iki gün önce, çok güzel bir iki saat geçirdim ki hayatımızda yaşadığımız nice iki saatlerin pek azı unutulmaz etiketini yapıştırabileceğimiz nitelikte olmaktadır ne yazık ki.
yıllar önce ankara’da, imge kitapevi’ndeki imza gününde tanıştığım, o yıl yayımlanan romanı bit palas’ı okumaya başlayınca beni dönüşü olmayan bir yolda cümleleriyle başbaşa bırakan elif şafak’ın philadelphia free library’deki okuma ve imza gününün haberini bir ay öncesinden alıp bütün heyecanımı etkinliğin bir iki saat öncesine saklamıştım. iyi de etmişim zira benim için çok keyifli geçti.
şimdi size biraz etkinlikten bahsedeyim. etkinliğin asıl amacı yazarın romanından paragrafları kendi okumasıyla oradakilerle paylaşmaktı. elif şafak, ingilizce yayımlanan romanı the forty rules of love’dan (bizde “aşk” adıyla yayımlanan roman) bir iki paragraf okudu önce. sonra biz gelenlerin de sorularını ve düşüncelerini paylaşmak istediğini, etkinliğin monologdan diyaloğa dönüşmesini tercih edeceğini söyledi. öyle de oldu. gelenler arasında biz türkler kadar amerikalılar da vardı ve sorular onlardan geldi zaten. genel olarak oradakilerin elif şafak’ı beğendiklerini söyleyebilirim; çünkü kitaplarını bilenler olduğu gibi orada tanıyıp beğendiklerini dile getirenler oldu. kitabıyla ilgili, nasıl yazdığıyla ilgili hatta türkiye’deki kadınların durumuyla ilgili sorular soruldu. soruları içtenlikle yanıtladı elif şafak. gerçi soruları bana sorsaydılar hemen hemen aynı cevapları verebilirdim; çünkü sorular türkiye’de yapılan ropörtajlardaki sorulara benziyordu ve elif şafak da benzer yanıtlar verdi. bu anlamda ünlü olmanın en sıkıcı tarafı bu olmalı herhalde, aşağı yukarı her yerde aynı sorular sorulduğu için cevapların da ister istemez aynı olması. neyse…
sürenin bitimine az kala amerikalı bir kadın, sesinin ve ingilizce telaffuzunun çok ahenkli olduğunu, bir de türkçe olarak kitabından bir paragraf duymak istediklerini söyledi. elif şafak yanında türkçe kitabının olmadığını söylese de biz cevval türkler hemen ona türkçe “aşk”ı yetiştirdik tabii. o da türkçe bir bölüm okudu, valla elin gavur memleketinde türkçe edebî cümleler duymak, ecnebilere dinletmek, hem de iyi bir yazardan, harikaydı. türkçe okumadan önce “aşk” romanının pembe kapağının serüvenini de anlattı elif şafak, amerikalılar pek eğlendiler bu sergüzeşte. bence de komik aslında, ama trajikomik (bu konudaki düşüncelerimi başka bir yazıya saklıyorum.)
neyse bi daha, aşağıda okuma şeysinin yukarıda anlattığım son bölümü var. bu da benden olsun :))
http://fafatuka.wordpress.com/2010/03/04/elif-safak-okuma-seysi/
|