. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>


Röportajlar
İçimdeki bir ses ‘5 tane daha doğur’ diyor

 

 

Doğum sonrası depresyonu kendisiyle yüzleştiği kitabı “Siyah Süt”le atlatan Elif Şafak ikinci hamileliğini daha rahat geçiriyor. Şafak’ın içindeki kadınlardan biri, beş tane bebek daha doğurmaktan yanaymış

 

En sevdiklerimden; “Bit Palas”ın, “Araf”ın, “Baba ve Piç”in yazarı Elif Şafak, önce kız çocuğunu “Şehrazat Zelda”, sonra da bu süreci anlattığı romanını “Siyah Süt” adıyla dünyaya getirdi.


Adı “Siyah Süt”tü, çünkü bunalıma giren lohusaların sütünün siyah aktığına inanılırmış eskiden. Çok buhranlı bir hamilelik geçirmişti, çünkü edebiyat üzerine yoğunlaşan kariyer hayalleri ve göçebe ruhu ile evli-çocuk sahibi-biberon hazırlayan kadın resmi arasında sıkışıp kalmıştı. İçinde sakladığı altı kadın çıldırmıştı bu süreçte, kimi nasıl susturacağını şaşırmış, bunalımdan kurtulamamış, depresyona girmişti...


Derken... İnternet sitelerine bir haber düştü: “Yazar Elif Şafak yeniden hamile”... İyi de, bunca buhrandan sonra nasıl cesaret edebilmişti ki ikinciye?


Benim doğumuma beş hafta var, Şafak’ınkine 2.5 ay. Hamile olduğumu öğrendiğimde elime alıp okuduğum ilk kitap “Siyah Süt” olmuştu. En azından bir hamileye, bana, yaşadıklarıyla verdiği çok önemli dersler var. Ama şimdi, ikinci bebek haberini duyunca, aklımda dolaşan çok daha önemli sorular...

 


“Kâbus” gibi bir hamilelik ve lohusalık geçirdiğinizi biliyoruz. Bir kadın kendisine böylesi bir kitap yazdıracak kadar buhranlı bir sürecin hemen ardından nasıl yeniden aynı şeyleri yaşamaya cesaret edebilir?

Aynı şeyleri yaşamıyorum ki... Birinci hamilelikten sonra yaşadığım depresyon ağırdı, beni epey hırpaladı ama aslında o hüzünlü dönem bana çok şey kattı, olgunlaştırdı. İnsan öyle dibe vurunca, garip bir hızla da yüzeye çıkabiliyor. Dağılıp parçalanınca kendinizi yeniden inşa edebiliyorsunuz. Bu hamilelik, birincisine hiç benzemiyor. Zaten her hamilelik kendine özgü. 


Edebiyat ve yazı odaklı bir kadınken, âşık oldunuz, evlendiniz, çocuk yaptınız, şimdi ikinciyi bekliyorsunuz...  Sizi değiştiren güç nedir?

Aşk! Ah min-el aşk... Eskilerin dediği gibi. Her şey aşktan evvel ve aşktan sonra diye ikiye ayrılır. Eyüp (Can, eşi) bir tuhaf adam, o merkez, ben merkezkaç idik. Sevgisiyle beni dengeledi, ama işin püf noktası şu, dengelemeye çalışmadan dengeledi. Yoksa ters teperdi herhalde. Ben aile, yuva, evlilik filan anlayan biri değildim, kaçardım bunlardan. Hep göçebe, hep yolculuk halleri, yıprana yıprana... Ama şu da var; değişime, öğrenmeye açık bir insanım. “Hah, tamam oldum, piştim” demem kolay kolay. Daima öğrencisiyim hayatın, yazının ve okurlarımın. Değişime kapalı olmayan bir kimyam var. 


Bir röportajınızda, “Başkasının çocuğuna bakmanın daha yakın geldiğini” söylemiştiniz. Nasılmış kendi bebeğinize bakmak?

O zamanlar “Benden iyi anne olmaz ama iyi üvey anne olur” diyordum. Hâlâ iyi üvey anne olabileceğime inanıyorum. Anneliğe gelince, muazzam, muhteşem ve zorlukları olan bir süreç, insanı kainatın ritmiyle buluşturan. Bebek bakmak çok zormuş, roman yazmak daha kolay. 


Bu süreç sizi ne kadar değiştirdi, sizi ne kadar farklı bir kadın, hatta farklı bir yazar yaptı?

Ben esas doğum sonrası, depresyondan sonra değiştim. İşin doğrusu bu. “Siyah Süt”ü yazarken kendimle çok yüzleştim, dalga geçtim. Zaaflarımla, komplekslerimle, çelişkilerimle, nefsimle bir bir uğraştım. Bu beni sarstı, hırpaladı ama uzun vadede acayip iyi geldi. Kendi içinde daha barışık bir insan kıldı. Köşelerim azaldı, yumuşadım. Bir de şu var: Tasavvufun hayatımdaki yeri arttı. Daha dingin, daha mistik, daha inançlı oldum. 


