Elif Şafak ın Türk-Ermeni masalı, Arizona rüyası ve Kerinçsiz kâbusu
HİKMET KOCAMANER (*)
Elif Şafak davası uluslararası basında büyük yankı uyandırdı. Batı basını davayı Türkiye nin demokratikleşmesini sınayan ve zorlayan bir gelişme olarak gördü ve görmekte. The Independent, "Bir yazar hakkında roman karakterinin sözleri yüzünden üç yıl hapis istemiyle dava açan ve doğum yapacağı haftaya duruşma koyan bir ülkeye ne dersiniz? Avrupa Birliği ne kısa sürede giriş yapması olası bir aday mı? Muhtemelen hayır" diye eleştiride bulundu (15 Eylül 2006). The New York Times ise Kemal Kerinçsiz in temsil ettiği aşırı milliyetçi topluluğun Avrupa Birliği ne girme konusundaki itirazlarını bütün Türk halkına genelleyerek, Türkler in değil Avrupalı kimliğini, Türk kimliğini dahi idrak edemediği imasında bulundu. "Avrupa, Avrupa fikrini ve kimin Avrupalı olduğunu tanımlamaya çalışırken, Türkiye de Türklüğün ne olduğunu ve Türklerin Avrupalı sayılmayı isteyip istemediğini tartışıyor" (15 Eylül 2006).
Bu iki gazetede yayınlanan yorumlar diğer yayın organlarında benzer biçimlerde tekrarlandı ve belirli bir grup yerine bütün Türkiye eleştirilerin hedef tahtası haline geldi. Elif Şafak ın kendisinin de belirttiği gibi "Batı basını söz konusu insanların Türkiye yi temsil ettiğini sanıyor". Hatta USA Today gazetesinde davadan bir gün önce yayınlanan yazı, Türkler in çoğunun "tarihi deşmenin Türkiye nin AB ye girme tutkusunu zedeleyeceğinden korktukları için 301. maddeyi" desteklediğini iddia etti. Şafak her ne kadar "ısrarla onların azınlıkta olduğunu" söylese de, Batı kamuoyunun bu dava yüzünden Türkiye ye bakış açısını değiştirmek oldukça zor. Yazarın Yardımcı Doçent olarak görev yaptığı Arizona Üniversitesi Yakın Doğu Çalışmaları Bölümü ndeki meslektaşlarının ve öğrencilerinin görüşleri, Arizona daki yerel gazetelerde çıkan yazılar ve bu yazılara internet ortamında halkın yaptığı yorumlar bunu açıkça gösteriyor.
ARİZONA DAN TEPKİ Mensup olduğum Arizona Üniversitesi nin çalışanları ve öğrencileri de bu dava karşısında tepkilerini ellerinden geldiğince gösterdiler. Önce Ortadoğu Çalışmaları Merkezi, daha sonra ders verdiğim İngiliz Edebiyatı ve Gazetecilik bölümleri tarafından imza kampanyaları başlatıldı ve Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlığa mektuplar gönderildi. Mektuplardaki mesaj, yazarın bir sanatçı ve akademisyen olarak düşüncelerini hiçbir yasal kısıtlama olmadan özgürce ifade edebilmesinin Türkiye nin demokratik bir ülke olarak tanınması açısından gerekliliğiydi. Bu imza kampanyaları yerel basının ilgisini çekti ve söz konusu dava üniversitede, üniversitenin bulunduğu Tucson şehrinde ve Arizona eyaletinin genelinde yayın yapan gazetelerde geniş yer tuttu ve tutmaya devam ediyor. Bu küçük ve orta ölçekli yerel gazetelerin internet baskılarındaki yorum köşelerine halkın gönderdiği yorumlar sokaktaki Amerikalının bu konuda ne düşündüklerini göstermesi açısından özellikle önemli.
Robin P. rumuzlu okur Türkiye nin hâlâ cuntayla yönetildiğini sanıyor ve "sırf alfabemizi kullanıyorlar diye (ki kısa süre önce otokratik bir biçimde empoze edilmişti bu) kelimenin tam anlamıyla Batılı sayılacak değiller" diyor. Çoğu Amerikalı gibi Robin de Türkiye nin demokratik bir parlementoyla yönetildiğinden habersiz. Batılı kelimesi medeni ve demokrat kelimeleriyle eş anlamlı olmasına rağmen, Batı yı taklit etmenin medeniyeti beraberinde getirmeyeceğinin bilincinde. Peter, Joan, John ve daha nicelerinin Türkiye denince aklına hemen İslamiyet geliyor. Bu dine mensup insanlardan oluşan toplumların onlara göre daha geri ve medeniyet fakiri olduklarını düşünüyor hepsi, tıpkı çoğu Amerikalı gibi. Patrick, "Eminim bu işin sonu iyi olur. Sonuçta Türkiye Müslüman bir ülke ve bildiğimiz gibi İslam barışçıl bir din. Eminim Müslüman bir din adamı çıkıp onu kurtarır... mı acaba?" diye kinayeli bir yorumda bulunuyor ama maalesef kinayesinin yersizliğinin ve geçersizliğinden habersiz. John ise, "İslam barıştan bahsediyor ama aksine öfke, korku ve hınç dolu" diyor. Jacko rumuzlu başka bir okur ise Türkiye yi diğer medeniyet yoksunu Ortadoğu ülkelerinden güya ayırıyor: "En azından barbarlıklarını sadece kendi vatandaşlarına ve ülkelerini ziyaret etme gafletinde bulunanlara gösteriyorlar. Gece Yarısı Ekspresi filmini hatırlayın."
