Bir yazarı daha iyi anlamak ve okumayı sağlamlaştırmak için romanlarının tematik açıdan incelenmesi de bir yoldur. Yazarın bilgi ve birikimlerini, hassasiyetlerini, anlatmak istediklerini daha iyi anlamamızı ve bu sayede yazarı daha iyi tanımamızı sağlayacaktır bu incelemeler. Yazarın tüm kitaplarında yapılacak tematik bir inceleme, o yazarın eğilimlerini ve sıkıntılarını gözler önüne serecektir. Kullandığı temlerin yanında, kahramanlarının özellikleri, hikâyelerine seçtiği mekânlar da yazar hakkında daha detaylı bir fikre sahip olmamıza yardımcı olacaktır. Elif Şafak’ın eserleri böylesi bir inceleme için elverişlidir. Çünkü tüm kitaplarında, ortak temlere rastlamak mümkündür. Kullandığı bu temler, hem beslendiği kaynaklar hem de hayatının önemli detayları hakkında okurlarına ipucu vermektedir. Okurları da bu sayede yazarlarını daha iyi tanıyabilecek ve anlatmak istediklerine daha dikkatle bakabileceklerdir. Elif Şafak, on yıla yedi roman sığdırmış, üretken bir yazardır. İlk romanı ‘Pinhan’ı 1998 yılında yayımlayan yazar, ardından sırasıyla, Şehrin Aynaları, Mahrem, Bit Palas, Araf ve Baba ve Piç’i yayımladı. 2008 yılında diğerlerinden daha farklı bir tarzda kaleme aldığı son kitabı Siyah Süt’ü yayımladı. Bu kadar çok yazabilmek elbette sağlam bir birikim ve bitmez tükenmez bir kaynak gerektirir. Romanlarının tematik yapısının, karakterlerinin ve mekân tasarrufunun bu birikimi ve kaynağı gözler önüne sermesi bakımından incelenmesi gerektiği kanısındayım. Bu inceleme yazarın yukarıda saydığım yedi romanı değerlendirilerek yapılmıştır.
Halk Kültürü-Batıl İnançlar, Cinler Yazarın en önemli kaynaklarının başında geliyor halk kültürü. Elif Şafak, sözlü edebiyat ürünlerinin bitmez tükenmez varlığının farkındadır ve romanlarında bu varlığı ustaca kullanır. Masal dinler gibi okursunuz onu, masal anlatır gibi yazar zaten. Masalla romanın ortak noktalarını bilir çünkü. Anlatma ihtiyacından doğmuştur roman, tıpkı masal gibi. Gerçek olma zorunluluğu yoktur, tıpkı masal gibi. “ Bir varmış bir yokmuş’’ diye başlayabilir örneğin bir kitabına. Bir masal formelini bir romanın ilk cümlesi yapmanın hiçbir sakıncası yoktur ona göre. Masal anlattığının farkındadır. Halk kültürüne yakındır Elif Şafak. Bilinir ki halk kültürü, sadece sözlü edebiyat ürünlerinden müteşekkil değildir. Batıl inançları, cinleri de barındırır içinde. İnsanları üçe ayırır zaten: Batıl inançları olanlar, batıl inançları olmayanlar ve batıl inançları olmadığını zannedip fena halde yanılanlar. İçinde hurafeci bir damar olduğundan bahseder ısrarla. Yazar, neredeyse tüm romanlarının hikâyesine bir de cin dâhil etmiştir. Hikâyenin tamamlayıcısı olmuşlardır onlar. Bazen düğümün çözülme sebebidir cinler (Baba ve Piç), bazen kâbusların kaynağı (Araf). Romanların birer kahramanı gibidirler. Halk kültürünü yapıtlarında kullanması, ‘tanıtmak ve yaşatmak’ amaçlı değildir şüphesiz. Sözlü edebiyatın ve halk inanışlarının imgesel anlatıma müsait olmasıdır asıl sebep. ‘Baba ve Piç’ in kurgusunda ‘’aşure’’ yi kullanırken, tatlının kültürümüzdeki yeri kadar bu malzemelerin imgesel değerlerini de göz önüne almıştır yazar.
