Doğum sonrası 10 yazısız ay
Şafak’ın ilk otobiyografik romanı olduğunu belirttiği “Siyah Süt”, yazarın kızının doğumundan sonra girdiği post-natal (doğum sonrası) depresyon sonunda, hiçbir şey yazamadığı 10 aylık süreyi anlatıyor. Yeni anne olan bir kadın yazarın, annelik-yaratıcılık ve kendi yazarlık serüveniyle olan iç hesaplaşmasını konu alan roman, diğer Elif Şafak romanlarından farklı olarak yazarın iç seslerine dair ipuçları da veriyor.
Yaklaşık 10 ay boyunca yazısız geçirilen bir dönemin sonunda, 2,5 ayda aralıksız yazarak kaleme aldığı “Siyah Süt”; doğum sonrası bir çok annenin başına gelen yalnızlık ve çaresizlik hislerini, post-natal depresyon tanımı altında ele alıyor ve çok üretken bir yazarın yazma ve yazamama ikilemine ışık tutuyor.
Anne olarak yaratmak-yazar olarak yaratmak ikilemi
Edebiyatını “ben’i değil, ötekini anlatmak üzere” kurgulayan Elif Şafak’ın “içimdeki parmak kadınların mücadelesi” dediği son romanı, halk arasında loğusa sendromu olarak da bilinen bir durumu detaylı olarak ele alıyor. Başka kadın yazarların da farklı dönemlerde, benzer kaygılar taşıdığını belirten yazar, anne olarak yaratmak ve yazar olarak yaratmak arasında kaldığı ikilemin yanı sıra; yaratıcıyla da inanç düzleminde bir sorgulama süreci yaşadığını ifade etti.
Anaç Sütlaç Hanım ve Pratik Akıl Hanım
İçindeki farklı seslerden beliren karakterler arasında yer alan, Sinik Entel Hanım’ın ve Can Derviş Hanım’ın hep daha ön planda olduğunu belirten Şafak; bu iki damarın onun edebiyatını beslemesinin yanı sıra, diğer taraflarını göz ardı etmesine de sebep olduğunu anlattı. Doğumdan sonra ortaya çıkan Anaç Sütlaç Hanım’ın önceleri çok uzun süre sesini çıkarmayan bir karakter olarak, bebekle beraber kişiliğinin önemli bir kısmını ele geçirdiğini söyledi. Bu karakter, yazarın hayatta ilerlemesini sağlayan Pratik Akıl Hanım’ı bir süreliğine ortadan kaldırmasına yol açacak kadar ciddi bir darbe yapmış Şafak’ın deyişiyle.
“Siyah Süt”, bir yandan yazarın “parmak kadınlar” dediği bu karakterlerin mücadelesini anlatırken; romanın sonunda yazara iç huzuru sağlayan demokrasiyi, yani birlik ve bütünlüğü de ortaya çıkarıyor. Kitaptaki ve kendi içindeki çok sesliği her zaman olduğu gibi çok önemsediğini vurgulayan yazar; iç seslerini demokrasi gibi, “biri olmazsa diğeri olmaz” diye ifade ediyor.
Son derece samimi bir ortamda geçen panel, yazarın kitaplarını imzalamasıyla son buldu. (YK/TK)