1915 te çocuklar için hazırladığı kitabının son hikâyesini yazmak için masaya kurulan Ohannes İstanbuli kalem erbabı bir Ermeni aydındır. Anadolu da silaha sarılan bir kısım Ermeninin okuduğu şair olması, bir gece bir daha dönmemecesine apansızca götürülmesi için yeterli olacaktır.
Kaosun toz duman olduğu bir devirde yaşanmaktadır. Ve sadece o gün yaşanıp biten bir olay da değildir. Hatırlamak bazıları için zorunluluksa, bazıları için sadece bir tercihten ibarettir. Elif Şafak her ne kadar tarihsel ve neredeyse siyasal bir konuya değinen bir roman yazsa da ‘Baba ve Piç’, ailelerin ve aile bireylerinin hikayelerine odaklanıyor. Belki de 1915 olmasaydı 80 yıl sonra bu gayri meşru çocuk doğmayacaktı! Tek tek bireylerin aileyle tarihle hatta kaderle imtihanları söz konusudur. O yüzden: "Gökten kafana ne yağarsa yağsın asla küfretmeyeceksin. Buna yağmur da dahil."
Romanda iki aile profili yer alıyor: Kazancı ve Çakmakçıyan. Her iki ailenin tek benzerlikleri büyük babalarının yaptıkları mesleklerinin sonuna getirilen -cı ekli soyadları değil elbette. İki ailenin derin ilişkileri cinler taifesince malumsa da görünen benzerlikler pek çoktur. Her iki ailede gençlerin baş belası mebzul miktarda hala ve teyze var. Öldüresiye seven, boğan bir şefkat yumağıdır adeta. Her iki aile için mutfağın ayrı bir önemi vardır. Ayrı dilleri konuşsalar da yemeklerin dili aynıdır. Yan yana gelmeleri söz konusu değildir; Amerikan Ermenisi Çakmakçıyan lar Türklerden nefret ederler, İstanbul da meskun Müslüman-Türk Kazancı ailesinin böyle bir sorunu yoktur. Kendi hesaplarına geçmişle alıp veremedikleri varsa da geçmiş geçmiştir .
Her iki ailenin 19 luk torunları vardır. Romana adını veren Kazancı ların Asya sı, en iyi okullarda okutulup, dil kurslarından baleye her türlü modern meşgaleye sürüklense de ne Cumhuriyet in ne de Türk kültürünün bir parçası gibidir. Çakmakçıyan ların Armanuş un hayatı ortadan ikiye bölünmüştür. Asya ya göre daha dingin bir hayat sürse de Ermeni babası ve ailesinden nefret eden annesi ve onun Türk kocasıyla birlikte San Francisco ile Arizona arasında gidip gelen bir yaşam sürmektedir. Ermeni Gençlik Kampları na katılsa da, internetten tanıştığı Ermeni chat arkadaşları kadar fanatik değilse de, Türkler onun için 1915 ve İstanbul dur. Hem İstanbul la hem de bu tarihle yüzleşmeye cesareti onu üvey babasının üzerinden Kazancılar a ulaştıracaktır. İşte o zaman sırlar ortalığa dökülecek, Banu Teyze nin cinleri bile tarihçiliğe soyunacaktı.
Kitap üzerinden Ermeni Evlatlıkları, tehcir dolayısıyla dağılan ve kesişen aile leri izliyorsunuz. Kazancı ailesi Cumhuriyet gibidir. Ailenin rahmetli reisi Rıza Bey kazancı olmasına rağmen variyetini bayrak işine girdikten sonra elde eder. Eski konakta aynı çatı altında hayat süren dört teyze Özal ın dört eğilimini resmeder sanki. Mütedeyyin ve her daim iyi niyetli Banu teyze; her daim mini etekli ve başına buyruk Zeliha Teyze; öğrencilerin korkulu rüyası disiplinli tarih öğretmeni, Kemalist Cevriye Teyze; felaket tellalı, pek komplocu, gazetelerin 3. sayfa müdavimi Feride Teyze… Dört kardeşin neredeyse hiçbir benzerlikleri olmaması tesadüfi değildir; Elif Şafak romanlarının değişmez manzarası, bir arada yaşayan zıt karakterler burada da karşımıza çıkıyor. Birbirlerinden etkilenirler, bir atmosfer oluştururlar ama onlar birer bireydirler aynı zamanda. Tıpkı aşurenin içinde görüntüsünden bir şey kaybetmeyen fındık, fıstık, ceviz gibi.
Cafe Kundera bohem bir ada gibidir ve romanın bütünlüğü içinde bir yere oturtmak bir hayli zor. Kendi içinde adabı olan, sonuçsuz sohbetlerin yapıldığı bu grup. Ultra Milliyetçi Filmlerin Gayri Milliyetçi Senaristi ve her daim değişen sevgilileri, Alkolik Karikatürist ve onun hayatla kavgalı karısı, Gizli Gay Köşe Yazarı ve Asya dan müteşekkildir. Cafe Kundera Türk entelektüel hayatını resmediyor. Ama bu ümit veren bir portre değil.
Elif Şafak ın romanlarında kurgu da dil de kendiliğinden akar. Yine yeni Osmanlıca kelimeler sunuyor okura. Su gibi, samimi bir dille okurla konuşuyor. Fakat bu kitabın sevimli bir atmosfer sunduğu anlamına gelmiyor.
Muhsin Öztürk, Aksiyon, Sayı: 588, 13.03.2006
|