. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Kendi eserini yok eden adam


Bir adam düşünün ki bugün dünya üzerinde en çok saygı duyulan isimler arasında yer alsın. Doğu’dan Batı’ya, nereye giderseniz gidin... Avrupa’da, Amerika’da, Japonya’da, Rusya’da binlerce hayranı olsun, her dilden, her kuşaktan. Öyle bir adam ki yazdıkları satır satır okunsun, bilinsin, tartışılsın, hatta ezberlensin. Hakkında kitaplar basılsın, konferanslar düzenlensin, filmler ve belgeseller çekilsin, şiirler yazılsın ve gene de kişiliği hep gölgeli, hep koskoca bir muamma olarak kalsın. Etkisi muazzam, mirası tartışmalı, hayranları bir ordu oluşturacak kadar geniş ve tabii karizması da. Hayatta olsaydı ne derdi tüm bunlara acaba?
Franz Kafka yüzyılımızın en evrensel ve ölümsüz isimlerinden. Bir türlü eskimiyor. Işığı, şöhreti, “aura”sı tavsamıyor. Bugün üniversite kütüphanelerinde kitapları en çok itibar gören yazar odur belki de. Mektupları, aşkları, yalnızlığı, hayatı, karamsarlığı... Ne kadar okursak okuyalım hakkında, gene de bir türlü zihinlerdeki kalıplara sığmıyor. Eleştirmenler salgın halinde bir Kafka-mania’dan söz ediyorlar.
Peki “gerçek” Kafka nasıl biriydi? Herkesin hemfikir olduğu nokta, büyük zorluklar içinde yazdığı, yaşadığı. Bir ayağı çemberin hep dışındaydı. Sistemle barışamadı bir türlü, ayak uyduramadı. Çarkların işleyişini en iyi analiz eden yazardı belki de. Korkularından, evhamlarından ilham aldı. Yapıcı olduğu kadar yıkıcı bir damar da vardı ruhunda, kendisini yok etmeyi seven bir adamdı. İşin aslı Kafka, şayet Kafka’ya kalsaydı iş, bugün belki de hiç kimsenin tanımadığı, duymadığı bir isimden ibaret olacaktı. Mezar taşını bile çok az insanın bildiği...
Yazı yazmayı o kadar seviyordu ki tüm olumsuzluklara rağmen bu tutkusundan vazgeçmedi. Ama bu madalyonun sadece bir yüzü. Bir de arkası var. Karanlıkta kalan yanı. Yazıya olan tüm saygısına ve aşkına rağmen Kafka ne yazdıysa yaktı, yaktı, yaktı. Geride bir şey bırakmamaya yeminli gibiydi. Hayatı boyunca kaleme aldıklarının neredeyse yüzde 90’ını kendi elleriyle alevlere attığı tahmin ediliyor.
Halbuki yazıyla uğraşanlar bunu gayet iyi bilir. İnsan iki satır yazsa sahiplenir; üç sayfa bitirse, bir kenarda saklar, üstüne titrer. Yazmak kolay değildir ya, yazdığını yok etmek belki de en zoru. Nasıl bir ruh halidir bir yazarın kaleme aldığı eserleri, hem de elindeki tek nüshaları, aniden yok edebilmesi? Haftalarca, aylarca, senelerce uğraş, didin, sonra bir kibrit çak hepsinin üstüne.
Bir kibrit alevinin sarı mavi dansında seyretmek hayal gücünün intiharını...

* * *

Kafka vefat ettiğinde henüz 41 yaşındaydı. Artık Prag hep onunla anılacaktı. Şehre ismini, hayaletini, hayranlarını bıraktı. Evinde, çalışma masasının üzerinde bir mektup buldular. Yakın dostu Max Brod’a ithafen yazılmıştı.
“Sevgili Max,
Senden son bir ricam var. Günlüklerim, karalamalarım, defterlerim, taslaklarım velhasıl yazıya ve yazarlığa dair ne varsa benden geriye kalan, okunmadan bir an evvel yakılmasını arzu ediyorum.”
Max Brod, arkadaşının vasiyetini defalarca okudu. Sonunda kâğıdı katladı, cebine koydu. Uzun bir yürüyüşe çıktı. Doğru kararı vermek istiyordu. Ama kime göre doğru? Kafka’ya göre mi? Kendine göre mi? Tanrı’ya göre mi? İnsanlığa göre mi?
Sonunda arkadaşının vasiyetini çiğnemeye karar verdi. Onun yazılarından hiçbirini yok etmediği gibi iki ay geçmeden önemli bir yayıncıyla anlaşarak bugün dünya edebiyatının şaheserlerinden sayılan Şato’nun basılması için onay verdi. Hemen ardından diğer kitaplar geldi.
Kafka, Kafka’ya rağmen yaşayacaktı.
İşin tuhafı bu garip hikâye burada da noktalanmadı. Max Brod’un yayıncılarla paylaşmadığı ama yakmaya kıyamadığı daha pek çok mektup ve taslak olduğu biliniyor. El yazmaları... Onlar henüz açığa çıkmış değil.
Ve Kafka, cennette bir yerde oturmuş, bakıyor aşağıya, yüzünde durgun bir tebessümle izliyor bizi, dinliyor hakkında söylediklerimizi. Kim bilir, belki de biliyor, içten içe seziyordu Brod’un bavuldaki yazıları yok edemeyeceğini... Ama tüm dünyanın onu böyle baş tacı edeceğini, çoktan umudunu kestiği insanlığa direnç ve dirayet vereceğini tahmin edebilir miydi?

 

03 Ekim 2010

 

İzlenme : 2781
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us