Kitap yazmayı yemek pişirmeye benzetirsek, Elif Şafak, Türkiye edebiyatının en iyi aşçılarından biri. Şems ve Rumi’yle ilgili bir hikaye yazan Şafak’la Ortaköy The House Cafe’de bir araya geldik. Şafak’tan İstanbul’u dinlerken bir de sırrını öğrendik: “Ben genellikle mutfakta yazmayı severim. Keza fırınlarda ya da pastanelerde. Oradaki ekmek, kek, tarçın kokusu bana o kadar iyi geliyor ki.”
Annelik, çocuklarınızla ilişkiniz nasıl gidiyor?
Hani çocukların oynadıkları renkli hamurlar var ya, işte annelik aldı öyle hamur gibi yoğurdu, yeniden şekillendirdi beni. Sabrı, şefkati, kendi hatalarımla yüzleşmeyi, dünyaya yeni bir gözle bakmayı öğretti. Annelik bir seferde hop diye kazanılan bir sıfatmış gibi konuşuyoruz ama öyle değil. Bu uzun, sürekli bir öğrenme süreci. Her anne çocuklarının öğrencisi.
İlk bebeğinize hamile kaldığınızda zor bir dönemden geçtiniz. İlk bebeğin sizde bıraktığı etkilere rağmen ikinci çocuğa nasıl cesaret edebildiniz?
Benim gibileri için en zoru ilk hamilelik galiba. Bir de her hamilelik farklı oluyor. Doğum süreci de sonrası da daha kolay, sakin ve yumuşak oldu. Ama bunda ‘Siyah Süt’ü yazmamın payı var. O kitap iyileştirdi beni. ‘Siyah Süt’ doğum sonrası depresyonu anlatıyor ama bunu mizahla yapıyor, iyileştirerek yapıyor. Pek çok insandan, bu kitabı okumanın, benzer şekilde okura iyi bir enerji verdiğini duydum.
İçinizdeki kadınlar… ‘Siyah Süt’ kitabınızda içinizde barındırdığınızı söylediğiniz ‘parmak kadınlar’ bugünlerde neler anlatıyor?
Evliliğe karşı olan yanım yumuşadı ama tamamen kaybolmadı. Hala zaman zaman afakanlar basar, alır başımı gitmek isterim. Bir kadınla erkek, birbirlerini ne kadar severlerse sevsinler, evlilik insanı daraltabiliyor, bunaltabiliyor. Kadın için de, erkek için de geçerli bu. Hele çocuk sahibi olduktan sonra karı koca yeni yeni gerilimlerle tanışıyor. Herhalde bunları tatmayan yoktur. İnsanın kendine ait bir odaya, zamana, aslında kendine ihtiyacı var.
Bir röportajınızda, ‘insanın mevsimleri oluyor’ demiştiniz. Şimdi hangi mevsimi yaşıyorsunuz?
Kış sonrası bahar…
Gezmeyi seven birisiniz. Gördüğünüz yerler arasında İstanbul’u nasıl konumlandırıyorsunuz?
İstanbul benim tutkum. Zaman zaman kızsam da kopamadığım bir aşk gibi. Bilhassa sanatçılar için çok özel bir şehir. Tüm hikayeleri ve çelişkileriyle birlikte.
Sizin için tarihlerden çok mekanlar ön planda sanırım. The House Cafe’nin sizin için özel bir yeri var mı?
The House Cafe’lerdeki ortamı, rahatlığı ve kaliteyi seviyorum. Bir yanıyla sade, gösterişsiz, adeta bir ev ortamı. Öte yandan iyi bir mutfak. Ben genellikle mutfakta yazmayı severim. Keza fırınlarda ya da pastanelerde. Oradaki ekmek, kek, tarçın kokusu bana o kadar iyi geliyor ki. Pek çok okurum romanlarımdaki ayrıntılardan dolayı benim çok iyi yemek yaptığımı zannediyor. Ama ben yemek pişirmeyi bilmem. Teori sağlam, pratik sıfır.
Burada yazı yazmayı seviyor musunuz?
Evet, çünkü gürültü beni rahatsız etmiyor. Aksine sessizlikten rahatsız oluyorum. Özellikle yağmur yağarken Ortaköy’ü çok seviyorum ve burada yazıyorum. Aslında ben en çok İstanbul’un sonbaharını severim.
Bu şehri bir iki cümleye sığdırmanızı istesem bana ne söyleyebilirsiniz?
Bu şehri bir iki cümleye sığdırmak ne mümkün. Edebiyatseverlerin yad ettikleri “bin kocadan arta kalan bakire” sözünde bir hakikat var ama. Hem bu kadar eski, yaşlı, tecrübeli; hem bu kadar kendini yenileyebilen şehir çok azdır yeryüzünde.
Ortaköye gittiğiniz mekanlar nereler?
Hemen her köşesi, kitapçısı, boncukçusu, küçük dükkanı özel. Ivır zıvır dolaşmayı severim. Oturmak için The House Cafe, K.V…
İstanbul’un sizi en çok etkileyen şehir manzarası nedir?
Heybeliada’da Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın şimdi müze olan evinin en üst balkonundan görülen muhteşem manzara. Oradaki derinlik, güzellik, ama bir o kadar yalnızlık, şehre olan o mesafe ama aynı zamanda dayanılmaz çekim… hayli etkileyicidir. Orada oturup yazarın nasıl yazdığını merak ederim.
Sizin hayalinizdeki İstanbul nasıl bir yer?
Esrarengiz, derin, renkli, sevimli, sevimsiz, iddialı, zamana direnen… İstanbul bu sıfatların hepsinin toplamı ve hepsinin toplamından daha fazlası. İstanbul, çoğulluğuyla, karmaşasıyla güzel.
İstanbul’dan yeni kitabınıza geçersek ne zaman yayımlanacak?
Şems ve Rumi’yle ilgili kitap. İki ayrı zamanda geçiyor. 2007-2008 senelerinde İstanbul’da, 1940’larda Konya’da. Tamamen tasavvuf ağırlıklı bir hikaye. Şubat ayında çıkartacağız sanırım kitabı. Ancak henüz adı belli değil.
Elif Şafak’ın seçimi
Kırmızı şarap sirkesi ile lezzetlendirilmiş göbek marul, roka ve kırmızı turplu salata, tapenade sos ve The House yapımı mısır ekmeği ile servis edilen ızgara levrek salata ve naneli limonata Elif Şafak’ın seçimleri.
İstanbul Life, Kasım 2008
|