. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Uyanık uykucunun Sibirya rüyası

 

Nikita Mihkalkov’un bu hafta gösterime giren, battal bütçeli 3 saatlik filmi Sibirya Berberi, Batılılaşma/asrileşme serüvenini sancılı kaygılı yaşayan tek millet olmadığımızı bir kez daha hatırlattı. Rus modernleşmesi de, bizimkine benzer dertlerden muzdarip. Anlaşılan o ki, imparatorluk dönemlerinde çıktıkları Batılılaşma yolculuğunda gemileri aynı fırtınalara yakalanıp, bolca su alan her iki ülkede de, bugün itibarıyla hâlâ en temel derdimiz, Batı’nın tuttuğu aynadaki bulanık sûretimiz. Ve mademki bu sûretten zerre kadar memnun değiliz, biz de o zaman onun yerine, çocukluk yıllarımızdan kalma naif bir vesikalık yerleştiriveririz. Böylelikle eğer merak edip de soran olursa, “biz aslında sizin şimdi gördüğünüz gibi değil, tam da fotoğrafta göründüğümüz gibiydik” diyebiliriz.

 

Çünkü ne denli uğraşsak da çözemediğimiz bir düğüm var kimliğimizin parçalı yamalı kisvesinde ya da bir türlü yutamadığımız bir lokma, kursağımızdan aşağıya inmeyen. Rusya’dan da baksak mevzuya, Türkiye’den de, Mekân değil, Zaman’dır dokunan bam telimize. Tanpınar cennetmekân; bizimse ne içinde olabildiğimiz, ne de büsbütün dışına çıkabildiğimiz bir kapıdır hâlâ Zaman. “Şimdi nerede olmak isterdik?” diye kendi kendimize sormaktan geri duramıyoruz. Ve bu yapışkan soruya ister Rusça olsun, ister Türkçe, hep bir ağızdan hep aynı cevabı veriyoruz son tahlilde: “Şimdiki Zaman’ın dışında bir yerlerde!”

 

Şimdiki Zaman’ın eşiğinde dikilmişiz. Bir geçsek şu eşiği, geçebilsek, varmak istediğimiz yere adım atabileceğiz. Bunu bir halletsek, elbet çok daha barışık olacağız yansımalarımızla. Hem belki o zaman, habersizce kaçıp kaçmadığını anlamak istercesine, ikide bir bakma gereği duymayacağız yüzümüze. Yeter ki hemen şimdi kurtulalım şu safhadan. Yeter ki mucizevi bir el çekip çıkarsın bizi Şimdiki Zaman’dan. Eşiklerin cinlerinin çarpmasından için için endişe ederken, epi topu iki çare geliyor akıllarımıza. Ya zamanı hızlandırmak ve bu sayede çarçabuk sıçrayıvermek geleceğe. Ya da zamanı yavaşlatmak ve bu sayede usulca kayıvermek geçmişe.

 

Birincisi, Abdullah Cevdet ile hemhal olan Osmanlı aydınlarının tuttuğu yol. İster “rahim olsun, ister zalim”, Batı’nın muazzam bir medeniyet olduğuna canı gönülden inanan Abdullah Cevdet, yapılacak en aklıselim işin, böylesi bir medeniyet karşısında müstahkem bir mevki alıp, aynı silahlarla donanmak olduğunu düşünüyordu. Ne var ki sorun, Batı medeniyetinin, şimdi sahip olduğu kurum ve kurallara pattadanak varmayıp, tedricen ulaşmış olmasıydı. Aynı kurum ve kurallara ulaşabilmek için bizler de aynı safhalardan geçmeye kalktığımız takdirde, en iyi ihtimalle daha bir 400–500 sene beklemek durumunda kalacağa benziyorduk. Velhasıl daha epey zamana ihtiyacımız vardı. Mesele de buydu zaten. Tıpkı su ya da gıda gibi kıt kaynaklar arasındaydı zaman. Herkese yetecek kadar yoktu elde; olanı da idareli kullanmak gerekliydi. Açığı kapatabilmek amacıyla, büyük miktarlarda Zaman ithal ettik Batı’dan. Gene de yetişemediğimizi görünce uykuya yattık. Çünkü uyku, sadece baldan değil, hakikatten de tatlıdır bazen.

 

Yaşadıklarımızın hızına katlanamadığımızda, sığınıveririz uykuya. İsteriz ki biz uykudayken aksın geçsin zaman, ne olacaksa olsun bir an evvel ve uyandığımızda kendimizi aynı gerçeklik içinde bulmayalım. Abdullah Cevdet de, “uyanık uykucunun rüyası” olarak tanımlıyordu Batılılaşma projesini. Uyandığında, çoktan asrileşmiş bir imparatorluk içinde bulacaktı bedenini. Geleceğin içinde uyanacak ve bu sayede, Şimdiki Zaman’ın külfetinden kurtulabilecekti.

 

İkinci yol, Nikita Mikhalkov ile hemhal olanların tercihi. Tıpkı Abdullah Cevdet gibi, Mikhalkov da görmeye meyyal “uyanık uykucunun rüyası”nı. Tek farkla. Uyandığında kendisini gelecekte değil, geçmişte bulmak istiyor Mikhalkov. Geçmişin tasasız demlerinde açmak istiyor gözlerini; kötülüğün hep dışarıdan geldiği varsayılan ve hep katıksız bir masumiyetle özdeşleştirilen çocukluk günlerinde... Dönmemecesine geride kalan Çarlık monarşisinde.

 

Mikhalkov ile birlikte aynı uykuya yatıp da aynı hayali hakikatin içinde uyanmak isteyen pek çok kişi olmalı ki Rusya’da, Sibirya Berberi hayli ilgi görüp beğenildi. Ulusal özelliklerin güzelliği, Rus askerinin erdemleri, aristokrasinin rafineliği gibi temalar, nicedir kimliğinin çatısı su akıtan ülkeye tam da duymak istediği şeyleri fısıldıyor. Ne var ki Batılı eleştirmenlerin filmi Rus izleyici kadar beğenmediği de ortada. Bu da gene Rusya ile pek benzeştiğimiz hususlardan biri olsa gerek. Ne hikmettir ki, Batı’nın tuttuğu aynadaki sûretimize çekidüzen verebilmek için yaptıklarımız, gene en çok bizim, en az Batılıların hoşuna gidiyor.

 

“Arzın kaderini değiştirenler, kaderlerinden utananlardır” diyor Cemil Meriç. Ama arzın kaderinden utanmadan, salt kendi kaderini değiştirmeye uğraşmak, ne latif rüyalar, ne kesif karabasanlar..., olsa olsa, dışı parlak içi kekre film sahneleri gördürtüyor. Babasından aldığı Rus kanını gururla taşıyan Mozart tutkunu Amerikan askeri tiplemesi, yüzündeki maskeyi çıkardığı anda dahi derinliği olmayan, salt yüzeyden ibaret bir yüzün ardından bakıyor. Abdullah Cevdet’in en kapsamlısını yazdığı ve zaman geçtikçe modernleşme projelerinin uygulamalı kılavuzlarına dönüşen adab–ı muaşeret kitapları için kullanılan ibare, bu film için de geçerlidir. Tıpkı o kitaplarda olduğu gibi, Sibirya Berberi’nde de, Şimdiki Zaman’dan sıyrılabilme adına, “yalnız güzide tabakâtta ve bu tabakât dahilinde olan hey’et–i zabitân meyanındaki usûl ve muâşeret zikredilmiştir”.

 

05.05.2002

 

İzlenme : 4480
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us