. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>


Röportajlar
En büyük sınavdan şimdi geçiyorum

 

 

 

ELİF ŞAFAK, KIZININ YAZMASINI ETKİLEMESİNDEN KORKUYOR:

 

En büyük sınavdan şimdi geçiyorum

 

GÜLSEN İŞERİ
Elif Şafak hep sivri dilli olarak bilindi. Sözünü sakınmayan, kaleminin ucuna gelenleri yazan bir kadındı herkese göre. Öyle de... Ama mistik bir havası da var Elif Şafak ın. Biraz da yalnızlık taşıyor kendinde. Onun babasından uzak olduğunu, hayatı boyunca kitapları ne çok sevdiğini bilenler bilir. Romanlarında her bir karakter kendine yolculuktur Şafak ın...

 

» Zorlu ve yorucu bir dönem geçirdiniz. Gerilere, çocukluğunuza dönersek, Elif Şafak nasıl bir çocukluk geçirdi?
Hüzünlü geliyor bana çocukluğum. Bir kere çok yalnızdım, çok da içine kapalı. Kitapların dünyasını keşfettikten sonra kendi hayal gücüme çekildim tamamen. Çok fazla bölünmüşlük var, anne baba ayrı, ben annemle oradan oraya gidiyorum, bir dönem anneannemle kalıyorum, emanet çocuk olarak. Sonra yurtdışında yalnızlığa bir de kültürel yabancılık ekleniyor. Benim çok taşkın mutluluklarım yok. Galiba ben hayatı hep şimdiki zaman olarak yaşadım. Geçmişle şu anı, tutan hiçbir şey yoktu. Tek zamkım, yazı oldu. Hangi ülkeye giderse gideyim, sadece onu beraberimde götürebiliyordum. Sadece o bana süreklilik duygusu veriyordu.

» Aslında sürekli yurtdışındaydınız. Buralardan uzak olmak, sizde ne bıraktı?
Farklı kültürlerle yoğrulmak beni daha arafta kıldı aslında. Bu hem iyi hem de zor bir konum. Araf hallerini anlatmak zordur o hallere yabancı olanlara. Kategorilerin bu kadar keskin olduğu yapılarda bilhassa araf en zor yerdir çünkü hudut bulandırır. Dil benim için bir kıta, bir mekân, bir keşif, içine girip keşfettiğim hudutsuz bir kıta. Tüm ömrüm farklı farklı mekânlarda kültürlerde şehirlerde geçti. Bu dile ve kültüre bakışımı derinden etkiledi ve yoğurdu. Ben nasıl mekânda göçebe isem, dilde ve üslupta da göçebeyim.

» "Baba kelimesi, benim lügatımda boşluk" demişsiniz... Neden?
35 yaşındayım. Babamı bütün hayatım boyunca, toplasan 4 ya da 5 kere görmüşümdür. Baba kelimesinin benim lügatımdaki karşılığı boşluk . İyi ya da kötü değil. Sadece boşluk. Bunun etkileri var elbette. Bir kere merkez duygun yok. Otorite duygun yok. Gerçi, bunlar uzun vadede iyi şeyler ama mesela idare etmek gibi kavramlar bana yabancı. Koca idare etmeyi bilmiyorum. Oysa, baba idare etmeyi öğrenerek büyüyor küçük kızlar.

Ya da annenin babayı nasıl idare ettiğini görerek. Partiye ya da mezuniyete gidecek mesela, ona dolaylı yollardan para bulunur, elbise dikilir, hep babanın etrafından dolaşılır, erkek arkadaştan söz edilmez ama her şey bir şekilde babaya kabul ettirilir...

Ben bunları annemden hiç görmedim. Sinirimi bozan şeyleri hep pata küte söyledim. O anlamda çok daha dolaysız bir ilişkim var erkeklerle.

» Mistik bir yanınız var... Yazılarınızda hüzün var ve yalnızlık... Yalnızlığı sever misiniz?
Yalnızlığı severim, yalnızlıktan çok beslenirim. Yalnızlığım kıymetlidir, kendimle başbaşa kalamazsam kafayı yerim. Ama şu da var yalnızlık bir tercih olduğu zaman güzeldir, bir mecburiyet olduğunda ise ancak hüzün verir insana. Ne zaman seçenek, ne zaman mecburiyet olduğunu anlamak ise her zaman o kadar kolay olmayabilir. O yüzden yan etkileri var yalnızlığın.

» Tasavvuf sizin için ne ifade ediyor? Sizi tasavvufa çeken bir şey var mı?
Dinler tarihine ve din felsefesine derin ilgim var. Daha temelde, esas tasavvufa büyük ilgim var, hem kalben hem fikren. Ama şunu da söylemeliyim hemen, benim için tasavvuf her şeyden önce bir içsel arayış demek. İnsanın kendini, ait olduğu çemberi Hakkı araması. Sufiler bunu şöyle ifade ederler, "eğer o arayış seni camiye götürürse camidir yerin, havraya götürürse havradır, ateizme götürse ateizmdir yerin, aslolan içsel yolculuğunun seni samimiyetle nereye taşıdığıdır, yeter ki yüreğine sınır koyma, ket vurma."

