. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Değerlendirmeler
Değişen gündem ve öncelik

 

Gündem öylesine hızlı değişiyor ki güncel bir konuya el atmak çok zorlaşıyor. Sonunda galiba insan yazısını gazeteler matbaada iken sabaha doğru yazmalı.

Bu yazımda ilk başta okul dönemi başlarken Yunanistan’da piyasaya sürülen okul kitaplarından ve bu kitaplarda ‘Öteki’ne yönelik söylemden söz etmek istiyordum. Bu son kitaplar eskilerine göre oldukça farklı. Daha dengeli. Belki ilk kez Türk ve Türkiye konusunda ölçülüydü. Çocukların beyni bu yıl kirli sularla yıkanmayacak. Kitapların iyi oldukları şundan da belli ki, Atina Başpiskoposu kitapları beğenmedi, yeterince milli ve dini bulmadı. Sert bir dille eleştirdi yeni kitapları.

Gerçekten de bu kitaplarda öteki uluslar aşağılanmadı, yalan yanlış tarihî ‘gerçeklerle’ kötülenmedi. Örneğin, ‘gizli okul’ mitosu bu kez tekrarlanmadı. Bu milli mitosa göre Yunan çocukları Osmanlı yönetimi döneminde -kendi dillerinde eğitim yasaklandığından- gizli çalışan okullarda eğitim görürmüş. Çağdaş Yunanlı tarihçiler (örneğin 1950’lerde Y. Kordatos ve 1999’da A. Angelu) bu okul meselesinin uydurulmuş milli bir masal olduğunu kanıtladılar ama okul kitapları tarihçilerin gerisinde kalmıştı. Bu yıl ilkokul 6’ncı sınıf tarih kitabında Osmanlılar döneminde Yunanlıların ‘dillerini ve dolayısıyla kimliklerini koruma haklarına sahip olduklarını’ okuyoruz. Türk ve Yunan okul kitaplarıyla ilgilenmeye başladığım 1980’li yıllardan beri hep karşılaştığım bir ‘halk şiiri’ de bu yıl nihayet kitaplarda yer almadı. Bu şiirde İstanbul’un fethi anlatılıyor ve Meryem Ana’ya ‘ağlamaması çünkü kentin yeniden geri alınacağı’ söyleniyordu. Bu yıl bu şiir kentin alınışını acı bir olay olarak anlatan başka bir halk şiiri ile değiştirildi. Ne de olsa, milli paradigma içinde kalındıkça tarih tam olarak tarafsız kalamaz: Türk tarafı bir olayı bayram nedeni sayarken öteki taraf ağıt yakacak.

Okul kitapları konusunda ayrıntılı bir yazı yazmaya koyulmuşken birden Papa’nın kendi dininin İslam’a kıyasla daha iyi olduğunu savunduğunu öğrendim. Pek şaşırmadım ama olayın siyasal yanının önemli olduğunu düşünmeye başladım. Aslında bu konuda yazmalıyım dedim. Bir şeyler yazmak için Papa’nın özgün metnini okuyunca Orta Çağ’da yapılmış olan hangi din ve mezhep daha iyidir tartışmalarını tazelemem gerektiğini anladım. Bu konulara 12-14 yaşlarımda merak salmıştım. O yaşlarımda anneme zor sorular sorardım. Bunun için Papa’nın heyecanını anlar gibi oldum. O eski çocukluk kaygılarımı hatırlattı Papa bana. Demek Papa da benim eski endişelerimi yaşıyor ama benim gibi konuyu henüz rafa kaldırmamış.

‘Biz iyiyiz, siz kötüsünüz’ bakış açısı...

Hangi inanç daha iyidir tartışmalarımda çok sık karşılaştığım demagojinin temel yöntemi şu: tartışmada taraf olanlar kendi yazılı metinleriyle karşı tarafın pratiğini kıyaslıyorlar. Doğal olarak muzaffer çıkıyor her taraf bu karşılaşmadan. İnsanlığa mal olmuş düşünürlerin ve âlimlerin metinleri doğal olarak iyidir (zaten olmasalar hâlâ gündemde olmazdı), insanların davranışları ise maalesef sık sık çok kötüdür. Bundan dolayı bizim dinimiz şunu söylüyor ama siz şunu yapıyorsunuz söylemi sonunda geçen dönemlerdeki Yunan okul kitaplarının yaptığından farklı bir şey yapmıyorlar: biz iyiyiz siz kötüsünüz diyorlar. Görünen şu ki insanların unvanları ve oturdukları görkemli koltuk onların çiğ ve sığ olmamalarını sağlayamıyor. Papa’nın, ama ona karşı çıkan ayna karşıtı bazı düşünürlerin tutumu da bu açıdan çok üzücü.

