Süt beyaz olur. Masumiyeti çağrıştırır. Şu hayatta her şeye karşı çıkılabilir de, buna karşı çıkan pek olmaz.
Peki yazıyı, sihri, göçebeliği, arayışı seven; kendini en çok kaosun içinde rahat hisseden Elif Şafak ne yapıyor? Sütü siyaha boyuyor. Ona karanlık anlamlar yüklüyor, bir gölgeli bahçeye sürüklüyor, bilinçdışında öldürmek istiyor onu.
İçimdeki okuma iştahını kabartan ‘Siyah Süt’ün ismi leziz; kitap da çok güzel ayrıca.
Sonuna geldiğimde Elif Şafak’la birkaç yıl önce yaptığımız söyleşiyi hatırladım. ‘The Exorcist’ten bir mesel anlatmıştım. Şeytan kovmak için birinin evine giden İsa adını sorduğunda adam, “Bana Lejyon de, çünkü biz pek çokuz” diye cevap vermiş. Yani çoğul olmak, bir bedende birkaç olmak, yıkıcılık ve harap edicilik demekmiş.
Şafak da içindeki ismi başka, cismi başka, ruhu başka ‘öteki’ karakterlerden dem vurarak, ‘çok soyut ve tuhaf geliyor kulağa. Tescilli deli derler diye fazla anlatamıyorum” demişti. Çoksesli , çokyüzlü doğduğumuza, sonra sonra içinde yaşadığımız toplum ve kültür yüzünden tekilleştiğimize, aynılaştığımıza inanıyordu: “Biz sekiz kişiyiz aynı bedende. Hepsini isim isim biliyorum; sırları bende saklı. Her zaman gayet iyi anlaştığımız söylenemez. Gündelik hayatta, bir ya da iki tanesi hep diğerlerine baskın çıkar. Sekiz yüzümün sekizinin birden eşit ve sansürsüz konuşabildikleri tek alan yazıdır. Yazarken hiçbirini geride tutmam, saklamam. O yüzden romanlarımdaki bütün karakterlerle aramda bağlar var. Bir tek yazarken bütün olabiliyorum. Bir tek yazarken sekiz olabiliyorum.”
Şimdiyse bizi, birbirine laf anlatamayan, ha bire çelme takan, pusu kuran, fal bakan, nâme yazan o dişi yaratıklarla, yani içindeki minyatür haremin mensuplarıyla tanıştıran bir kitap yazmış. (Hep söylerim, hiçbir edebiyatçıya gönül rahatlığıyla sır teslim edilmez!)
Kitapta Pratik Akıl Hanım var mesela. Meseleleri en kolay, en pratik yönden halletmekte usta. Tiril tiril gömlekler, bol cepli keten pantolonlar giyiyor. Can Derviş Hanım çok düşünüp azla yetiniyor. Dilinde kelam var, elindeyse bir kehribar tespih. Hırs Nefs Hanım azimli, kararlı ve çalışkan. İki dirhem bir çekirdek giyiniyor. Sinik Entel Hanım kuşkucu ve karamsar. Evinin duvarları Marlon Brando posterleriyle kaplı. Kıyafetleri salaş, doğu motifli bilezikleri şıngır mıngır. Anaç Sütlaç Hanım tombulluğuyla barışık. Temizlik yapmayı, balkonda renk renk begonvil yetiştirmeyi, pasta börek pişirmeyi seviyor. Saten Şehvet Hanım, muzip ve şehvetli; baygın parfümler sürünmeye, şıkıdım şıkıdım süslenmeye ve kırmızı saten geceliklere bayılıyor.
Kitabın annelikle ilgili bölümleri beni pek ilgilendirmedi. İçimdeki kalabalık ruhlar korosu zaman zaman Elif Şafak’ınkini aratmayacak kadar gürültü çıkarsa da Anaç Sütlaç Hanım henüz bizim buralarda yüzünü göstermedi.
Ama kitabın huzursuz ruhlara ilaç olacak kalabalıklığını, Elif Şafak’ın ‘bütün’ olma çabasını bizlerle paylaşmaya cesaret etmesini sevdim. O detone koroyla baş edebilmesine ise çok sevindim. Teskin edici, umut veren bir yan buldum bunda. İçim ferahladı.
Altı kişi, bir de Elif Şafak, eder yedi. daha önce sözünü ettiği sekizinci niçin yok bu kitapta peki?
Bir de şunu şiddetle merak ediyorum: ‘Depresyon cini’ Lord Poton’dan kurtulmanın anne olmak dışında bir yolu var mı?
Gitsin ve hiç gelmesin istiyorum da.
Gülenay Börekçi
Akşam, 09.12.2007
|