Bütün Amerikalıların bu kadar bilgisiz olduğunu savunmak yanlış olur. Şafak ın öğrencisi Danielle van Dobben gibi eğitimli bazıları daha yerinde yorumlar yapıyor. Danielle yukarıdaki cahilce yorumlar karşısında tepkisini şöyle dile getiriyor:
"Elif Şafak ın davasından bahsedilirken, İslam ve köktendincilik gibi kelimelerin hemencecik ortaya savrulması karşısında afalladım. Demokrasi ihlali yüzünden Müslümanları suçlamaya ne kadar da hazırsınız! Size burada Türkiye Cumhuriyeti nin laiklik temeline dayanan devlet tarihçesini anlatacak değilim, ama sanırım böyle yorumlar yapmadan önce birkaç bir şeyler okusanız iyi olur."
Dava günü öncesinde yazarın üniversitedeki öğrencileri ve meslektaşları oldukça kaygılıydı. Elif Şafak gibi bir kişiliğin Türkiye ye kattığı değerin bilincinde olan meslektaşları onun mahkûm edilmesinin hata olacağını vurguluyorlardı. Yakın Doğu Çalışmaları Bölümü nde Fars Dili ve Edebiyatı profesörü olarak görev yapan Dr. Kamran Talattof "Meslektaşım Şafak ın Türkiye de karşı karşıya geldiği yasal problemleri duymaktan üzüntü ve kızgınlık duyuyorum ... Şu bir gerçek ki, Türkiye ve Türk kültürünü çekici hale getirenler ve aynı zamanda ülkenin Avrupa Birliği ne dahil edilmesi yolunda öncülük edenler Şafak gibi yazarlar ve entelektüellerdir. Kanımca, bu dava devasa bir milli ironi" diye belirtti. Aynı bölümde görev yapan Christine Dykgraaf meslektaşının bölümdeki derslerde, akademik veya politik ortamlarda ve romanları aracılığıyla Türkiye nin tanıtımına büyük katkıda bulunduğundan ve bu davanın Amerikan öğrencisinin bakış açısını nasıl olumsuz yönde etkileyebileceğinden bahsetti.
BAĞRINIZA BASIN Dilbilimi Bölümü öğretim üyesi Dr. Andrew Wedel, "Şafak olağandışı bir açık görüşlülüğe, derinliğe ve heyecan uyandıran karmaşık fikirlere sahip olan ve bu fikirleri ustalıkla şekillendiren ve başarıyla karşıya aktarabilen bir kadın. Üstün insanların değerini bilen Türk halkı Elif Şafak ı evladı olarak bağrına basmalı" diyor. Gazetecilik Bölümü başkanı Dr. Jacqueline E. Sharkey yazarın yazılarının "Avrupa İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Konvansiyonu gibi, Türkiye nin de imzaladığı uluslararası anlaşmaların özünde yatan ifade özgürlüğü ilkesini yansıtan en iyi örnekler arasında" olduğunu belirtiyor ve Şafak aleyhindeki suçlamaların kesinlikle geri çekilmesinin Türkiye nin selameti açısından gerekliliğini vurguluyordu.
Şafak ın beraatı mensubu olduğu üniversitede büyük sevinçle karşılandı. Ama herkes bu davanın düşmesinin Türkiye de ifade özgürlüğünün devamının garantisi olmayacağının bilincinde. Onların bu kaygılarını doğrularcasına, daha bu yazı tamamlanmadan, Kemal Kerinçsiz Avrupalı diplomatların baskısı altında gerçekleştiği gerekçesiyle davanın düşmesine itiraz etti.
"Yukarıdan üzerine ne düşerse düşsün, kabulün olmalı" diyor Şafak son romanının üçüncü cümlesinde. Bu, yazarın görüşünden çok Türk toplumunun otorite karşısında genel tutumunu yansıtıyor. Türkiye deki gazetelerde yayınlanan 301. madde nin kaldırılmasıyla ilgili yorumlar bu tutumun biraz da olsa değiştiğini gösteriyor.
(*) Arizona Üniversitesi Yakın Doğu Çalışmaları Bölümü doktora öğrencisi ve öğretim görevlisi
Birgün, 01/10/2006
|