. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>


Röportajlar
Elif Şafak EurActiv´e konuştu

 

 

Elif Şafak: Türkiye’nin AB üyeliği İslam ve Batı demokrasisinin bir arada var olabileceğini ispatlar

 

06.07.2010

Ünlü yazar Elif Şafak, EurActiv’e verdiği röportajda, eğer Türkiye AB’ye katılacak olursa, kıtanın dünyaya İslam ve Batı demokrasisinin bir arada var olabileceğini göstermiş olacağını ve bunun da “insanlık için muazzam bir mesaj” niteliği taşıyacağını belirtti.

 

Elif Şafak EurActiv ekibinden Georgi Gotev’e konuştu.

Balkanlardan pek çok yazar ve kültürel aktörü bir araya getiren ve büyük oranda kendi ülkeniz olan Türkiye’ye odaklanan ‘kültürel köprüler’ projesinde yer aldınız. Uygulanması birkaç ayı alan bu değişim projesi hakkında ne hissediyorsunuz?

Projeyi oldukça heyecan verici buldum. Kırkın üstünde Avrupalı yazar Türkiye’de pek çok yere gitti, ve aynı şekilde Türk yazarlar da Avrupa şehirlerini ziyaret etti. Genel olarak, benim projeye bakışım çok olumlu. Bence birbirimizin yapıtlarını daha fazla okumalı ve birbirimizi daha fazla dinlemeliyiz. Aslında, biz Türkler olarak daha fazla takip ediyoruz Avrupa edebiyatını, onların bizim edebiyatımızı takibine oranla.

Aslında Avrupalıların da okuduğu Türk yazarlar var. Nobelli yazar Orhan Pamuk gibi, ya da Türkiye’de en çok satan kadın yazarlardan olan sizin gibi. Sizin romanlarınız, ki hepsinde İstanbul’un büyülü ve özel bir yeri var, pek çok dile de çevrildi…

Esasen söylemek istediğim birbirimizin hikâyelerini çok iyi bilmediğimiz. Bence, yalnızca siyasetten ibaret olmayan bir söylem geliştirebilmek çok önemli. Kültürel köprülere, edebi köprülere inanan biriyim ve dolayısıyla bu tarz diyaloglara olumlu yaklaşıyorum.

Ama siz de hak verirsiniz ki siyaset de hayatımızın bir parçası. Romanlarınızda siz de yoğun siyasi içerikler barındırıyorsunuz.

Siyaset hayatımızın içinde, ve yazarlar olarak biz de bundan tamamen soyutlanamayız. Fakat kullanılan dil sanat ya da edebiyatta farklı, günlük siyasetle aynı olmayan bir dil. Türkiye’de çıkmış dokuz kitabım var ve her biri diğerinden farklı. Hepsi başka dillere çevrilmiş olmasa da, Türk insanı benim geniş ilgi alanımdan haberdardır.

Her kitap yeni bir seyahat, temsil eder. En sevdiğim şey hayal kurmaktır, ki bence bu çok önemli. Bir kitapta Türk bir kadın hakkında yazarken, bir diğerinde Çinli bir köylüyü, bir başkasında onyedinci yüzyıl Sibirya’sını anlatabilirim. Zaman ve mekan söz konusu olduğunda, bir sanatçının sonsuz hareket kabiliyeti olabilmeli.

Siz kendiniz de ABD-Türkiye arasında mekik dokuyarak, çok kozmopolit bir hayat sürdürüyorsunuz. Ama yalnızca birkaç sene evvel kendi ülkenizde, pek de AB standartları ile uyumlu olmayan Türk Ceza Yasası’nın“Türklüğü aşağılamak” maddesinden yargılandınız. Bu sorun halloldu mu?

 Tabii ki halloldu. Bana göre sorun bitti ve geçmişte kaldı. Hayatıma devam ettim ve başka kitaplar yayınladım. Tabii ki o dönem bir yazar olarak benim için oldukça zordu, fakat buna çok fazla değinmek istemiyorum. Sonuçta, romanım- Baba ve Piç- ülkemde çok satanlar listesinde yerini aldı, ve okurlarımdan çok olumlu geri dönüşler aldım ki bu bir yazar için çok önemli.

