. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>


Röportajlar
``Yazıyorum çünkü harflerle nefes alıyorum``

 

 

SAN FRANCISCO - Bir haber alıyorum. Elif Şafak San Francisco`ya gelmiş. San Francisco`da 60´lı yıllarda Hippilerin anavatanı sayılan Haight & Ashbury`deki kitapçı `The Booksmith`te söyleşiye gelen Elif Şafak`ı yakalar yakalamaz röportaj talebimi iletiyorum ve kibarca kabul ediyor.

 

Yeditepe Üniversitesi`nde okurken katıldığım söyleşisinde bir türlü yanına gitmeye cesaret edemediğim Şafak`ı ikinci kez Ghetto`da Şevval Sam konserini izlerken gördüğümde hiç konuşmadan bile ne kadar içten durduğunu farketmiştim.

 

Hangi soruları sorarsam sorayım sabırla ve içtenlikle cevaplayacağına emin olduğum Şafak sorularıma kendi imzasında da belirttiği gibi `dostlukla ve kızkardeşlikle` yanıt verdi.

 

Röportaj: Eda ATALAY

02.06.2010

 

Sizinle ilgili okuduğum bir ara başlık `Hayatı ne kadar sıkıcıysa günlüğündeki hikayeler o kadar renkliydi`. Bu durum çoktan değişti değil mi? Kitaplardaki renkler aynı ama hayat hala sıkıcı mı?

Çok hoş bir soru bu, sağolun. Haklısınız bu durum değişti. Hayat sıkıcı değil artık ama bende silinmeyen bir yalnızlık duygusu var. Ben kalabalıklar içinde de kendini yalnız hissedebilen biriyim galiba. Bu durum romancılıkla çok örtüşüyor. Roman sanatların en yalnızı. Bundan besleniyor sanıyorum.

 

Elif Şafak bir marka haline gelmeye başladı mı? ‘Yazar’ olmak ile ‘ünlü Yazar’ olmak arasında nasıl bir fark var? ‘Ünlü Yazar’ sıfatı beklentilerin artmasıyla çok mu ağırlaşıyor? Edebiyatınızı olumsuz etkilediğini söyleyebilir misiniz?


Marka olmak ne demek bilmiyorum. Bu tür şeylere çok da kafa yormuyorum açıkçası. Ben sevdiğim işi yapıyorum ve sevdiğim için yapıyorum. Yazmak benim için bir tutku, bir sevda. Bu yazarlıktan da ünlü olmaktan da önemli ve önde. Yazıya duyduğum aşk ve tutku benim esas rehberim. Ama öte yandan şunu da biliyorum ki her yazar okunmak ister. Bunu açıkyüreklilikle söyleyebilmemiz lazım. Okur benim için kıymetli. Ben okurlardan inanılmaz enerji alıyorum ilham alıyorum. Okuru nasıl önemsemem.

İngilizce roman yazmanız zaman zaman eleştirildi. Eurovision’a bile ingilizce şarkıyla katılırken, “uluslar arası sanatçılarımız, yazarlarımız” yok diye hayıflanırken, bu eleştirilere çok kızıyor musunuz?

Yok kızmıyorum. Ben iki dilde de roman yazıyorum. Bunu yapan başka yazarlar var dünyada. Bizde pek görülmemiş bir durum olabilir ama dünya edebiyatı hem Fransızca hem İngilizce ya da hem Rusça hem İngilizce yazan örneklerle dolu. Diller arası yolculuk yapmak bir yazar için müthiş bir zenginlik, bir heyecan. Aynı zamanda zorlukları da var tabi. İngilizce benim ana dilimin yerini alamaz. Türkçe´ye derin bir muhabbetim var.

 

Metis yayınlarından çıkarken kitaplarınız Doğan Yayıncılık´a geçtiniz. Bunun sonrasında daha önce yapılmayan reklam kampanyaları yapıldı kitaplarınız için ve bu sizi best seller yaptı belki ama bu kampanyaların gerçek okuyucularınızı kaybettirdiğini düşündünüz mü hiç?

