. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>


Röportajlar
Yalnızlığın ödülünü aldı

ELİF ŞAFAK VE GEÇMİŞLE GELECEĞİN, HAFIZA VE HAYALİN İÇİÇE GEÇTİĞİ "PİNHAN"

Yalnızlığın ödülünü aldı

"Hem erkek hem kadın" bir dervişin, kendini keşfetme sürecinde yolu Orta Anadolu daki bir tekkeden İstanbul a düşen Pinhan ın gizemli hikâyesi. 27 yaşındaki yazar Elif Şafak la kitabı ve "kendini keşif süreci"ni konuştuk.

 

* "Pinhan"ın ilk dikkat çeken yanı dili. "Boyunuzu aşan" bir dile kalkışmanıza rağmen başarılı olmuşsunuz.

- Tek çocuk olarak, biraz yalnız büyüdüm. Sokağa çıkıp oynayan tiplerden değildim. O yüzden küçüklüğümden beri severim yazmayı. Bir de annemin işi yüzünden 11 yaşımda İspanya ya gitmemin etkisi var bunda. Dört sene sonra döndüm ve esprileri, deyimleri anlamadığımı gördüm. Dolayısıyla kendi yaşıtlarımın dili rafa kaldırdığı dönemde ben yeniden dili keşfetmeye başladım. Oturup Türkçe çalıştım. Türkçe nin çalışılabilir bir şey olduğunu o zaman öğrendim. Halen de sözlük okur, kelime çalışırım. Hoşuma giden deyimleri not ederim. Böylelikle dilin derinlerine inebildim.

* O dönem tasavvuf okudunuz mu?

- Hayır. Ben üniversite ikiye kadar birçok yaşıtım gibi tarihten hiç söz etmezdim. Ama ODTÜ de çok hoş bir hocadan ders almaya başlayınca bizim okuduğumuz tarihin dışında da tarih okumaları olduğunu farkettim. Dervişlerin dünyasına böyle girdim. Master tezimde de "Osmanlı da Bektaşi ve Mevlevi tarikatları" üzerine çalıştım. Dolayısıyla tez bittiğinde elimde bir sürü not ve malzeme vardı. Çok farklı kaynaklardan beslenmiştim. O yüzden Pinhan mevcut bir çalışmadan çıktı aslında. Akademik araştırmada kullandığım dili hiçbir zaman doyurucu bulmadım. Bu konu böyle anlatılmaz, dedim. Bu konu müzikle şiirle anlatılır ama böyle anlatılmaz...

* Halil Cibran, Cemil Meriç, Sylvie Germain, Murathan Mungan... Pekçok farklı yazardan epigraf kullanmışsınız. "Bunları okudum" demek mi istiyorsunuz?

- Hayır. Sadece onları seviyorum ve bende etkileri var.

* Hayat hikâyeniz karışık gibi...

- İspanya ya gittik. Dört sene orada kaldım. Ankara ya döndüm. Sonra ODTÜ başladı. Tek çocuk olduğum için yazmak bir anlamda arkadaşım oldu. İspanya da zaten bambaşka bir kültüre girmiştim. Başlayan yalnızlık orada da devam etti, daha da yoğunlaştı hatta. Ben çocuk denince masum ve sevimli bir yaratık anlamıyorum. Çocuklar çok acımasız da olabiliyor, çok kudretli de. Okuduğum okulda tek Türk bendim. Yoğun bir dışlanma vardı. Papa ya suikast düzenleniyordu, ben okula gidemiyordum. Eurovision da sıfır puan alıyorduk, yine gidemiyordum; dalga geçiyorlardı. Kötü izleri var bu yüzden.

* Bu çocuklar sizi dışlayarak yazma serüveninize katkıda bulundular yani...

- Evet. Zaten çok sosyal bir tip değildim yalnız büyümenin etkisiyle. Ama bu durum orada daha da katmerlendi.

