. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Yazmak ve Yalnız Kalmak

"Kitap yazan birinin, çevresindeki öteki insanlarla arasında her zaman bir mesafe koyması gerekir. Yalnızlıktır bu. Yazarın, yazılı şeyin yalnızlığıdır!" der Marguerite Duras. Ve ardından ekler: "Bedenin bu gerçek yalnızlığı, yazının dokunulamaz yalnızlığı haline gelir." Marguerite Duras a göre yazı, yabanıl kılar insanı. Üstelik yazdıkça, yazma sürecinin içine daha çok girdikçe, daha da derinleşir bu yabanıllık. Demek ki, yalnızlık hazır bulunan bir şey değil, oluşturulan bir şeydir. Ve yalnızlık, yalnız başına oluşturulur. Marguerite Duras denemelerinde kendi yalnızlığını oluşturabilmek için nasıl tek başına bir eve çekildiğini, orayı yalnızlık ve yazı evi haline getirdiğini anlatır. Israrla vurgular: yazmak, som bir yalnızlık gerektirir.

 

Yalnız yazar tiplemesi bir klişedir. Ve her klişe gibi bu da, "tecrübeyle sabit bir hakikat" barındırır ardında... Ancak bu nokta bir değil, üç açıdan değerlendirilmelidir. Bunlardan birincisine "öncesi", ikincisine "esnası", üçüncüsüne de "sonrası" adı verilebilir. Eşdeyişle, yazmak ve yalnız kalmak ilişkisi, yazmaya başlamadan önceki dönem, yazma süreci ve yazdıktan sonraki dönem olmak üzere her biri farklı bir aşamaya denk düşen üç ayrı açıdan ele alınabilir.

 

1. Yazma öncesi yalnızlık: Burada kastedilen yalnızlık, yazarın mizacını belirleyen ve geçmişinden, çocukluğundan bugüne taşıdığı bir yalnızlıktır. Böylesi bir yalnızlık, "ait-o-la-ma-ma" hissiyle çakışır. Her halükarda, edebiyat tarihinin pek çok simasının zaten oldum olası yalnızlıktan muzdarip olmaları tesadüfi değildir.

 

2. Yazma esnasında gelişen yalnızlık: Marguerite Duras ın anlattığı ve savunduğu yalnızlık budur. Burada yazarın tek başınalığından ziyade, yazma sürecinin öngördüğü yalnızlık ve yazının barındırdığı yabanıllık önem kazanır.

 

3. Yazma sonrası yalnızlık: Bu üçüncü aşamada söz konusu olan, kitap yazılıp bittikten sonra başlayan yalnızlıktır. Bu açıdan bakıldığında, sonradan beliren bu yalnızlık duygusu, kendisini önceleyen diğer iki yalnızlık duygusundan tamamen farklıdır. Ötekilerin aksine bu, içerden değil dışarıdan dayatılır. Yani sebebi kişinin kendi iç dinamikleri değil, başka insanlardır. Yazma sonrası yalnızlık çeşitli biçimlerde tezahür edebilir. Artık bu aşamada yazar, başkalarıyla kendini ve eserini konuşmak durumundadır. Bunu yapabilmesinin tek yolu ise kendisine yabancılaşmak olacaktır. Bu esnada, nasıl karşılayacağını bilmediği iltifatlarla ya da tam tersine, düşünmeden edilmiş kem eleştirilerle karşılaşabilir. İkisi de aynı ölçüde yıpratıcı olabilir. Diyebiliriz ki, belki de pek çok yazar, yazma sonrası sosyalliğin getirdiği yalnızlık yüzünden, gerisin geri kaçarak bildik evrenine yeniden kapanır. Duras ın anlattığı yazı evrenine.

 

"Yalnız yazar" tiplemesi bir klişedir. Ve her klişe gibi bu da "tecrübeyle sabit bir hakikat" barındırır ardında. Yazmak ve yalnız kalmak ilişkisi, üç düzlemde derinleşir: ta çocukluktan itibaren yanıbaşımızda büyütegeldiğimiz yalnızlık, yazma sürecinin gerektirdiği yalnızlık ve eser ortaya çıktıktan sonra yaşanan, toplum içindeki savunmasız yalnızlık. Ama bu üç-katlı-üç suratlı yalnızlık göründüğü kadar vahim değildir. Ne de olsa, Marguerite Duras ın dediği gibi, "böyle şeyler olmasaydı, yazılacak şey de olmazdı!"

 

 

E Dergisi, Sayı 22, Ocak 2001

 

İzlenme : 6700
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us