Din Elif Şafak’ın referanslarından biri de bizzat ‘din’dir. Kutsal kitaplardan ayetler serper cümlelerinin arasına. Böylece kutsal kitaplarla metinlerarası bir bağ da kurmuş olur. Ayetlerin dışında da çokça dinî öğeye yer verir romanlarında. ‘Şehrin Aynaları’nda hikâyeyi bir vaizin etrafında örerken, Hıristiyanlığa ve Yahudiliğe ait öğeler kullanır. ‘Mahrem’de bir samur-insanın kökleri bir Sibirya Şamanına dayandırılır ve Şamanlığa dair inanışlar anlatılır. Ya da ‘Pinhan’da İslamiyet’e, daha da çok onun felsefesine yani tasavvufa ait unsurlara yer verilir. Bu konularda yazabilmek oldukça sağlam bir birikim gerektirir. Ayrıca dinî konular kaygandır, hassastır ve çok keskindir. Elif Şafak, kullandığı temleri hikâyeye ustaca yedirmeyi de bilir, bu keskin zeminden yara almadan kurtulmayı da.
Kadınlar ‘Kadın’ başlı başına bir konudur Elif Şafak’ın romanlarında. Kadına dair hallere, hassasiyetlere ve zayıflıklara sıkça yer verir. Tüm kitaplarında kadın karakterler daha bir özenle yaratılmıştır sanki. Daha geçekçidir, daha masalsıdır, daha yalnızdır, daha renklidir, daha zengindir. Elif Şafak’ın kadınları cesurdur. Uçlardadır çoğu zaman. Feministse en ateşlisi, lezbiyense en korkusuzu, dindarsa en inançlısıdır onlar. ‘Baba ve Piç’ erkekleri bir şekilde erken ölen bir ailenin birbirinden tamamen farklı kadın üyelerine bakar daha çok. Son romanı, ‘postnatal bir depresyon’un kitabı ‘Siyah Süt’ kadına ait en özel hali, doğum ve sonrasını anlatır. Siyah Süt’te yazarın içinde çatışan kadınları da görürüz böylece. Ve belki de romanlarındaki kadın karakterlerin çatışmalarını… Kadın yazar olmanın kaçınılmaz sonucudur bu durum. İçinde çatışan kadınlar onundur. Ancak tüm bunlara rağmen, kadın yazar, kadın akademisyen olmayı reddeder Elif Şafak. O, ‘sadece’ yazar, ‘sadece’ akademisyen olmak ister. Yazılarında sıkça bahsettiği beyin ağacı, bu özlemin somut yansımasıdır belki de.
İstanbul Hayatının vazgeçilmez şehri İstanbul, tüm romanlarının değişmez mekânı olmuştur. Kahramanlarının yolu bir şekilde bu büyülü kentten geçer. Pinhan’ın iç yolculuğu onu Orta Anadolu’daki küçük tekkesinden alıp İstanbul’a taşır. Araf ‘ ta Gail, hayatına bir türlü koyamadığı nokta için doğru şehrin İstanbul olduğunu anlar. Ömer onu İstanbul’a taşıyan bir vesiledir aslında. Kendi çocukluğunu tam da Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan o eşikte, arafta gördüğü anda anlar; gerçek kahraman bu şehirdir. Bit Palas, İstanbul’un göbeğindeki bir apartmanın, bütünden izler taşıyan bir apartmanın hikâyesidir. Baba ve Piç’te ve Şehrin Aynaları’nda da yazar, kahramanlarını İstanbul’a taşıyarak hikâyeyi bitirir. Mahrem’in de ana mekânı İstanbul’dur. 1648 Sibirya, 1868 Fransa’sında başlayan hikâye, 1885 İstanbul- Pera ve1999 İstanbul’unda sona erer. Elif Şafak, İstanbul’un bir fon değil bir başkahraman olduğunu söyler tüm kitaplarında. Edebiyat tarihi boyunca hakkında en çok yazılan şehirlerdendir belki İstanbul. Güzeldir, önemlidir, büyülüdür. Öve öve bitirilemez çoğu zaman. Ancak Elif Şafak güzelliklerinin yanında karmaşasını, kaosunu da sever bu şehrin. Gail, İstanbul’a ilk geldiğinde otel odasındaki pencereden görünen kötü manzaraya âşık olmuştur daha çok: ‘’Kirli, dar, yılankavi sokaklar, pencereleri ardına