İzninizle bir şeye dikkat çekmek istiyorum, bugün beni reklam yapılıyor diye eleştirenler aslında dün de eleştiriyordu. Metis yayınlarındayken de best sellerdi romanlarım. Bit Palas, Araf ve Baba ve Piç her biri çıktığı dönemde öyleydi. Onun için bir yayınevinden diğerine bu kadar siyah beyaz bir fark yok. Ben bu durumu şöyle görüyorum. Seneler içinde genişleyen bir okur çemberim oldu. Bundan dolayı da şükran duyuyorum. Her kitapla beraber yeni okurlar eklendi. Ama bir romanı bir milyon kişi de okusa herkesin okuması tek ve biriciktir. Roman sanatı böyle bir sanat özünde. Çünkü insan okurken yalnız, tek başına. Kendi hayal dünyasında. Roman kolektif bir sanat değil, bireysel bir sanat. Ben buna çok kıymet veriyorum. Tanıtıma gelince elbette bir romanın tanıtımı yapılmalı, tıpkı bir filmin tanıtımının yapıldığı gibi. Edebiyat dünyasında biraz önyargılarımız var, bunların değişmesi gerektiğini düşünüyorum. 

 

Gerçi `gerçek okuyucu` ile `okuyucu` arasında bir fark var mıdır ki yazar için?

Hakiki roman okuru  esere bakar kişiye değil, yazar değil, yazı odaklıdır. Ben Türkiye’de çok güzel roman okurları olduğunu düşünüyorum, buna inanıyorum. Aynı zamanda dünyanın her yerinde yaşayan, dolaşan pek çok insanımız var bunların önemli bir kısmı gençler. Açıkçası oradan gelen enerjiyi, ilhamı dostluğu çok kıymetli buluyorum.

 

Özellikle son kitabınız Kağıt Helva´nın sanatsal ve edebi kaygının gerisinde kalarak ticari kaygı taşıyan bir ürün olduğu ya da yayınevinin sizi çıkarmanız için zorladığı gibi bir eleştiriyi nasıl yanıtlardınız?

Ben hiçbir zaman başkalarının zorlamasıyla filan kitap çıkarmadım, böyle şey olur mu? Kağıt Helva Türkiye’de daha evvel yapılmamış bir iş olduğu için yadırgayanlar olabilir ama gene dünyada bunun örnekleri var. Bir yazar için kendi edebiyat serüvenini görmek heyecan verici. O yazarı seven ya da merak eden okurlar içinse bunun ayrı bir lezzeti var. Ben çok seviyorum Kağıt Helva’yı. Sadece içeriğine değil estetiğine de o kadar özen gösterdik ki....

 

`Tadımlık Kitap` bunu açar mısınız? `Ah Elif Şafak nasıl yaptın bunu?` diyen çok okuyucunuz oldu sanırım bu son kitaptan dolayı?

Kağıt Helva göznurum, emeğim benim. Hiçbir okurumdan da “nasıl yaptın bunu?” diye bir şey duymadım. Birçok insanın severek aldığı, altını çizerek okuduğu bir kitaptan bahsediyoruz burada. Tabi ki istemeyen almaz. Ona da saygı duyuyorum. Bu bir mecburiyet değil ki, ilgilenen alır. Ama ben hem bu kitaba, hem bu kitapta beraber çalıştığım görsel sanatçı M.K. Perker’in emeğine çok saygı duyuyorum.

 

Zaman gazetesi neden?

Üç seneye yakın Zaman gazetesinde yazdım. Yaklaşık bir senedir Habertürk’te yazıyorum. Gazete okurlarından gelen emailler, mektupları okuyor, onlarla böyle bir yazı köprüsü üzerinde buluşması seviyorum. Ben kafamda şablonlar taşıyan biri değilim. Kimseyi yaftalamamaya, insanlara hep “birey” olarak bakmaya inanıyorum. 

 

Bir siyaset bilimci olarak kadının ayaklanacağını düşünüyor musunuz? Türkiye’de ne olmalı? Dünya’da ne olmalı?