* "Pinhan"daki Nevres gibi daha sonra karıncalara yoğurt dökmeye mi başladınız?

- Aslında evet. Karıncalara yoğurt dökme duygusu hâlâ var bende. Şiddetin tek başına kötü olduğunu düşünmüyorum. Şiddet kötüdür, deyip bir genelleme yapamam. "Şiddete hayır" sloganı da çok benimsediğim bir slogan değil mesela. Hangi şiddet kötü?

* Böyle aşırı duygular olmadan insan yaratıcı olamıyor mu?

- Kesinlikle.

* Kitapta bir "kendini keşfetme" hikâyesi var. Siz kendinizi keşfetmeye ne zaman başladınız?

- Çok erken yaşta, çünkü keşfedecek başka insanlar yoktu etrafımda. Kalabalık bir yerde yaşıyorsanız keşfedecek çok şey vardır dış dünyada. Ama bir odanın içinde tek çocuksanız, kendinize yöneliyorsunuz; içsel bir yolculuk bu. İstenilecek bir yolculuk değil. Ama bir zamanlar benim için dezavantaj olan şeyler zamanla avantaja dönüştü. Sorunlu bir insan da olabilirdim tabii. Konuşurken kulağa hoş geliyor iç serüven filan deyince ama yaşarken öyle değil.

* Normalde insan kendini başkalarıyla keşfeder, başka aynalarla. Siz sadece kendi aynanıza baktınız yani. O seziliyor konuşmalarınızdan.

- O bölünmüşlüğü kendi içinde de yakalayabilirsin. Çok seslilik mi deyim buna, bilmiyorum ama insanın kendi içinde de parça parça ayna var. Biraz saçma ama, ben o zamanlar keçeli kalemlerimi konuştururdum. Her renk bir sesti. Çatlak bir ses, bir kimlik, bir semboldü. Aynı şey hayatta da var. Zamanla çok homojen bir kimlik oluşturabilirsiniz. Bende öyle olmadı. İyi de oldu.

* Kendinize aşık mısınız?

- Evet.

* Bu başkalarına aşık olmanızı engellemiyor mu?

- Hayır, aksine daha yoğun olabilir o aşk. İnsanların arasındaki bağımlılık bana ürkütücü geliyor. Anlamıyorum, kendinizde sevecek bir şey bulamadığınız zaman başkalarını nasıl seversiniz? Başkalarının sizi sevmesini nasıl anlayabilirsiniz?

* Kitaba dönelim. Pinhan ın "iki başlılığı" kurtarıyor şehri, aynı zamanda kendini... O çift cinsiyetli. Neden böyle bir misyon atfettiniz, şehri kurtarmak neden ona düştü?

- Ben romanı kurgulamadım. Tamamıyla kendiliğinden gelişti. Dil bizim elimizde istediğimiz gibi şekil verebileceğimiz bir çamur değil. Dilin de bir kudreti, bir gücü var. Birçok şeyi dil kendisi getiriyor. Oraya koyduğunuz bir kelime bir sonrakini getiriyor. Hikâye böyle böyle şekilleniyor. Ben şöyle bir mahalle ya da şehir olsun diye kurgulamadım. Kendiliğinden gelişti. Beni şaşırtarak gelişti. O yüzden kendimi bir şey yaratmış gibi göremiyorum.

* Zaten somut bir şey söylemiyor kitap; bir arayışın, bir yolculuğun hikâyesi. Daha çok dilin güzelliği ağır basıyor.

- Evet.

* Kurgulamadım dediniz ama Pinhan ın çift cinsiyetli olması fikri hep vardı kafanızda...