kadar dışarıda zonklayan hayata açılmış üst üste, iç içe, salaş evler, kimileri hayli bakımlı ve tıknaz, kimileri sefil sürü sepet kediler; sadece uzun zaman önce sönüp gitmiş hayatların izleriyle değil, daha doğmamışların işaretleriyle de kaplı tarih bulamacı’’* Bit Palas, çöp kokuları arasındaki bir apartmanı anlatır, bütününe göndermeler yaparak. Ancak hiç şüphesiz İstanbul için en önemli tespiti şudur Elif Şafak kahramanlarının: ”İstanbul’a ya bir yerlerden kaçılarak varılır ya da gün gelir ondan kaçılır.”**
Zıtlıklar Zıtlıklara bayılır Elif Şafak. Romanın çatısı için zorunlu olan çatışmaları hep zıtlıklar üzerine kurar. Bunlar klasik romanda karşımıza çıkan iyi - kötü çatışması gibi değildir. Onun romanlarında iyiler hep iyi, kötüler hep kötü değildir. Ancak yazar birbirine tamamen zıt ve bu zıtlıkların en uçlarında karakterler yaratarak daha yoğun bir karışım elde etmek istemiştir. Mahrem’de iki sevgilinin biri çok şişmanken biri cücedir örneğin. Yine Mahrem’de Keramet Mumi Keşke Memiş Efendi’nin çadırı, bir gece (erkekler için) çok güzel kadınlardan oluşan bir eğlence sunarken, bir başka gece (kadınlar için) çok çirkin kadınları sahneye çıkarır. Erkekler güzel kadınları, kadınlarsa kendilerinden çirkin kadınları görmek isterler çünkü. Araf’taki en büyük zıtlık ırklar/kültürler üzerine kurulur. Farklı kültürlerden gelen birkaç insanın zıtlıklarını bir büyük kazanda eritip karıştırır yazar. Bu büyük kazansa, elbette her türlü farklılığı ve kültürü yok sayan, kapısından giren herkesi kendine benzeten Amerika’dır. Bit Palas, birbirinden tamamen farklı insanların oturduğu küçük bir apartmanın hikâyesidir. Hijyen hastası bir kadın ve evini çöp eve çeviren bir başkası, aşırı dindar Hacı Hacı ve Mavi Metres, birbirine tamamen zıt iki kardeş Cemal ve Celal kuaförler, Bonbon Palas’ın sakinlerindendir. Ve tartışmaların odağındaki kitap Baba ve Piç, yazarın tüm zıtlıkları nasıl da tatlı bir karışıma dönüştürebildiğinin en güzel kanıtı… Kitaptaki en önemli zıtlık, Türk veya Ermeni olmak çoğu okur için. Oysa bu kurgusal bir çatışma sebebi bile değil yazara göre. Kitabın satır aralarına zıtlıklardan ziyade ortaklıkları gizler bu sebeple. Aynı yemekleri yemek, aynı yemeklere aynı isimleri veriyor olmak, aynı büyük aile birliğine inanıyor olmak en büyük ortaklık ona göre. Kitabın asıl karşıtlığı farklı iki milletin değil, bir milletin hatta bir ailenin birbirinden taban tabana farklı bireylerinin karşıtlığıdır. Bir yazarın eğilimlerini ve aslında bize neler anlattığını en çok romanlarındaki temlere bakarak anlayabiliriz. Elif Şafak, kaynaklarını, birikimlerini, hassasiyetlerini ve anlatmak istediklerini bazen satır aralarına gizleyerek bazen de açıkça göstererek dile getirmektedir. Daha geniş bir inceleme, elbette daha çok başlık karşımıza çıkaracaktır ama bu kadarı bile yazarın hayatındaki önemli detayları fark etmemizi sağlamaktadır. Tüm bunların ötesindeyse yazarken Elif Şafak’ı besleyen en önemli şey: ‘içindeki sarkaç’tır. Bir zahiri bir Batıni yönü.*** Sürekli çatışan ve kıvılcımlar çıkararak yazmasına sebep olan…
* Araf, Metis Yayınları, 2007,s.324 ** Bit Palas, Metis Yayınları 2007 *** Tempo, Şubat, 2007 (Nuray Soysal’ın Elif Şafak Röportajı)
Burcu Vardar
-Hariçten Gazel 4
|