Kadınların tam anlamıyla eşit ve hakça bir dünyada yaşamaları için yapacak çok iş, gidecek çok yol var. Maalesef biz kadınlar da birbirimizi çok hırpalıyor ve yıpratıyoruz. Amerika’da kızkardeşlik bilinci, kadın hareketinin mirası sayesinde çok derine işlemiş. Özellikle siyah ve Hispanik kadınlar arasında dayanışma var. Bizde öyle değil. Bir kızkardeşlik bilinci olması gerektiğine inanıyorum.

 

Sizi ne etkiler. Annelik evet. Peki başka?

Hayat, aşk, çocuklarım, dostluklar, okurlarım ve tabi ki kitaplar.... hepsi etkiler, hepsi düşündürür öğretir

 

Yazarlığınızın nereden nereye geldiğini düşünüyorsunuz?

Dünden bugüne bir gelişim çizgisi var ama bunu okurlar daha iyi takdir eder. Benim için değişmeyen tek şey şu: Yazıyorum çünkü harflerle nefes alıyorum. Yazıyorum çünkü hayatla kurduğum bağ yazıdan geçiyor. Ve yazıyorum çünkü hayal ve hikâyeler alemini şu yaşadığımız hayattan daha hakiki, daha sahici, daha renkli buluyorum.

 

Eskiye göre özlem duyduğunuz birşey var mı?

Hayata böyle bakmıyorum aslında. “Keşke”lerle düşünen biri değilim. Şu anı okumaya çalışıyorum, iyi bir dinleyiciyim, insanları dinlemeyi, onlardan öğrenmeyi seviyorum. Bilenlerden değil öğrenenlerdenim. Öyle görüyorum kendimi.

 

Gelecek için ne düşünüyorsunuz. Derdinizi kitaplarınızda anlatıyorsunuz, Ama huzuru isteyen insanlar için İstanbul ve giderek her yer katlanılmaz yerlere dönüşüyor. 2020’de siyasi aşırı kutuplaşma nereye gider sizce?

Tüm dünyada kültürel önyargılar ve dinsel katılıklar artıyor. Böyle bir ortamda zihnini ve kalbini açık tutan insanların köprüler kurmasına daha çok ihtiyaç var. Kutuplaşmış bir dünyadan kimseye bir hayır bir güzellik gelmez ki. Kozmopolit kültürlerin zenginliğine, farklı geçmişlerden gelen insanların dostluk bağlarına çok inanan biriyim ben.

 

Henüz pek çok konuda değerimizi bulamadık, edebiyatta da bu şekilde olduğuna katılır mısınız? Nobeli aldık, ama derdimizi anlatabildik mi? Dünya bu kültür kesişim kümesinden alabileceği şeyler olduğunu farketmiş durumda mı? Bunun nedeni biraz da bizim dünyayı anlamak yerine inatlaşmamız mı?

Türkiye kendini dünyaya kapatan bir ülke değil. Nüfusumuz çok genç, dinamik. Ve aslında dünyayla entegre pek çok genç insan var Türkiye’de. Öte yandan daha fazla gencimizin mutlu olabileceği, kendi kişisel yeteneklerini ve yaratıcılığını geliştirebileceği bir eğitim sistemine çok ihtiyacımız var. Türkiye özel bir ülke. İstanbul sanat için bir hazine. Ama kendi potansiyelimizi tam anlamıyla açığa çıkarmış değiliz.

 

..... olsa edebiyatımız çok daha ileride olurdu.

Boşluğunu ne ile doldururdunuz?

Edebiyatımız bence son derece dinamik, elbette daha çok insanın kitap okumasını, korsanın kalkmasını ve bir de kıymetşinaslık olmasını istiyorum. Bir roman binbir emekle çıkıyor. “Emeğe saygı daha çok olsa edebiyatımız çok daha ileride olurdu.”

 

Top 5 filmleriniz
Blade runner, Brazil, Big Fish, Ghost Dog, Türkiye’den de 1 örnek vereyim, Sultan.

 

Top 5 düşünür
Walter Benjamin, Gilles Deleuze, Helene Cixous,  Cioran, Bakhtin.

 

Top 5 yazar
Gabriel Garcia Marquez, Doris Lessing, Joyce Carol Oates, Dostoyevski, Hüseyin Rahmi Gürpınar

 

 

GAZETEPORT

 

 

 

İzlenme : 4339
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us