan bir metin şöyle: “Elif Şafak kitaplarını İngilizce yazmasının nedeni olarak Türkçe’deki kelime darlığını gösteriyor” (Taraf Pazar, 19 Nisan 2009, s.22). Aynı sayfada, röportajdan bir alıntıda ise Elif Şafak şöyle diyor: “Kelime dağarcığı itibariyle ise Türkçe’nin bir kabahati yok, bizim bir kabahatimiz var, çok daralttık Türkçe’yi. Ben bunun üzerinde çok düşünüyorum, emek sarf ediyorum” (Taraf Pazar, 19 Nisan 2009, s.22). Metnin tümüne bakıldığında ise Elif Şafak’ın çeviri sürecinde Türkçe’ye olan çevirinin dili üzerine yoğun çabalarımızı anlatışımızı görebilirsiniz. Açıkça görüldüğü üzere spotta ve sohbette çelişkili bir durum söz konusu. * Bu sohbet metni farklı normların bir araya gelip yayın organının normlarının süzgecinden geçen bir alan teşkil ediyor; spot metni ise yalnız yayın organının normlarının konuşabileceği bir alan. Gideon Toury, Descriptive Translation Studies and Beyond adlı kitabında çevirmen normlarının hem çeviri metinden, hem de çevirmenin kendi beyanlarından alınabileceğini; ancak bu beyanları dikkatle ele alınması gerektiğini; çünkü bunun metnin alımlanışını etkilemeye yönelik bir süreç olarak da değerlendirir. Çevirmenlerin beyanlarını şüphe ile ele almalı, elbette. Ancak sohbet içinde yer almayan, spottaki metni de çevirinin alımlanışını manipüle edecek bir unsur olarak değerlendirmeli. Neyse ki Taraf gazetesi sorumlu gazetecilik örneği göstererek, söz konusu spot metnin, Elif Şafak’a ait olması mümkün olamayacak bu beyanın 26 Nisan 2009 tarihinde tekzip edileceği konusunda güvence verdi. * Belleği bizimkisi kadar sınırlı toplumlar için, söz konusu ifadenin tekzip edileceğini ve bu satırların yazarının da böyle bir beyana müşahit olmadığını tekrar tekrar vurgulamak gerekiyor. Bu yazı Türkçe için önemli eserler üretmiş; Türkçe’ye verdiği önem en başta ürettiği metinlerde olmak üzere, hem söz konusu röportajda hem de önceki diğer röportajlarında açıkça gözüken bu yazar/çevirmenin hakkının yenmemesi içindir. Tekzip sonrasında Aşk her şeyi affeder mi göreceğiz.
Yazan: Kadir Yiğit Us
|