Elif Şafak’ın Aşk ı ne kadar sahiciyse fotoğrafı o kadar kurgu
Daha önce kitaplarını okumuştum ama ilk tanışıklığım TEMPO’nun yayın yönetmenliği sırasında oldu. Haftalık olarak dergide yazmasını rica etmiştim o da kabul etmişti. Yazılarını, kitaplarını okumaktan hoşlandığım kadar o dönem yazı işleri müdürümüz olan Neval Barlas’ın katılımıyla yaptığımız iki sohbetten de gayet keyif almıştım. Kafasındakileri net bir şekilde dile getiren, lafları eğip bükmeden direk söyleyen kısaca “sahici” bir karakter görmüştüm karşımda. Uzun süredir görmediğim Şafak’ın yeni kitabının çıktığından bir ay önce kitapçıda gördüğüm posterinden haberdar oldum.
Kitabın adı “AŞK”tı. Elif Şafak posterdeki fotoğrafında iki elini kavuşturmuş, kitabını kalbinin tam üstüne doğru getirmiş, gözlerini yere eğmiş bir şekilde duruyordu. Saçları muhtemelen bir kuaförde özenle yapılmış, beyaz gömleğinin yakaları hafifçe havaya kaldırılmıştı. Posteri ilk görüşümde yanımdaki arkadaşıma “bu fotoğraf çok kurgu” demiştim.
Bana “Aşk” bu kadar derli toplu bir hali çağrıştırmıyordu çünkü. Sonra henüz kitabı okumadan sadece bir fotoğrafa bakarak yaptığım yorumdan utandım. O gün arkadaşımla birer kitap aldık. Kitabı okuduktan sonra tekrar tartışmaya karar verdik. Kitabı aldıktan sonra üç gün içinde tamamladım. Ancak arkadaşımla yeniden buluşup yarım bıraktığımız tartışmaya geri dönmemiz biraz vakit aldı. Bu yüzden geç bir yazı bu. Yine de “aşk olsun” demeden okumak hatta tartışmaya katılmak isterseniz buyurun…
Şafak’ın kitabını okuduktan sonra “ fotoğraf kurgu ve aşk bu değil” fikrim iyice pekişti. Kitapta hem bugün geçen “Ella ile Aziz arasındaki aşk hem bundan 800 yıl önce yaşanan manevi aşk, değdiği yeri yakıp geçen insanın ruhunu sallayan duygulardan bahsediyor.
Kitap içinde kitap kurgu içinde kurgu. Ama kitapta geçmişi ve bugünü, duyguları ve insanları birbirine bağlayan 40 kural var. Derviş Şems’in “gönlü geniş ve ruhu gezgin Sufi Meşreplilerin 40 kuralı” diye bahsettiği yaşam felsefesi.
İşte kurallardan biri. Bence en çarpıcısı, kitapta beşinci kural diye geçiyor:
Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. Aman sakın kendini diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği “bırak kendini ko gitsin”. Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var.
Bu satırları okuduğumda bir kez daha kitap için Şafak’ın çektirdiği fotoğrafla hem “aşk” kelimesi hem de kitabın içeriği ne kadar uyumsuz diye düşündüm.
Ya kitabın bugünkü karakterleri; Ella ile Aziz. Evli ama duygusal olarak ihmal edilen bir kadının önce sanal dünyada mailleşerek aşık olması. Yazının yetmediği yerde saatlerce yapılan telefon konuşmaları. Sonra kocasının onun yazışmalarını yakalaması.. Kadının dürüstçe aşkını itiraf etmesi ve ardından aşkı uğruna çıktığı yolculuk. Ve iki sevgilinin bir odada ilk kez yalnız kaldıklarında aralarında geçen belki de kitaptaki en etkili diyalog:
Keşke seni daha önce tanısaydım. (40 yaşında üç çocuk annesi Ella’nın sözleriMS)
Her şey olması gereken zamanda olur.(Aziz’in cevabı)
Ve bu diyalogun sonunda belki de pek çok insanın sıkıştığı sıkıştırıldığı hayatlara dokunan bir cümle:
“Aziz’in de aşkı kendisi gibiydi: Esaretten değil özgürlükten besleniyordu”.
Bu cümlenin üzerine uzun uzun düşündüm: Kaçımız sevdiğimiz ya da aşık olduğumuz kadını-adamı kendi sevme-hayatı yaşama biçimlerinize hapsetmeden, onu sıkıştıracak kurallar koymadan, kuşatmadan seviyoruz.
Bunu bana tartıştıran bu kitabın fotoğrafı bu kadar “aşk”a uzak, bu kadar “derli toplu olamaz” diye düşündüm yeniden.
Aşk biraz dağınıktır bana göre. Sallar, sarsar, değiştirir. Direnirsin, görmemezlikten, duymamazlıktan gelirsin. Ama o peşini bırakmaz.İçine dönersin, kendini keşfedersin. O zaman dışınla daha az uğraşırsın. Bu keşifte sadece karşındakini değil kendi içini de tanırsın. Bilmediğin, fark etmediğin, ya da farkında olup ertelediğin gerçek senle karşılaşırsın.
İşte bu yüzden Elif Şafak’ın kitabı ne kadar sahiciyse fotoğrafı o kadar kurgu geldi bana. Ama siz fotoğrafa aldanmayın. Hala okumadıysanız alın bir kitap ve içinizi keşfe çıkın.
Murat Sabuncu
Gazeteport
03.04.2009
|