Viyana sonbaharında Türk edebiyatı
Geçen hafta Viyana da gündem Türk edebiyatıydı. Nedim Gürsel, Sema Kaygusuz, Murathan Mungan, Elif Şafak ve Hasan Ali Toptaş çeşitli etkinliklere katıldı
YEŞİM VESPER
VİYANA - "Gecenin karanlığında rahatça dolaşabilirsiniz, Viyana çok güvenli bir kent, özellikle de Türk kuşatmasının başarısızlığından sonra!" şakasını yaptı Walter Famler, Türkiye den davet edilen bir grup yazarın günbatımında kenti keşfetmek üzere yola koyulduğunu görünce. Walter Famler, Viyana da Sonbaharda Edebiyat etkinliğini bu yıl Türk edebiyatı çerçevesinde düzenleyen Alte Schmiede derneğinin genel sekreteri. Alte Schmiede ise, Viyana nın saygın ve köklü bir edebiyat kurumu. Son dört yıldır kapılarını farklı ülkelere açarak, ilgili ülke edebiyatına karşı Avusturyalı okurlarda bir merak ve heves uyandırmayı hedefliyor.
9-11 Kasım tarihlerinde Viyana nın merkezinde yer alan Odeon Tiyatrosu da gerçekleşen etkinlik Türk edebiyatına ayrılmıştı. Edebiyatımızı Nalan Barbarosoğlu, Faruk Duman, Nedim Gürsel, Sema Kaygusuz, Murathan Mungan, Elif Şafak, Ömer Şişman/Ann Cotten, Hasan Ali Toptaş, Ayfer Tunç, Murat Uyurkulak ve Neşe Yaşın temsil ettiler. Katılan yazarların eserlerinden bazı bölümlerin Türkçe aslından ve Almanca çevirisinden okunmasının yanı sıra, etkinlik çerçevesinde Bastırılmış Tarih temalı bir de panel düzenlendi. Panelde, farklı coğrafya ve dönemlerde tarihin, tarih yazıcının duruşuna göre şekillendirilmeye çalışıldığı üzerinde duruldu. Alte Schmiede tarafından yayımlanan ve yaklaşık 25 bin okura ulaşan bir edebiyat dergisi olan Wespennest ise Türkiye ye ayırdığı 148. sayısında, Ahmet Büke, Murat Gülsoy, Sema Kaygusuz, Birhan Keskin, Elif Şafak, Hasan Ali Toptaş, Ayfer Tunç, Ahmet Ümit, İzzet Yasar ve Neşe Yaşın ın eserlerinden çevirilere yer verdi. Türk edebiyatına yönelik en önemli ve kapsamlı organizasyon olması anlamında Avusturya da bir ilk olan bu etkinlik, Avusturya televizyonu ve basınında da iyi bir yankı buldu.
Son dönemde gözlemlediğimiz, Türk edebiyatına yönelik bu ilginin nereden geldiği sorusunun yanıtlarından birini, Börte Sagaster ile birlikte etkinliğin küratörlügünü üstlenen Catharina Dufft verdi: Orhan Pamuk un önce 2005 yılında Almanya da Barış Ödülü nü, ardından da 2006 da Nobel i alması dikkatlerin Türkiye ye yönelmesindeki önemli etkenlerden biri oldu. Pamuk un aldığı bu ödüller, Türkiye de nitelikli, özgün, geniş yelpazeli bir edebiyat olduğuna dair farkındalık yarattı. Bunun dönemsel bir ilgi olduğunu düşünmüyorum, çünkü Türk edebiyatı gerçekten zengin ve çok yönlü. Kısa sürede kendisine dünya edebiyatında sağlam bir yer bulacağına inanıyorum. Bu durumu, bugün dünya edebiyatında önemli yeri olan Güney Amerika edebiyatının tüm zenginliğiyle keşfedilmesinde Marquez in aldığı Nobel ödülünün bir payı olmasına benzetebiliriz belki." Walter Famler ise bu noktanın kendi kararlarında nispeten küçük bir rol oynadığını, Türk edebiyatına daha çok Doğu ile Batı, Müslümanlık ile Hıristiyanlık arasında kalan bir ülke olarak Türkiye bağlamında ilgi duyduklarıni açıkladı.
Açılış Elif Şafak tan
Sonbaharda Edebiyat etkinliğinin açılış konuşmasını Elif Şafak yaptı. Türk edebiyatının seçkin yazarlarıyla bir arada yer almaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek başladığı konuşmasında Şafak, yazarın biz ve onlar gibi, ötekileştirmeye yönelik bir düşüncesinin olamayacağını, yazarın dünyasında empati sözcüğünün anahtar rol oynadığını belirterek, onun asıl gücünün kahramanlarıyla duygudaşlık kurabilmek, aynı hikâyeye farklı bakış açılarıyla yaklaşabilmekten geldiğini ifade etti. Elif Şafak, politikanın öncelikli olarak konuşulduğu günümüzün kutuplaşmış dünyasında esnekliğin engellediğini ve bunun bir sanatçı için çok zor bir durum olduğunu belirtti. Edebiyatın politika üzerinden konuşulmamasının ve kitapların içindeki hikâyelerin kendilerini özgürce aktarabilmelerinin önemine değinen Şafak, konuşmasında ayrıca, duvarlar örüp sınırlar koymak yerine, bu duvarları sorgulamamız gerektiğini, farklılığın ve çeşitliliğin aslında bir zenginlik olduğunu, bireylerin ve toplumların tek bir kimliğe hapsedilemeyeceğini vurguladı.
Bugün bir şakaya dönüşmüş bile olsa, kentin toplumsal belleğine -beraberinde tedirginliği çağrıştıran bir şekilde- nüfuz etmiş iki Viyana kuşatmasının ardından, bu kez Türk edebiyatçılarının başarıyla gerçekleştirdiği III. Viyana Kuşatması, bize kadim bir hakikati hatırlatmakta: toplumların birbirlerine yaklaşmasında kaba kuvvetle toprakları değil, sanatın açtığı iletişim yoluyla zihni ve kalbi fethetmenin en etkin araç olduğu hakikatini...
Radikal, 18/11/2007
|