Bu kanun halen yürürlükte mi?

Evet, ama eskisi gibi uygulanmıyor. Yalnız sözü açılmışken, ilkin belirtmeliyim ki Türkiye’de son derece canlı ve çok renkli bir edebi dünya söz konusu. Eğer bunun yalnızca küçük bir kısmını alır ve her şeyi buna indirgersek o zaman büyük resmi kaçırmış oluruz.

 

Ülkemin kadınları, kuşaklar boyunca sanat ve edebiyatta kendilerini göstermekten çekinmemiştir. Bu anlamda Türkiye’de oldukça renkli, dinamik ve heterojen bir sanat camiası mevcuttur.

Bugün, yirmi sene öncesine göre daha fazla kadının başının bağlı olduğu görüyoruz Türkiye’de. Bu algılama doğru mu?

Aslında şu açıdan doğru değil. Bugün daha fazla başı örtülü kadın kamusal alanda görünür halde. Ama bu insanlar aslında her zaman vardı, yalnızca evlerinde yaşamaktaydılar. Bunun şu an oluyor olması iyi bir şey. İroniktir ki bazıları kamusal alana girebilmek için başını kapatıyor. Başını kapayan her kadın köktendinci ya da bastırılmış değil. Nüanslar, farklar var, ve bence resmin tamamını anlayabilmek için bunları da görebilmek önemli.

Türkiye’nin pek çok “yüz”ü var, biri Avrupalı diğeri değil. Sizce böyle bir çelişki, Türkiye’nin kültürel algılanması açısından bir sorun teşkil ediyor mu?

Bence Türkiye Batılılaşmış bir ülke, ve bir birey olarak ben Türkiye’nin AB üyeliğini sonuna dek destekliyorum. Bence bizim Avrupa’ya ihtiyacımız olduğu gibi, uzun dönemde Avrupa’nın da bize ihtiyacı var. Eğer tüm dünyaya İslam ve Batı demokrasisinin bir arada var olabileceğini gösterebilirsek, bu, insanlık için muazzam bir mesaj olur.

Sentez asla kolay olmaz. Ama eğer onları olumsuz bir açıdan görmemeyi öğrenirsek, bunu ek bir enerji kaynağına dönüştürebiliriz. Avrupa’da yaşayan pek çok Müslüman var- Doğu unsurlarla Batı demokrasisinin uyum içinde olabileceğini göstermek çok önemli.

Benim görüşüme göre, Türkiye Batılılaşmış bir ülke (ama) Norveç ya da Danimarka gibi değil. İslam dünyasında çok özel bir yeri var ve tam da sınır bölgesinde bulunuyor.

Bu aslında hepimiz için büyük bir soru işareti; nasıl bir hayat istiyoruz, yalnızca bizim gibi giyinen, benzer soyadları taşıyan insanlarla çevrili bir hayat mı istiyoruz? Ya da farklı insanların ortak bir demokrasi idealinde bir araya gelebileceği bir çerçeve mi geliştirmek istiyoruz.

Bence ikincisi çok daha iyi. İlki kültürel bir getto. Avrupa’nın geldiği nokta bu mudur? Sonuçta, bu farklı unsurları uyum içinde bir araya getirmek daha faydalı olacaktır.

Bence de, hatta pek çok ülkede de durum böyle. Bosna Hersek gibi bazıları birkaç sene içinde AB üyesi olacak. Ama Türkiye büyüklüğü itibariyle de farklı ve AB liderlerinin kolayca kabul edemeyeceği bir ülke. Bir düşünün, Fransız Başkanı Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Türkiye ile eş zamanlı eylemleri paylaşacağını- bu en büyük sorun değil midir?

Bazı AB liderleri olayı bu şekilde görebilir, bazılar da böyle görmeyecektir. Ben çok fazla seyahat eden biriyim ve gittiğim her ülkede farklı yorumlar işitiyorum, herkes Sarkozy gibi düşünmüyor.

