Kadından yazar olmaz ‘loğusa romanı’ndan bir şey çıkmaz!
Edebiyat dünyası, cinsiyeti erkek olmayan mensuplarına, kadın olduklarını unutturacak gibi görünmüyorsa, raflar dolusu kitap atarak bu dünyanın tam ortasına, dönüp rafın tozunu almak ve çocukların istediği muhallebiyi keyifle pişirmek gerek.
SEYHAN ARSLAN
PASİF direniş bazen, tam da yapılması gerekendir. Ne dersek diyelim, kaç katlı otokontrolle yazarsak yazalım, ne kadar ispatlamaya çalışırsak çalışalım, hiçbir şey değişmiyorsa, aldırmamak en iyisi.
Dışarıdan bakıldığında bunu ‘Can Derviş Hanım’ söylüyor gibi dursa da bütün ‘parmak kadınlar’ bir araya getirildiğinde de bu yargıya varabilirler. Elif Şafak ve diğerleri, kadın sıfatı olmaksızın bahis konusu olamayacaksa, buyurun kusuncaya kadar söyleyin.
Kusma refleksi göstermeyen bir bünyeniz var ise sonsuza dek söyleyin ve gökten elmalar düşsün. Yazı yazan kadına, edibe, şiir yazan kadına şaire, resim yapan kadına rasime, öğreten kadına muallime, müdür kadına müdire... diye uzatabilirim ama bordrolu mesleklerle değil işimiz. O başka iş.
Eserdeki cinsiyet
Böyle böyle analarımız bacılarımız, olmaları gerektiği gibi kalacaklar.
Ve bir gün hakikatlerine rücu edeceklerdir. Bu da bir beklenti tabi. Oysa korkmaya ne gerek var? Erkek cinsinin hepsi mi sanatçı olmalı?
Kadın işin içine girerse, sanatçı kontenjanı mı dolacak? Evlenecek kadın mı kalmayacak? Yemek yapacak kadın mı? Yoksa durum daha da vahim bir hál alacak da, babalar kızlarını diri diri toprağa gömmek zorunda mı kalacak, utançla ve insanlık adına? Bir nevi çirkin ördek muamelesi gören kadın, kadın olmasaydım bu olmayacaktı, vehmine kapılır ister istemez.
Kimi ismini değiştirecek, kimi zorunluluklarından vazgeçip delirecek, kimi cismini değiştirecek. İçinden geldiği gibi, tam da içinden geldiği gibi yazmaya kalksa, ‘Biz sizi her şeye rağmen erkek sanmıştık’, cümlesine maruz kalacak.
İşte, beş yaşlarında, kız çocuğu, erkek olmadığını fark edip, eksiklik hissi yaşar, altı yaşında hálá bundan kurtulamamıştır, yedi yaşına geldiğinde eline kalem alır, kalem de zaten Freud’un kalemine benzer ve olaylar gelişir, şeklinde bilim-kurgusal açıklamalar yapılacak.
Ola ki, kadın elinden kalemi bırakmıyor, bırakamıyorsa, derhal evlendirilmeli, ‘kalem sallayarak yorma kendini, narinsin sen, sımsıkı sarıl kocana’ şeklinde yüzdeyüz tedavi edici sosyolojik ecza hastalıklı bünyeye zerk edilmeli.
Ben sanatçıyım edasıyla, çoluk çocuğun rızkını, yan gelip yatmak suretiyle elde etmeye çalışmak gerektiğini düşünen erkek sanatçı ne kadar hoş görülürse, ben sanatçıyım diye, yumurta kabuğunu bir türlü sahanın dışına denk getiremeyen kadın da o kadar hoş görülür.
Yumurta kırmadan...
Öte yandan, yıllar yıllar sonra, çoluk çocuk büyür, kendi rızklarını kazanmaya ve kendi yumurtalarını kırmaya başlarlar, geriye kala kala eser kalır. Ki artık eserden başka bir şey de kalmaz.
Ancak edebiyat magazini arada bir hatırlar. Bırakalım öyleyse basit işleri sadece sanat yapalım, diyebilmek yaşamak adına ne kadar sağlıklıdır diye sormuyorum bile.
İnsan olmaktan sonra gelir sanatçı olmak. İnsan olmaksa illa ki bir cinsiyete sahip olmayı gerektirir. ‘Kadına bak. Sinekten yağ çıkarıyor. Ulvi annelik halini bile kötüye kullandı, roman malzemesi yaptı. Aman da loğusalık sendromuymuş. Ağır geldi tabi, annelik mertebesi. Bir de herkeste az çok olur’ diye açıklamalar yapıyor. ‘Siyah Süt diye bir de isim takıyor. Eve sokmamak lazım. Evdeki hamile, potansiyel hamile, eskiden hamile, okuyup da, ben de yazabilir miyim acaba diye, annelik mertebesine halel getirirse Allah korusun’.
Vaktiyle ne güzeldi, kadın okuma bilmez, elifi görse mertek sanırdı, okumayı söktü Elif’i görünce, ben de yazabilirim der oldu.
Ben de yazabilirim ne var ki? Buyur yaz. Sağ köşesinde otobiyografik roman yazıyor diye, hayatımı yazsam roman olur modunda mı yazdı sanıyorsun koca kitabı?
Kadın, kalem, kitap
Sanıyor musun ki, hayat yazılabilecek bir romandır? Ben de dönsün dönsün Mahrem’i yazsın istiyorum ama bir roman iki kere yazılmaz. Üç kere yazılırsa zaten hiç yazılmamıştır.
Okuyuşu şirke bulaştırmadan, iki roman aradan sonra, evde bir çocukla, omzundaki kusmukla yaşarken, Türkçe yazmış ya... Hoş mu görüyorum ‘anne yazar’ olduğu için? Çok satsın diye mi? Bana kalırsa sadece böyle bir niyet gütseydi, hamilelik döneminde mahkemelik oluşunu da yazardı uzun uzun.
Hem böylece daha kalın, daha dikkat çekici olurdu kitap hem de ohoo şimdiki satış grafiğini masa örtüsü gibi katlardı. Edebiyat dünyası (ki içinde her cinsten insan mevcut), cinsiyeti erkek olmayan mensuplarına, kadın olduklarını unutturacak gibi görünmüyorsa, raflar dolusu kitap atarak bu dünyanın tam ortasına, dönüp rafın tozunu almak ve çocukların istediği muhallebiyi keyifle pişirmek gerek.
Star, 17.12.2007
|