Farklı sanat disiplinlerini bir araya getirmeyi amaçlayan İstancool Festivali, önceki gün başladı. Moda, sinema, edebiyat, mimari, tasarım ve müzik dünyasının tanınmış isimlerini buluşturan festivalin ikinci gününde, İstanbul Modern´de üç yazar bir araya geldi. Yazar Tarık Günersel moderatörlüğünde, İngiltere´den Hanif Kureishi ile Nadira Naipaul, Türkiye´den ise Elif Şafak, Müslüman ülkelerde doğmuş yazarlar olarak, çocukluk dönemlerinin edebi kimliklerini nasıl şekillendirdiğini konuştu. Oturuma, yerli okuyucular kadar yabancıların da ilgisi yoğundu.
İKİ KADININ ETKİSİ
Elif Şafak yazarlık serüveninde annesi ve anneannesinden beslendiğini anlattı. İkisinin farklı kişilikler olduğunu söyleyen Şafak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Fransa´da doğdum. Sonra annemle Türkiye´ye döndük. Ankara´da orta sınıf, kalabalık komşu ortamına girdik. Annem yalnızdı ve bu çok önemliydi. Rasyonel, iyi eğitimli, seküler düşünen güçlü bir kadındı. Anneannem ise daha az rasyonel, az eğitimli, dindar ve batıl inançları da olan biriydi. Her hareketimizi gözleyen bir tanrıdan bahsederdi. Bu yüzden edebi klasikler de, İslam felsefesi ve sufizmle ilgili kitaplar da hep ilgimi çekti."
´Güçlü egolar, küçük tanrılar yaratıyor´
Elif Şafak kökenleri ne olursa olsun, yazarların güçlü egolara sahip olduğunu ve ´küçük tanrılar´ misali karakterler yarattıklarını söyledi. Dünyada nereye giderse gitsin, hayal gücünü de bavulunda taşıdığının altını çizen Şafak, İngilizce yazmasına yönelik yapılan eleştirilere de şöyle cevap verdi: "İngilizce yazmak, Türkiye´de edebiyat ortamında pek karşılaşılan bir durum değil. Ben iki dilde de yazıyorum. Böyle yapmam tepki çekti. Ama bence artık insanlar, birkaç dilde birden rüya görüyor."
ÖZGÜR ÇAKIR / İSTANBUL
04.07.2010