Her halükarda bence sanat ve edebiyatın dili, her zaman bir “Diğer” yaratmak durumunda kalan halkçı siyasetin dilinden farklı. Siyasetçi için biz ve “Diğeri” farkı önemli. Bu “Diğer” bazen İslam oluyor, ama bu sağlıklı mı? Bence esas sorun bu.

Yaşamak istediğimiz böyle bir dünya mı yoksa demokrasi ve insanlık etrafında geliştirilecek ortak idealler mi yaratmaya çalışıyoruz? Şu anki eğilim sürekli bir “Diğer” yaratmak çabası yönünde.

AB-Türkiye ilişkilerinde aynı zamanda olumlu gelişmeler ve iyi projeler de olmakta, örneğin İstanbul’un Avrupa 2010 Kültür Başkenti olması gibi. Sizce bu proje ülkeniz için ne kadar önemli?

Bence çok önemli, ve bu nedenle bu projeyi tüm kalbimle destekliyorum. İstanbul, pek çok yönden bir kültür merkezi ve kültür başkenti. Bir şehir ki, hikayelere muhteşem bir ilham kaynağı olmuş, halen de oluyor. Her kapının, her taşın altında, her yerde hikayeler var. Fotoğrafçılar, dansçılar, sinemacılar her yerde ve bu sizi, hayatı ve insanlığınızı daha derinlemesine düşünmeye teşvik ediyor. Bu nedenle bu fikri kesinlikle destekliyorum.

Sizce AB Türkiye ve diğer aday ülkelere, ki şöyle ya da böyle oldukça hızlı bir katılım sürecine maruz kaldılar, adil bir yaklaşım sergiliyor mu?

Hepimizin biliyoruz ki eşit muamele görmüyoruz, ama hepimizin buna farklı bir açıklaması var. İşlerin hızlandırılmasını dile getirmeden kaç yıl geçirdik bekleme odasında? Türkiye’de genel bir kanı var, ve buna göre farklı ve haksız bir tutuma maruz kalıyoruz.

Bazı siyasetçilerin şöyle bir görüşü var, eğer bu adaletsiz tutum sürdürülürse akılda tutulması gerek ki Türkiye’nin başka seçenekleri de var. Yine buna göre, ülke İran gibi komşularını merkeze koyacak bölgesel bir güç olarak gelişebilir. Sizce bu, bir alternatif hakkında konuşurken kullanılması doğru bir dil mi?

Bir sanatçı olarak bundan farklı bir dil kullanmak istiyorum; söylediğim gibi, Sarkozy ve Türk siyasetçilerinin kullandığı ağız birbiriyle bağlantılı. Bizim inşa etmemiz gerekense başka türlü, daha yapıcı bir diyalog.

Pek çok şey yapıyorum. Örneğin, bir İsrailli ile bir Filistinliyi yan yana gördüğünüzde fark edersiniz ki birbirlerini dinlemiyorlar. Halbuki bir Filistinli okuyucu bir İsrailli yazarın romanını okuyabilir, ya da bir İsrailli okuyucu Filistinli bir şairin şiirlerini okuyabilir. Sanat yoluyla halen birbirimize bağlıyız ve birbirimizi birbirinin tamamıyla zıttı yerine benzerler olarak görüyoruz.

Siyasete bakarsanız, her şey farklılıklarla ilgilidir. Sanat ise benzerliklerle ilgili.

Fransız başkanının adını birden fazla kez kullandınız- kendisini bu sene içinde görecek olsanız, örneğin bu sene ilerleyen zamanlarda Türkiye’yi ziyaret ettiğinde, ona ne söylerdiniz?

Kimse için böyle mesajlarım yok. Ben, bu ‘biz ve onlar’ ikililiğinin üstesinden gelmemiz gerektiğine inanan biriyim. Bu kadar gerginlik ve kutuplaşma yaratmanın kimseye bir faydası dokunmaz. Yani bu kimseye bir mesaj değil, fakat hatırlamamız gereken bir şey. Zaten çok fazla gerginlik var dünyada. Düşünmemiz gereken, farklı kültürler arasında nasıl daha yapıcı diyaloglar kurabileceğimiz olmalı.

 

EurActiv

 

 

İzlenme : 4499
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us