Mesela İbn Arabi aşk kervanını takip ettiğini söyler, "aşk kervanının develeri nereye götürürse o yol kabulümdür" diyerek. Bunu söyleyebilen insan bağnaz olmaz, olamaz. Bir dini cemaati bir başka dini cemaatten, kendini diğer insanlardan daha üstün göremez. Herkes, hepimiz aynı çemberin parçalarıyız. Aslolan bağlantılardır, gören göz için. Bu kadim bir gelenek ve ben bu kültürü seviyorum, ondan besleniyorum. Türk solu tasavvuf konusunda bilgisiz ve ilgisiz. Oysa bu kültürü bilmemek sol düşünceye de sol harekete de önemli bir damarı kaybettirdi.

» Dünyayı soldan okuyup tasavvufa açık olmak mümkün diyorsunuz...
Mümkün. Benim kitabımda bunlar pekâlâ yan yana gelir. Benim düşünce havzam, bilhassa siyaset biliminde, hep belli bir sol siyasi gelenek oldu. Gramsci, Alexandra Kollan-tai, Bienaventura Durruti, situasyonistler, Alt-husser, Guy Debord, Gilles Deleuze ve tabii ki Marks. Şimdi bunlar benim entelektüel dinamiklerim ama burada bitmiyor. Ben bir o kadar Kalenderilerden, Hurufilerden, Hacı Bek-taştan, Şems-i Tebriziden, Rabia dan besleniyorum. Tasavvuf ağzına vur lokmasını al pasif tevekkül hali değildir. Biz dervişleri tonton ak sakallı dedeler gibi tasavvur ediyoruz bazen. Böyle bir şey yok.

Derviş devrimcidir her şeyden evvel. "Devrimi yapan değil, devrim olan"dır derviş. Ben tasavvuf ile eleştirel sol siyasi gelenek arasında nice fikirsel ve zihinsel köprüler görüyorum. En başta da adalet kavramına sahip çıkmak ve sorgulamak etrafındaki sistemi. Mikro olanın makro yapıyla bağlarının kurmak. Bireyi ve tikeli o bütün içinde algılamak. Ve aşabileceğine, aslanlığa inanmak. Çok fazla ortak nokta var.

» Bugün Türkiye nasıl bir yapının içinde? Dindar mı laik mi?
Bence Türkiye nin ihtiyacı olan model gene kendi içinden gelecektir, biz bir sentezler toplumuyuz. Bu kötü bir şey değil. Hatta tam tersine büyük bir zenginlik. Yeter ki hem kendi içimizdeki çoğulluklarla hem tarihimizle hem sentezlerimizle barışık olabilelim. Bence değişim aşağıdan, sivil toplumdan gelmeli. O zaman hakiki bir demokrasi kültürü yeşerebilir.

Yoksa dışarıdan ithal edilen ya da yukarıdan elitler tarafından dayatılan modeller çökmeye mahkûmdur er ya da geç ve sadece karşıtını körükler. Ben inanıyorum ki Türkiye de sivil toplum çok önemli demokratik dönüşümlere gebe ve bu dinamizmi yitirmezsek çocuklarımıza daha yaşanılası bir Türkiye bırakabiliriz.

» Zorlu bir süreç atlattınız. "Baba ve Piç" adlı kitabınız hakkında açılan dava vs...
Bir yazar olarak benim için Ermeni meselesi beraber yas tutabilmek ve sesi duyulmayan insanların hikâyelerinin izini sürmek meselesidir. İnanıyorum ki biz Türkler bunu yapabilir, yasını tutuyor acını paylaşıyorum ve tarihimizde olanlardan dolayı üzgünüm diyebiliriz. Bu bize hiçbir şey kaybettirmez, tam tersine, kazandırır. Yas tutulmadan acı iyileşmez.

Biz tehciri yıllarca hafife aldık, sanki yürüdüler gittiler işte. Oysa insanların, masum sivil halkın evlerinden yuvalarından ve topraklarından kopartılıp, can güvenlikleri sağlanmadan, aç perişan kilometrelerce yol katedip memleket bildikleri yeri terk etmeye zorlanmaları nasıl bir acı? Ben diyorum ki durup bu acıyı hissetmek durumundayız.

Bence meseleye ya o tarafı anlarsın ya bu tarafı ikilemiyle yaklaşanlar kendi vicdanlarının ve zihinlerinin darlığını ilan ediyorlar. Zira diyorlar ki vicdanım o kadar dar ki orada ancak tek bir acıyı hissetmeye yer var. Beynim o kadar dar ki tek bir tarafın hikâyesini idrak edebilirim , demek bu.

» Türkiye de milliyetçilik kavramı yanlış mı algılanıyor?
Türkiye de sistemi ve memleketi eleştirenler demek ki bu memleketi sevmiyorlar gibi bir yanılsama var. Oysa insan önem verdiği şeyi eleştirir, onun üzerinde kafa yorar. Eleştirmek memleketini sevmemek anlamına gelmez, önce o yanılgıyı düzeltmemiz lazım.