Bu konuyu daha ayrıntılı olarak ele almayı düşünüyordum ki Elif Şafak’ın duruşması konu oldu. Çok yanlı bir duruşma bu. Hakaret davasıymış en başta, tartışmalı bir yasa maddesi yüzünden. Hakaret öyle bir anlam edindi ki artık kimse ağzını açamaz oldu. İstanbul çok yağmurlu bir kenttir desen ülkeyi aşağılamak anlamında bile anlaşılabilir. Ülkenin en önemli kenti ve hele o denli yağmurlu olmadığını da biliyorsak, neden kötü gösterilip ülkeye zarar veriliyor havasındayız. Burun demek sorunmuş Abdülhamit döneminde. Ondan da kötü durum: neyin hakaret olduğunu ben artık bilemiyorum. Ama sanat konusunda hakaret daha da sorunlu. Artık roman kahramanları da ülke yasalarını inceleyip öyle konuşmalı ve konuşturulmalı. Hatta 19’uncu yüzyılın roman kahramanları 2006 yılındaki yasaları incelemişçesine konuşmalı. Yeni yasalar geçmişteki roman kahramanları için de geçerli. Türkiye düşmanlarını, dünyada gerçekten Türklüğe karşı konuşanları bile anlatmak yasak oldu bu anlayışa göre. Geçen yıl mahkum olan bir çeviri kitabında, suç sayılan cümleler ‘düşmanın’ ağzından çıkmıştı. Bu da yasak. Artık Türk düşmanları da romanlarda Türk’ten yana konuşmalı yoksa başınız derde girer. Peki, dünyada var olan Türk karşıtı görüşleri hiç mi öğrenmeyeceğiz?

Ama Elif Şafak’ın bu duruşması özellikle daha da sorunlu. Çünkü Büyük Hukukçular Birliği adında bir grup, e-posta ile halkı mahkemeye çağırıyor. Orhan Pamuk, Hrant Dink, Perihan Mağden, Murat Belge ve daha niceleri bunun ne anlama geldiğini biliyorlar. Hayatınız tehlikede demektir. Kafanıza bir taş isabet edebilir örneğin. Ya da belki hafif atlatırsınız yalnız tükürüklerle, birkaç küfürle.

Elif Şafak’ın romanını çok sevdim. Okuduğum en güzel romanlar arasında Baba ve Piç. Romanda kusur bulanlar ise sanırım onu siyasal nedenler yüzünden yerdiler. Edebiyata en büyük kötülüğü de romanı bu biçimde okuyup bu nedenle eleştirenler ediyorlar. Her satırda yaşamı değil siyaseti görmeye alışmışlar. Kahramanlar onlar için insan değiller, siyasal roller üstlenmiş ve siyaset yapan araçlardır. Taraftırlar, biraz da kendileri gibi. Kahramanların neler yapmaları gerektiğini biliyorlar ve bu yönde beklentileri var. Beni bile etkilediler. Basında okuduklarımın etkisinde ben de kısmen, suç acaba nerede diye okudum romanı. Bundan dolayı ne onları ne de kendimi affettim. Romanda suç arama hastalıktır. Edebiyata ve insan haysiyetine bir hakaretti. Bu tür hakarete karşı yasalar ise ne yazık ki hiç yok.

Sonunda, hızla değişen ama sık sık kendini tekrarlayan gündemin içinde en önemli konu ne okul kitapları ne de Papa’nın çocukluk problematikidir. Temel konum nefesimizi kesen, konuşmamızı engelleyen, düşüncemizi ifade etmemizi kısıtlayan, giderek bir korku çemberi içinde kalarak yolda serbest yürümemizi zorlaştıran, farklı görüşleri öğrenmemizi olanaksız kılan, güvensiz paranoik ortamdır. Daha güvenli bir ortam oluşmadan ne okul kitapları, ne dini bağnazlık ne de sağlıklı bir edebiyat sağlanır. Ne de, doğal olarak daha mutlu bir toplum.

Herkül Millas

Zaman, 19.09.2006

 

İzlenme : 4062
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us