“Mükemmel bir anne olmak istiyorum, öylesine kusursuz ki hayali bile imkânsız.
Hayali bile mümkün olmayan mükemmel anne mükemmel süt veriyor mükemmel bez değiştiriyor mükemmel çıkarıyor bebeğin gazını mükemmel koyuyor üç damla limonu su dolu kaşığa mükemmel hıçkırık geçiriyor mükemmel kalkıyor geceleri bebek ne zaman ağlasa mükemmel uyanıyor sabahları mükemmel temizliyor kusmukları mükemmel gülümsüyor kocasına mükemmel duruyor hayatın ortasında mükemmel gidiyor rotasında.
Oysa hakikat bambaşka:
Hakikatte beynimin içinde yanıp sönüyor devasa bir elektrikli pano. Yaptığım tüm hatalar, bıraktığım tüm noksanlar tek tek yazılıyor oraya.
Bebeği beşiğinden aniden kaldırıp kusmasına sebep olmak.
Etraftakilere bağırıp çağırmak, kendi hatalarının acısını başkalarından çıkarmaya çalışmak.
Kendini yetersiz hissetmek.
Bebek ağlamaya başlayınca panikleyip daha beter ağlamasına sebep olmak.
Bebek daha beter ağlıyor diye onunla beraber ağlamak, o sustuktan sonra bile susmamak.
Günün sonunda elimde kalem kâğıt, topluyorum eksi puanlarımı. Sürekli iniş halinde olan borsa endeksi gibiyim. Eksilerde tamamlıyorum günlerimi. Ha bire tekrarlıyorum içimden: “Ya yeterince iyi bir anne olamazsam?”
“Yeterince iyi” ne demek, nasıl bir şey bilmiyorum. Ama yetersizliğimden endişe ediyorum.” (*)
.....................................
Beni tanıyanlar bilir. Çok satan raflarından uzak kalmayı severim. Bir kitap çok satıyor ve çok satanlar rafında duruyor diye alıp okumam. Popülerliğini kaybedip de sıradan bir rafa aktarıldığı zaman alır okurum merak ettiğim bir kitapsa eğer.
Bir de ‘ne yazarsa yazsın’ kitabın kapağına bile bakmaya gerek duymadan satın alıp okuyacağım yazarlarım vardır. Elif Şafak da bunlardan biridir. Edebiyat dilini ve tarzını en çok sevdiğim yazarlarım arasındadır. Bu yazarlarım yeni bir kitap çıkardıklarında, daha sonra onlarca baskı yapacağını bildiğim kitaplarının ilk baskısına sahip olmak bende farklı bir haz yaratır.
Şimdi elimde “Siyah Süt” var. İki gün içinde soluksuz okuyup keyif aldığım başka bir kitabım olmamıştı uzun zamandır.
Yeni Başlayanlar İçin Postpartum Depresyon alt başlığı ile içimin ta derinlerine ulaşan Elif Şafak, anneliğin her daim ‘mükemmel’ yanlarının gösterilmesine tepki vererek yaşadığı duygusal ve fiziksel yorgunlukları çok keyifli bir dille anlatmış. Edebiyat dünyasının ünlü kadın yazarlarının anneliklerini ya da anne olamayışlarını araştırıp bize çok özel bilgiler hediye etmiş.
Kitabı okurken yazarla birlikte içimde konuşan küçük kadınlarımla yüzleştim.
Anne yanımla.
İş kadını yanımla.
Ev kadını yanımla.
Yazan, çizen, okuyan yanımla.
Dinine bağlı yanımla.
Eş, dost, evlat, kardeş yanımla.
Pratik, hırslı, dingin, anaç, şehvetli yanımla.
Çocukları için kendilerini feda eden ve boğucu sevgileri ile onlara rahat nefes almaları için özgürlük alanı tanımayan kadınları gördüm. Çocuk sahibi olduktan sonra depresyona giren, girmeyen, yaratıcılığı sönen ya da artan, hayatının anlamını kaybeden ya da bulan kadınlara rastladım.
Anneliğin ve çocuk yetiştirmenin yanlışı doğrusu olmadığını bir kez daha anladım. Her annenin özel olduğunu ve çocuğu konusunda sadece içinden gelen seslere kulak vermesi gerektiğini de.
Kararsızlıklar, korkular, hırslar, yorgunluklar, şüpheler... Hepsi bizim içimizden gelen seslerdir. Hiç birini diğerine üstün tutamayız. Gerektiği zamanlarda hepsini biraz dinleyerek içimizdeki dengeyi bulmak zorundayız...
Postpartum depresyonsuz günler diliyorum bütün annelere...
Utku’nun Annesi Betül Günebakan
Not: (*) Elif Şafak’ın Siyah Süt adlı otobiyografik romanından alıntı yapılmıştır.
2007-11-28
anneyizbiz
|