Kızınız size bir şey öğrettiyse, nedir o?

O benim en güzel, en zorlu öğretmenim. Bana öğrettiği ilk şey şudur: “Sakın ola kendini bir şey sanma. İstediğin kadar roman yaz, hikâyeler kur, daha bilmediğin çok şey var hayatta, biberon hazırlamak gibi.” 


İkinci bebek planlı mı?

Gayet planlı. Post-natal (doğum sonrası) depresyonu aşınca öyle bir hal geldi ki bana, Anaç Sütlaç Hanım oldum (Siyah Süt’teki evcimen kadın karakteri). Benim kafa yapımdaki kadınlar için en zoru ilk çocuğu yapmak galiba. Esas panik o zaman. Ondan sonrası daha kolay. 


İçinizde bu bebekle birlikte yeni sesler oluştu mu?  Bu kez içinizdeki küçük kadınlardan kaçı “Sakın” ve kaçı “Durma, daha üç beş tane doğururuz” diyor?

İçimde benim bildiğim altı kadın var, bunları “Siyah Süt”te tek tek ele aldım. Bunlardan Sinik Entel Hanım “Yeter artık biberon hazırlamak değil, roman yazmak istiyorum” diye sızlanıyor. Öte yandan Anaç Sütlaç Hanım yazıyı mazıyı bırakıp, beş tane bebek daha doğurmaktan yana. Aralarında bir denge bulacağım inşallah. En azından ikisini de daha iyi tanıyorum artık.

 

Evlat edinmek istiyorum


Şu an yazabiliyor musunuz? Ve iki çocuk sizde yeniden yazamama korkusu yaratıyor mu?

İki çocuk, evlilik, yerleşiklik tabii ki bu kaygıyı yaratıyor. Zaman zaman hissediyorum o kaygıyı, dipten vuran bir dalga gibi geliyor. Paniiik! Erkek yazarların işi daha kolay. 

Sizce bu hamilelik ve loğusalığın ardından bir kitap daha çıkar mı?

Bir tane daha “Siyah Süt” çıkmaz. O bambaşka bir dönemdi, geldi geçti. Bence bir yazar ömrü hayatı boyunca az sayıda otobiyografik eser yazmalı, yoksa sürekli kendinden bahsedip durursun. 


Bir çocuk daha?

Olabilir. Ama ileride bir bebek evlat edinmek de istiyorum. Çocuklarını kalplerinden doğuran erkekler ve kadınlar var, illa da biyolojik bağ olması gerekmiyor.

“Menekşe ile Halil’ dizisini yazdınız en son. Ekrana ısındınız mı? 

Edebiyatın sinemadan, sinemanın edebiyattan öğrenecekleri çok şey olduğuna inanıyorum. “Menekşe ile Halil”de muhteşem bir ekiple ve harika iki senaristle beraber çalışma şansım oldu. 


Yazmaya nasıl başladınız?

Buluğ çağında, İspanyada... Yalnız ve içine kapalı bir çocukluk geçirdim. Bu beni kitapların büyülü dünyasıyla erken yaşta tanıştırdı. Ama yazar olma hevesim yoktu. Doğrusu yazarlığın nasıl bir şey olduğunu dahi bilmiyordum. Yazının kendisine âşık oldum evvela, yazarlık sevdası çok sonra geldi.

İlk hamileliliğinizi neredeyse doğum olunca öğrenecektik. Annenizden bile saklamışsınız. Bu kez haber nasıl bu kadar çabuk duyuldu?

Bu sefer de pek çabuk duyulmadı. Çünkü Eyüp de ben de içine kapalı insanlarız bu anlamda. Bana kalsa gider bir kulübeye kapanır, dokuz ay on gün sonra ancak konuşurum. Öyle asosyal bir yanım var. Ama tabii ki bu hamilelikte birinciye göre daha rahat açıldım etrafıma.

Nasıl öğrendiniz peki?

Valla ben gayet sıradan hamilelik testleriyle öğrendim de, esas henüz hamile olduğumu bilmeden arayıp beni rüyalarında bebek beklerken gördüklerini söyleyen dostlarım var. 

Bu kez nasıl bir hamilesiniz?

Daha rahatım. Süreci daha iyi biliyorum. Bu sefer daha çok kilo aldım. Aynaya bakmamaya çalışıyorum. Bir de utanarak söylüyorum ama çok uyuyorum. Sanki ömrüm boyunca yeterince uyumamışım gibi horul horul uyuyorum. Bir kış uykusu şeklinde geçiyor bu hamilelik. 

 

Şükran Pakkan

Milliyet Cafe 

 

İzlenme : 29007
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us