Elif Şafak, ünlü Fransız oyun yazarı Racine in klasizm döneminin temel ögesi olmuş "sanatta tüm ustalık, hiç ten bir şeyler yaratabilmektir" sözünü anımsatırcasına yazmış Bit Palas adlı yeni romanını. Elif Şafak, Dünya yı İstanbul kentine indirgemiş. Bakın onu nasıl tanımlıyor: "Hamileliğinin son aylarında aşırı kilo alıp, bir sonraki günü dahi taşıyamaz olmuş bir kadına benziyordu İstanbul. (...) Yapabilse, bir an evvel kurtulmak isterdi bu kantarlı külfetten. Yapamıyordu. Yıllar, yüzyıllar boyu şiştikçe şişmişti. (...) Eğer şu dinmeyen iştahıyla, daima aç gövdesine indirdiklerinden hiçbir şey çıkarmasaydı dışarıya, çoktan infilak etmiş olurdu şimdiye değin; kendiyle birlikte karnındakileri de canlarından ederek. Çıkarıyordu neyse ki." Yüzeysel yaşayan insanlar için Dünya bir cennet belki. Ama dibini karıştıracak olursak, benliklerimiz İstanbul gibi çöplüklerle kaplı. İçi irin dolu bir yara, sağlığımızı tehtit eden mikropları nasıl üretiyor ve pis kokulu bir yuva oluşturuyorsa kişisel ve toplumsal sorunlarımız da öylesine derinden irin toplayan ve onu deşme yürekliliğini bekleyen kokuşmuşluklarla dolu birer çıbana benziyor. Elif Şafak, böyle bir ortamda, ameliyathanedeki operatörün bisturisi yerine kalemini kullanan bir yazar: Kabuk tutmuş derin bir yarayı deşiyor. Dünyamız ve benliklerimiz, kimileri için önemi kalmadığını sandığımız değerleri gidip, yok pahasına sattığımız bir bit pazarı; kimileri için de , bu değerleri inanılmaz ucuzlukta bulup çıkardığımız zenginlikleri üretebileceğimiz verimli bir çöplük. Tabii eğer kendimizi Elif Şafak gibi sorgulayabilme yürekliliğini gösterebilirsek. Bit Palas, her şeyin hiç ten varolduğunu kanıtlayan, her şeyin ustaca bir değişim gerektirdiğini belgeleyen edebi bir kanıt.
kazete.com.tr, 30 Haziran-Temmuz 2002
|