Duygusal, fiziksel ve hatta sosyal anlamda sancılı bir hamilelik sürecinin sonunda dünyaya adım atan bebeğin, aslında belirgin bir karakter yapısıyla doğduğunu, öyle hamur gibi yoğrulup şekillendirilmeye gelmeyecek bir varlık olduğunu öğrenmek şaşırtıcı gelebilir. Ama işte, bebekler de tıpkı kitaplar gibi, içinden çıktıkları bedene ve ruha ait olmuyor.
Bebek sahibi olmakla kitap sahibi olmanın zorunluluklarından biri, şu durumda ille de doğurmak. Elif Şafak, belki de bu nedenle anne olduktan sonra yazdığı ilk kitabında anneliği ve yazarlığı buluşturdu. Bir yazar olarak doğurmaya devam etmesi gerekiyordu; ancak kadın bedeninin yaşadığı doğumun izleri hâlâ varlığını koruduğundan, bu iki doğumu birleştirmek, matruşkalar gibi birbirini içeren, birbirini kapsayan bebekleri dünyaya salmak, belki de en iyisiydi.
"Siyah Süt", işte tam da bu yüzden yazarın kendi kendisini sağaltması bir anlamda. Fakat diğer taraftan, benzer bir süreçten geçen tüm kadın ve erkekler için bir rehber; doğurma deneyimini yaşamamış olanlar içinse ilgi çekici bir okuma deneyimi.
Altı parmak kadın
Odağındaki doğurmak eylemi bir yana bırakıldığında da "Siyah Süt", Elif Şafak ın yazarlık kariyerinin yepyeni bir ucu. Son derece keyifli, esprili ve kuşkusuz cesur bir kitap. Hepimizin içinde olan küçük insancıklar, "Siyah Süt"te parmak kadınlar olarak çıkıyor karşımıza.
Elif Şafak ın karakter özelliklerinin her birini temsil eden, toplamda bir bütün olarak Elif Şafak ı var eden bu parmak kadınların isimleri, kitabı henüz okumamış okura ipucu verebilir: Pratik Akıl Hanım, Hırs Nefs Hanım, Can Derviş Hanım, Sinik Entel Hanım, Anaç Sütlaç Hanım...
Her şey bir soruyla başladı: "Nasıl bağdaştırırsın annelikle yazarlık arasındaki zıtlıkları bir bünyede, bir bedende, bir zihinde?" Bu sorunun ışığında -ya da gölgesinde mi demeli- ilerleyen hat boyunca Elif Şafak ara ara içindeki parmak kadınlarla konuşuyor, ara ara edebiyat tarihinin derinliklerine dalarak kadın ve erkek yazarların biyografilerinden medet umuyor.
Ama bu yolculuk o ilk sorunun ağırlığını biraz olsun hafifletmiyor. Çünkü öylesi de var, böylesi de var. Çocuk doğurmamış olup kariyerine devam edeni de var, çocuk doğurup kariyerini sürdüreni de var, çocuk doğurup kenara çekileni de var, çocuk doğurup hem çocuklarına hem de kitaplarına bebeklerim dediği halde süper kadın olmayı daha fazla kaldıramayıp ölmeyi seçeni de var... Elif Şafak ın önünde türlü türlü yol var... Ama bir de bedenin biyolojik saati var!
Tazecik nefes
Kitabı okudukça, kitaplarından, belki gazete ve televizyonlardan tanıdığınız Elif Şafak ı biraz daha yakından tanımaya başlayacaksınız. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığının kanıtı bu kitap biraz da. Matruşkalar burada da çıkıyor karşımıza. Gerçek, çoğu kez birçok katmanı içeren bir karmaşa. Yalınkat gerçek, o karmaşadan sonra alınan nefes.
"Siyah Süt", işte o nefese ulaşmak için yazarının okuruyla birlikte katmanlar arasında yaptığı yolculuk. Bir talebi var yalnız okurundan: Ciğerleri dolduran o nefesi içinize çektiğiniz gibi, yolculuğu unutmanız. Merak etmeyin, öyle zorlu bir süreç ki aşacağınız, istemeseniz de unutacaksınız.
Yine de doğurmak, olmazsa olmaz lardan biridir. Eğer içinize düştüyse bir tohum, ister bir bebek olsun doğuracağınız isterse bir kitap; onu doğurmadan ikinci safhaya geçmek, yeni bir soluk almak mümkün olmaz.
O halde "Yazmasam ölecektim" sözünün tercümesi neden "doğurmasam ölecektim" olmasın?