. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Edebiyatçının cemaati olur mu?

“Bundan tam 100 sene evvel, İstanbul’da, dönemin önde gelen ve en üretken kadın yazarlarından Zabel Esayan ile daha yaşlı bir kadın sanatçı arasında bir konuşma geçer.

Yaşlı sanatçı, Zabel Hanım’a der ki: ‘Kadınsın, edebiyatçısın, hayatını yazarak, kaleminle kazanmak istiyorsun, kimselere muhtaç olmadan, üstelik bağımsızsın ve bağımsız kalmak gibi bir derdin var. İşin pek zor. Bu yolda destekten çok köstek göreceksin, engel bulacaksın. Maalesef bu şehir henüz bağımsız kadın yazarları önyargısız kabullenmeye hazır değil.’ 100 sene sonra bugün, sene 2006. Bu şehir hem çok değişti, hem de pek çok şey aynı kaldı. Bugün de tıpkı dün olduğu gibi, kadınsan, edebiyatçıysan, hayatını yazarak, kaleminle kazanmak istiyorsan, üstelik bağımsızsan ve bağımsız kalmak gibi bir derdin varsa, destekten çok engel çıkacaktır yoluna. Bugün de işin zor. Bugün de bu şehir henüz bağımsız kadın yazarları önyargısız kabullenmeye hazır değil!”

Bu sözlerle başladım konuşmama bu hafta İstanbul’da gerçekleşen PEN Dünya Yazarlar Buluşması’nda. Orada, Avrupa’nın dört bir yanından ve Amerika’dan gelen üyeler ve gazeteciler ısrarla bir soru yönelttiler bizlere: “Sizce Türkiye’de yazarları ve yazarlığı kısıtlayan engeller var mı? Varsa neler?” Bu soruyu sorarken ekseriya somut yasal engelleri konuşmak istiyor Batılılar. Kopenhag Kriterleri’ne uyum çerçevesinde atılan adımlara rağmen hâlâ Türk Ceza Kanunu’nda yer alıp, ifade özgürlüğünü kısıtlayan maddeler başta olmak üzere. Bunların konuşulması son derece önemli elbette; ama “baskı” her zaman yasalarla ilgili bir durum değildir. Somut ve yasal engellerden daha da derine işleyen bir dalgakıran varsa eğer hayal gücünün ve ifade özgürlüğünün sularını durduran, o da soyut ve kültürel baskıdır. Mesele salt bizlere dayatılan yasalar değil, esas mesele içselleştirdiğimiz yasaklar. Rıza göstererek kabullendiğimiz tabular ve yasaklamalar. Somut olan engellemeleri görmek ve göstermek her şeye rağmen daha kolay. Soyut olanı tespit etmek ise daha çetrefil, çünkü o her yerde. Yazarı ve gazeteciyi bekleyen esas tehlike doğrudan somut baskıya maruz kalmak değildir her zaman, ondan daha da vahimi kişinin bizzat kendi elleriyle kendi sesini boğmasıdır. Ürkütücü olan genel akıntıyla sürüklenip gitmektir. Yazar da merak duygusunu yitirebilir. Yazar da korkaklaşıp sinebilir. Hem de hiç farkında olmadan.

Türkiye’de bugün gerek ifade özgürlüğünün, gerekse edebiyatın zenginleşmesinin önündeki kültürel engellerden dördü: 1. Dışarısı/öteki önyargısı, 2. Yalnızlık korkusu, 3. Kolektif aidiyet ihtiyacı, 4. Onaylanma arzusu. Dördünün de yan etkisi aynıdır: Kalemin bağımsızlığını usul usul öldürmek. Eğer insanlar beni sevsin, beğensin ve pohpohlasın diye bir arzunuz varsa içten içe, eğer korkuyorsanız yalnızlıktan veya dışlanmaktan ya da yanlış anlaşılmaktan, en iyisi yol yakınken geri dönmek. Onaylanma ihtiyacında olan kişi edebiyatçılık yapmamalı. Baştan vazgeçmeli. Bu bilhassa bu topraklarda kolay bir karar değildir. Zira Türkiye’de kuşaklardır bizler bireysel değil, kolektif aidiyetlerimizle var oluruz evvela.

Bizde ne hikmetse “cemaatçilik” kelimesi hemen hemen her zaman muhafazakar camia ile özdeşleştirilir. Oysa Türk solu da benzer ölçüde cemaatçi olmuştur muhtelif zamanlarda. Farklı ideolojik ve kültürel değerleri paylaşanlar adacıklar oluştururlar kendi aralarında. Herkes kendi adasında yaşar şu yazı âleminde. Bir adadan öbür adaya kolay kolay gidilmez, seferler düzenlenmez. Edebiyatçı işte tam da bu noktada adalar içre kalmayı, bir kuş türüne ait olmayı reddetmek durumundadır. Yazmak yalnızlık demektir. Bilhassa romancılık son derece som yalnızlıklar gerektiren bir türdür. Sadece roman yazarı değil, roman okuru da yalnızdır. Walter Benjamin roman okurunun okurların en yalnızı olduğunu söyler.

Edebiyatçının cemaati olmaz. Edebiyatçı herhangi bir kolektif aidiyeti kisve gibi üzerine giyinemez. Yazar bir topluluğu temsil ettiği hissiyle, yani misyonla ve “örnek olmak arzusuyla” yazmaya başladığı noktadan itibaren damla damla siyanür akıtır hayal gücünün damarlarına, peyderpey kurutur kendini uzun vadede. Ne eleştirel düşünebilir, ne dışarıyla temas kurabilir. Edebiyat aşkınlık demektir. Kendini, hudutlarını, kimlik politikalarını aşmak. Meselenin cinsiyet boyutuna daha sonra değineceğim. Şimdilik, 100 sene sonra 2106’da şehr-i şehirde bir kadın yazarın bir başka kadın yazara öğüt verirken “işin pek zor” demeyeceği ümidiyle giriyorum 8 Mart’a...

 

07.03.2006

 

İzlenme : 3041
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us