. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Değerlendirmeler
Araf

 

 

   Elif Şafak’ın beşinci romanı olan “Araf” Mevlana’nın “Mesnevi” eserinden bir alıntıyla başlıyor; ne o sürüye ne de bu sürüye ait olamayan ve bu yüzden sonunda beraber uçmayı yeğleyen topal kuşlar...
   
   “Araf”ta küçük bir grup çevresinde gelişen olaylar anlatılıyor. Yazar, belli bir kahraman üzerine odaklanmak yerine anti kahraman anlayışını savunuyor. İstanbul’dan Boston’a doktora yapmaya gelen bir Türk: Ömer, Boston’da iki ev arkadaşıyla yaşamaya başlıyor; bunlardan biri dişçilik okulunda okuyan, sivri ve keskin objelere takıntılı bir İspanyol: Piyu ve biyoteknoloji üzerine doktora yapan Faslı: Abed. Diğer karakterler ise; manik-depresif Gail, blumialı Alegre ve Debra Ella Thompson. Ayrıca yazar, yoldan geçenlere ‘isabanafazladanbirdolarınızolduğunusöyledi’ diyen evsiz kadınla, Abed’in annesi Zehra’yı romana koyarak düşündürücü iki yan karakter daha çiziyor. Blumialı Alegre, hastalığının kişiliğine zıt yansımasıyla sürekli yemek yapıyor. Alegre’nin, yeme bozukluğu olan bayanların rehabilite edildiği bir deneme-terapi grubunda muz, çikolata ve ilerleyen zamanlarda düğün pastası yiyemeyen ve Gail’e karşı çetrefilli bir aşk yaşayan Debra Ella Thompson’ı tanımasıyla tüm karakterlerin hayatları kesişmiş oluyor.
   
   Gail, biseksüel ve iki dinli dünyaya gelip doğduğundan itibaren süregelen ölüm dürtüsünü intihar girişimleriyle var eden bir karakter. Çocukluğuna dair ilk hatırladığı şey olan intiharı, yok olma ve terk etme duygusuyla sekiz kez daha tekrarlıyor ve sekizinci denemesinde, İstanbul gibi yabancı bir memlekette, tam da olması gereken yerde ve zamanda olduğunu düşündüğü için, Boğaz Köprüsü’nden atlayarak kaçınılmaz sona ulaşıyor. Gail’i, birkaç yıl içerisinde metamorfoza uğramış denilebilecek kadar değişen, manik olduğunda dünyanın ona ayak uyduramadığı, depresif olduğunda ise onun dünyaya ayak uydurmakta zorlandığı; hayvansal hiçbir yiyeceği ağzına koymayan, dünyadaki en sevdiği şeyi -çikolata- yapan ve hayattaki birçok ilgi alanını kucaklayan farklı bir kafadan doğumlu olarak romandaki yabancı olma kavramını en çok üzerine çeken karakter olarak tanımlayabiliriz.
   
   Kitapta genelde delilik hakim. Şafak, normallik ve delilik arasında gidip gelen sarkaçlarla gerçekliği parçalarken; isim, din, dil, zaman, yalnızlık ve yabancılık sorunsallarında karakterlerini döndürüyor.
   
   Karakterlerin her birinin isimleriyle bir şekilde sorunları var; isminin anlamının (neşe) kişiliği üzerinde olumsuz etkisi olan Alegre, isminin her zaman tam olarak söylenmesini isteyen Debra Ella Thompson, gerçek adı Joaquin’i kullanmak istemeyen Piyu, kendini yeniden doğurmaya karar verdiğinde her bir kimliğinin isminden bir harf seçerek yeni bir isim ve kişilik yaratan Gail, Amerika’ya gidince isminin noktalarını kaybedip (Ömer’in ‘Omar’a dönüşmesi) kendine yabancılaşan ve bir daha asla kendisi olamayacağına inanan Ömer ve adını çoğu kişinin doğru hatırlamadığı Abed, isim ve aidiyet sorunlarıyla yüz yüze geliyorlar... Şafak, bu sorunsalı kitabının arka kapağındaki şu cümlelerle destekliyor:
   