- Bu biraz kendi okuduklarımla ilişkili. Hep dikkatimi çekmiştir: Ortaçağ İslam düşünürleri nasıl yaklaşıyordu çift cinsiyetlilere? Hıristiyan düşünür veya dinadamları nasıl yaklaşıyordu? O ikisinin arasındaki fark beni hep çekti. O yüzden başından beri o fikir vardı elbette. Ama mahalleye bir iki başlılık atfetmek fikri yoktu. İnsanın kendisi de çok bölünmüş, dedim ya; kitapta da bu var. Kimse her zaman güçlü ya da her zaman zayıf değil. Hep karşıtı var. İnsanların çok erkek ya da çok güçlü görünme çabasında olmaları bana hep itici geliyor. Bu insanların kendileriyle de barışık olmadıklarını düşünüyorum.

* Pinhan ın çift cinsiyetli oluşu bir ortayol arayışı mı; bütün olumlu özellikler neden Pinhan da yoğunlaşıyor?

- Pinhan bir kahraman değil. Zayıflıkları, korkuları, endişeleri olan bir insan. Bir o kadar da güzel bir insan. Aslında iki başlı değil çok başlı. Nasıl yaşarsanız öyle yazarsınız gibi geliyor bana. Yaşadığım gibi yazıyorum. Kendime, dünyaya bakışımla Pinhan a bakışım arasında çok fark yok.

* Yaşamınız mı, olmasını istediğiniz yaşam mı?

- Yaşamım. Pinhan gibi değilim ama o benden çok uzak değil. Rakı satan adamda da kendimden bir şey buluyorum. Ceviziçi Tahir ismini çok seviyorum.

* Onu soracaktım. İsimlere de çok önem veriyorsunuz. Hikâye bir yandan da isimlerin üzerinden ilerliyor.

- Pinhan aslında tek bir isimle doğup o isimle ölen bir insan değil. Hayatı boyunca farklı isimler ediniyor. Bu bana çok çarpıcı geliyor. Aslında bu Doğu mitolojilerinde, tek tanrılı dinlerde de çok yaygın. Sahip olduğunuz ismin bir kudreti vardır sizin üzerinizde. Ben de buna sadık kaldım herhalde. İsimlerin, ağızdan çıkan kelimelerin de bir gücü olduğunu düşünüyorum. Çok üzerinde düşünülmüş isimler değil kitaptakiler. Ama ne olursa olsun, denerek konan isimler de değil.

* Öyküde bütün aşklar ayrılık üzerine kurulu. Ayrı insanlar birbirlerini çok seviyorlar. Ya da ayrıysa insan birini çok seviyor. Böyle midir gerçekten? Bu kendinizden ne kadar ayrı olduğunuzu da ortaya çıkaracak tabii...

- Bunlar çok kötü sorular.

* Meraktan sordum.

- İnsanların birbirlerine aşık olup bir yastıkta kocayacaklarını sanmıyorum. Bir ömürboyu mutlu mesut evliliklere inanmıyorum. Bir ilişkiye başlamak ne kadar doğalsa bitirmek de normaldir. Bıçakla kesilir gibi de bitmez ama.

* Bunlar hep yalnızlığınızdan kaynaklanan duygular herhalde. Biraz da insanlara güvensizlik mi var?

- Var. Kendinizi çok başlı görüyorsanız zaten insanları da öyle görüyorsunuzdur. Hayatın böyle olduğunu düşünüyorsunuz demektir. Bir aşkın başlaması ve bitmesi daha farklı bir anlam kazanıyor böyle olunca.

* Biz bu süreci nasıl etkiliyoruz? Hepimiz yazılı bir hayatı mı yaşıyoruz yoksa...

- Hayır. Belirleyebiliriz bunu. Ama bu, Batı felsefesine damgasını vuran "bilen özne" ya da "düşünen özne" anlamında bir belirleme değil. Ama kadere boyun eğme de değil. İnsanların hayatlarının hâkimi olduklarını düşünmüyorum.

* Bu kitap bir "kendini sunma" mı, yoksa "saklama" mı?

- Bilmiyorum. Kitap farklı bir varlık. Onun ne kadarına vakıfım bilmiyorum.

 

 

 

İzlenme : 18407
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us