Her şeyden önce Elif Şafak ın hikaye anlatmayı bildiğini teslim etmek gerek. Ama bu zaten ilk kitabından beri başardığı bir şey. Bu yanıyla da diğer birçok "yeni" yazardan ayrılıyor. Kendini geri plana çekerek anlatmak istediği sözün kurgusunu zedelememek konusunda gerçekten usta. Üstelik bu ustalığını her yeni kitabıyla da pekiştiriyor. Sözgelimi Mahrem de çok kullandığı o tekerleme kıvamındaki dil bu kitabında seyrelmiş, neredeyse yok denecek düzeye inmiş. İyi de olmuş, çünkü bazılarının dil tadı gibi görebileceği bu oyunlar Mahrem i benim için bir türlü okunup da bitirilemeyen, en sonunda da yarım bırakılan kitaplar arasına sokmuştu. Tekerlemeden söze gelinmekte zorlanılan birçok bölüm vardı orada. Bir şehir çeşitlemesi gibi de okunabilecek olan Bit Palas ise kurgusu ve anlatımıyla gerçekten başarılı bir roman. Olay örgüsünün iç içe geçişleri çok başarılı. Ama daha da önemlisi hikaye etmekteki ustalık. Birçok zaman kolayca basmakalıp bulunabilecek öğeleri anlatım ustalığıyla yenileştirip okunur kılıyor Elif Şafak. Sözgelimi, berberlerden birinin eşcinsel oluşu, iki berber arasındaki karakter karşıtlığı, çöplerle iç içe olanın aslında romanın ta başından beri zorlanmadan tahmin edilebilirliği, titiz ev kadını tiplemesinin tam da orada bulunması gereken yere oturtulmuşluğu... Bunlar daha az usta bir anlatıcının elinde kolaylıkla kitabı sıkıcı ve bildik bir şeylerin tekrarı durumuna sokabilecek öğelerken Şafak, kurgusunun dengesi ve hikaye etme konusundaki başarısıyla bu tehlikelerin üstesinden geliyor. Üstelik dildeki oyuncakların azaltılmasının bu kitapta gördüğümüz bir başka faydası da bunlara harcanan enerjinin daha inandırıcı ve gerçek tiplemelere doğru yol alınmasına verilmiş olması. Böylece bu kitabın tiplemeleri daha inandırıcı ve yerini dolduran birileri haline gelmiş durumda. Fena bir gelişme değil doğrusu. Kuşkusuz bu gelişmelerin okurun aklına getirdiği ilk şeylerden biri de Elif Şafak ın çalışkan bir yazar olduğu, yazının esin perileriyle geldikçe yazılan bir şey değil de oturup çalışılacak bir şey olduğuna inanan bir yazar olduğu. Duygusal boşalmalarla kaleme kâğıda sarılanların alabildiğine arttığı günlerde böyle bir tavırla karşılaşmak da ayrıca sevindirici. Edebiyatın bir iç dökme değil de bir iş olduğunun ara sıra hatırlatılmasında fayda var. Bütün bunların yardımıyla Bit Palas elden kolay bırakılmadan insanı okumanın keyfine götüren bir roman. Hele de okumanın öncelikle bir yolculuk olduğuna inanıyorsanız, bir binanın içindeki yaşamların içiçe geçmiş öyküsü ve bu öykünün de aslında anlatılan bir başka öykü oluşu keyfinizi yerine getirecektir.
Sırma Köksal, “Hikâye anlatmayı bilen biri”, Cumhuriyet Dergi, 11 Temmuz 2002
|