   “İsimlerin yabancı memleketlere ayak uydurma sürecinde muhakkak bir şeyler eksilir -bazen bir nokta,bazen bir harf ya da vurgu. Yabancının isminin başına gelenler pişmiş tavuğun olmasa da pişmiş ıspanağın başına gelenlere benzer- ana malzemeye yeni bir tat eklenmesine eklenmiştir de kalıpta gözle görülür bir çekme olmuştur bu arada. Yabancı işte ilk bu fireyi vermeyi öğrenir. Yabancı bir ülkede yaşamanın birinci icabı insanın en aşina olduğu şeye, ismine yabancılaşmasıdır.”
   
   Yazar; iki dinli dünyaya geldiği halde dine inanmayıp farklı güçlerle ilgilenen Gail’i, Müslüman ülkelerden gelip biri koyu Müslümanken diğeri ateist olan iki kişiyi, Katolik bir çifti ve onların saplantılarını, inanç(sızlık)larını yazarak dinin farklı insanların hayatlarında nerede ve ne amaçla durduğuna dair kesitler sunuyor. Farklı ülkelerden olan karakterlerin geldikleri şehirlerin aynı andaki saatlerini, romanın dönüm noktalarında belirterek ve romanın içine zamanın ona düşman, onun da zamana düşman olduğu bir karakter koyarak zamanı sürekli hatırlatıyor.
   
   Yalnızlık, kalabalıkta yalnızlık, tanımadığı bir ülkede yalnız kalma durumlarıyla savaşan karakterler birbirinden tuhaf roller oynuyorlar. Romanın arka kapağında aidiyet ile ilgili şu cümleler yer alıyor:
   
   “Kim gerçek yabancı - bir ülkede yaşayıp başka bir yere ait olduğunu bilen mi, yoksa kendi ülkesinde yabancı hayatı sürüp ait olacak başka bir yeri de olmayan mı?”
   
   İnsan, kendi ülkesinde yabancıysa ve Gail gibi var oluşunu anlamlandırmaya çalışıp, kendini yeniden var edip çeşitlendirmesine rağmen bulunduğu yere birçok şey ile bağlandığı için her zaman ‘yerleşememe’ sorununa vakıf olmasından ötürü mü gerçek yabancı sayılır, yoksa Türkiye’den Amerika’ya giden; ailesine, akrabalarına uzakta ve Şark’ın hiçbir şeyine uymadan, Amerikalılar gibi yaşayan Ömer gibileri mi gerçek yabancı sayılır, sorusu kitabın ana ekseninde okuyucuyu düşündürüyor. Ayrıca, mükemmel insanı bulma çabası içinde sık sık sevgili değiştiren Ömer’in mükemmeli kendine tamamen yabancı bir kişilikte, Gail’de bulması, bu iki kişinin aykırılığını ve birbiri içine geçmiş benzerliklerini kıyaslamaya yöneltiyor okuyucuyu.
   
   Yüksek lisansını kadın çalışmaları alanında tamamlayan yazar, bu kitabında da kadın sorunlarına fazlaca değinmiş. (Kitapta, Gail; kedilerinden dişi olanın ismini West, yani ‘batı’ koymasının nedeni: Doğu’nun Şarkiyatçı eylem tarafından sürekli kadınlaştırılmasına tepkidir. Erkek kedinin ismi ise Rest, yani ‘öteki’dir.)
   