» Fransa nın onayladığı yasaya nasıl bakıyorsunuz?
Son derece kaygı verici buluyorum. Bunu Batı basınında da çok yazdım burada da. Ben bugüne kadar hep ifade özgürlüğünü savundum. Türkiye de farklı fikirlerin konuşulabildiği bir ortamı savunurken, Hollanda ya da Fransa da tersini savunmak mümkün mü? Elbette değil ve ifade özgürlüğü konusunda hiç bir şekilde çifte standart söz konusu olamaz. Ne Türkiye de soykırım demek yasak olmalı ne de Fransa da soykırım yoktu demek yasak olmalı.

» Orhan Pamuk un Nobel Edebiyat Ödülü alması ve bu ödülün açıklanış tarihinin yasaya denk gelmesi Türkiye de çok konuşuldu...
Orhan Pamuk un Nobel i alması muazzam bir başarıdır ve içtenlikle kutlanması gerekir. Ben takdir ediyorum. Burada 30 senesini edebiyata adamış bir insan var. O emek unutuluyor, bir cümle üzerinden analizi yapılıyor. Bunun haksızlık olduğunu düşünüyorum.

» Bir açıklamanızda 301 in en önemli sonucunun otosansür olduğunu söylemişsiniz. Başınıza hiç geldi mi?
Etkilenmediğimi zannediyordum ama meğer öyle değilmiş, derim incelmiş bir parça, etkilenmişim farkında dahi olmadan. Davadan on-on beş gün sonraydı, bir makale yazıyordum, bir yerde eleştirel bir cümle sarf ettim militarizm hakkında, hemen ardından baktım elim sil tuşuna bastı bilgisayarda, bir an için o cümlenin başımı belaya sokmasından korktum. Sildim. Sonra oturup o cümleyi yeniden yazdım, madem ki inanıyorum doğruluğuna yazabilmeliyim. Yazdım da, ama o korkumu, şimdi gene dava açılır mı endişesini unutamam.

» Yazan biri apolitik olabilir mi sizce?
Bence Türkiye den çıkan edebiyatçılar olarak apolitik olmak gibi bir lüksümüz yok bizim. Olmayalım da zaten. Ama edebiyatımızı siyasetimizin aracı yapıyorsak o başka, o daraltır. Ancak elbette bir yazar olarak benim bir dünya görüşüm var. Ayrıca ben akademide de hep siyaset felsefesine büyük ilgi duydum. Zor izdivaçtır siyaset ile sanatın izdivacı, estetik ile siyaseti harmanlamak zor dengedir, ama bence yapılmalı. Hele bu memlekette....

» Yurtdışından Türkiye nasıl görünüyor?
Sürekli yanlış anlaşılan bir memleket Türkiye. Ne yeterince Doğulu ve egzotik, ne yeterince Batılı ve onlardan addediliyor. Tam arafta bir kimlik. Ama şu da var günümüzde ulus-devletin sınırları ciddi ölçüde tartışılmakta ve yeniden çizilmekte.

Tüm dünyada bir fikirler çatışması yaşanıyor bu süreçle beraber. Bir yandan ulus-devlet modeline sadık kalmak, kendi içine kapanmak isteyen, daha milliyetçi, daha muhafazakar sesler.

Öbür yanda ulus-devlet sınırları içinde kalmak istemeyen, kendini belki de birden fazla kültüre kimliğe bağlı görebilen, ulusal sınırları açmaktan yana, zihinsel sınırları açmaktan yana olan çoğulcu çok kültürcü kesim... Bu ikisi arasındaki çatışma 11 Eylül sonrası hızlandı. Bugün kimi ülkelerde bu fikirsel çatışma iyice görünürlük kazandı. Mesela ABD, Hollanda, Almanya ve Türkiye...

ABD de ne yazık ki içe kapanma eğilimi çok güçlü. Bilmediğinden korkan, korktukça hata yapan bir politika izleniyor. Orada da çok temel bir fikirler çatışması var.

» Kızınızı sormadan geçemeyeceğiz tabii... Şehrazat Zelda yı.
Şehrazat 1001 gece masallarından, hikâye anlatan ve kelimelerin gücüyle sistemde yolunu açan kadın. Bu benim için çok önemli bir metafor. Ama isim önerisi eşimden geldi. Şehrazat ismini o verdi. Zelda yı ise ben verdim. Anestezide Fitzgerald ın Muhteşem Gatsby adlı romanını sayıklamışım, kendime geldiğimde doktorlar epey dalga geçtiler benimle. Zelda Fitzgerald karakterini çok severim, ona atıf bu isim.

» Kızınızın yazmanızı etkileyeceğine dair korkularınız oldu mu?
Olmaz mı hem de çok, hâlâ da var. En büyük sınavdan şimdi geçiyorum. Geçmişten taşıdığım bir süreklilik duygum yok. Tam da bu yüzden hamile olduğumu öğrenince panikledim. Çünkü ben hayat boyu hep çekip gittim. Hayatı hep şu duyguyla yaşadım: Nasıl olsa, bir ayağım kapının dışında.

 

 

 

Birgün, 23/12/2006

 

 

 

İzlenme : 12273
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us