   Kitap, Gail’in İstanbul’da Boğaz Köprüsü’nden atlaması ile son buluyor. Kitabın 341. sayfasının ikinci paragrafından olan alıntı Gail’in ruh halini tam anlamıyla özetliyor:
   
   ”Gail bir iki saniye tekinsiz bir hisle, baktığı kızın aslında kendisi olduğu ve tam da şu anda geçmişiyle şimdisinin birbirine paralel hareket ettiği ama benzer şekilde tıkanık bir yolda tıkanıp kaldığı hissiyle ürperdi. Zihni hemen kapanıverdi kendi üstüne. Hayatında bir kez daha kendisini düşerken seyretmeye başlamıştı ve bu düşüş sersemletici bir tempoyla hızlanarak yaşama arzusunu azar azar aşındıyordu, içindeki bir yaradan sızan kan gibi, görünürde kesik olmadan. Derin derin nefes alarak ve biraz da zorlanarak bakışlarını kızdan, köprüyü örten tül gibi sise çevirmeye başardı. Aniden geliverdi aklına ve bir saniye sonra kesinkes karar verdi bu iki aradanlığın tam da doğru dakika olduğuna ölmek için.”
   
   Edebiyat dünyasına “Kem Gözlere Anadolu” öykü kitabıyla giren Şafak, ilk kitabından sonra tercihini romandan yana yaptı. Sırasıyla: “Pinhan”, “Şehrin Aynaları”, “Mahrem”, “Bit Palas”, “Araf” ve “Baba ve Piç”i yayınladı. Eylül 2005’te Şafak’ın çeşitli gazete ve dergilere yazılmış, kadınlık, kimlik, kültürel bölünme, dil ve edebiyat konulu yazılarından derlenilen bir seçki, “Medcezir” isimli kitapta toplanmıştır. 2007 yılının Kasım ayında ise otobiyografik bir roman olma özelliği taşıyan “Siyah Süt” (Yeni Başlayanlar için Postpartum Depresyon) isimli kitabı yayınlanmıştır.
   
   Şafak, ilk romanından itibaren mistisizm ve heterodoksiye yönelmiştir. Yazarın tasavvufla ilgisi hemen her romanında göze çarpmaktadır. Tasavvuftan başka, dinler tarihi -özellikle Yahudilik- , siyaset bilimi ve felsefeye yönelik bilgi harmanıyla Türkçe’nin serüvenine katılıp Osmanlıca kelimeleri kullanarak yapıtlarını ortaya çıkarmıştır.
   
   “Araf”, Amerika’da “The Saint of Incipient Insanities” (Henüz Başlamamış Deliliklerin Azizi) isminde basıldı. Yazar, kadın araştırmacılarına ve kadın yazarlara verilen bir bursla gittiği Amerika’da bulunduğu dönemde kitabı İngilizce olarak yazmıştır ve bu sıkıntılı yazma sürecini son kitabı “Siyah Süt”te oldukça esprili bir dille anlatmıştır. “Araf”ı, Türkçe’de Aslı Biçen çevirisiyle okuyabiliyoruz. Onun için Şafak’ın Osmanlıca’yla harmanlanmış dilini bu kitapta fazlaca bulamıyoruz. Her çeviride olduğu gibi bu kitapta da kelimeler biraz yağmalanmış gibi. Kitabın Türkçe isminin Araf (cennet ile cehennem arasındaki boşluk) olması ve Emine Bora’nın yaptığı kapak tasarımı kitabın içeriği açısından tam anlamıyla yerini bulmuş. Kitabın her yeni dildeki basımı için ayrı bir kapak tasarımı yapılmış. ABD’deki baskıda İstanbul ve Boğaz Köprüsü dikkati çekerken bir başka baskıda ise Amerika resmi uygun görülmüş.
   
   Şafak’ın diğer romanlarında göze çarpan genel hüzün havası ise “Araf”ta biraz dağılmış ve mizahi bir tavır zaman zaman ortaya çıkmış. Anlaşılan Şafak; mizah için İngilizce’nin, hüzün için de Türkçe’nin uygunluğunda karar kılmış.
   
   
   Kitap: Araf
   Yazar: Elif Şafak
   Yayın: Metis Yayınları
   Çeviri: Aslı Biçen
   Basım: Nisan 2004 (1. Basım)
   Sayfa: 345 s.

 

 

 

Hayati Çitaklar, düşLE, 77. Sayı / Şubat 2008

 

 

http://www.dusle.com/icerik/index.php?p=77&kt=5&es=46

 

 

 

İzlenme : 15038
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us