Aşk ı okurken çok ağladım. Siz de yazarken aynı şekilde etkilendiniz mi?
Ben de bazı bölümlerini ağlayarak yazdım. Hakikaten öyle bir şey oldu, hatta düzeltmelerini yaparken de ağladım.
Aşk ı yazmaya nasıl karar verdiniz?
Uzun zaman önce aşkla ilgili bir roman yazmak için yola çıktım. Son bir yıldır da kapandım, deli gibi hızla yazdım. Ama ben Şems veya Mevlana hakkında yazayım diye yola çıkmadım, aşkın yolu Şems ten ve Mevlana dan geçti. Çıkış noktam aşktı.
Aşk çok kutsal ama artık öyle yaşanmıyor ve algılanmıyor ama kitapta her türlü aşk var, aslolduğu haliyle...
Zaten öyle baktığınızda aşk her yerde, aşkın dönüştürücü gücü belki evrenin görünmeyen ama her yerde olan sırrı. Ben de o şekilde inanarak yazdım. Bu yüzden de kitabın adını yalın haliyle Aşk koydum. İnsanlar aşkı hep bir tamlamayla kullanmak gereği duyuyor, sanki bir başka kelimeye ihtiyacı varmış gibi.
AŞKIN SIFATA İHTİYACI YOK
Büyük aşk, yüce aşk gibi değil mi?
Ya da efsanevi aşk gibi. O sıfatlara gerek yok... Sadece aşk, tek başına o kadar güçlü bir kelime ki! Ama biz onu tükettiğimizi zannediyoruz. Halbuki bir yerden bakınca da aşkın tükenmesi mümkün değil. O duyguları vermek için önünde arkasında bir şey olsun istemedim. Sadece Aşk .
Kitapta beşeri aşkı ilahi aşkla bir arada anlatıyorsunuz. Bunları kıyaslamak, bir araya getirmek mümkün mü?
Kıyaslamıyorum tabii ki birbirlerinden farklılar ama ortak damarları olduğunu da düşünüyorum. Yaratılanı severim Yaradan dan ötürü der ya Yunus, aslında bu bir çember. Her şey her şeyle, herkes herkesle bağlantılı... Kucaklayıcı, kapsayıcı bir yerden bakıp yazmaya çalıştım.
Kitaptaki karakterler tamamen kurgu mu, duyup gördüğünüz hikayeleri katıyor musunuz romanlarınıza?
Tabii ki duyduğum şeyler etkiliyor beni. Amerika da yaşarken dikkat etmiştim, orada inanılmaz bir ilgi var Mevlana ya. Çoğu da tam olarak neden ilgi duyduklarını bilmeden etkileniyorlar. Sanki manyetik bir şey var, çekiyor onları. Kimi kalkıp Konya ya geliyor kimi Pakistan a gidiyor. Böyle çok insan tanıdım. Kendi içimde yaşadığım yolculuklar da oldu. Gözlemlerimden beslenmişimdir ama sonunda hepsi bir kurgu. Ella da Aziz de hatta Şems ve Mevlana da kurgu.
Ben de bunu soracaktım, bu bir yarı biyografidir-belgeseldir diyebilir miyiz?
Hayır, yarı belgeseldir diyemem, bu bir hata olur. Çünkü bu bir tarih kitabı değil, biyografi değil, akademik çalışma değil sadece bir roman. Ben o karakterleri öyle konuşturdum. Tabii kendi okumalarımdan, Mesnevi den etkilendim. Onları damıtarak bir imbikten geçiriyorsunuz, sonra ben bende kalan algıyı yazıyorum. Hepsi kurgu. Hatta Şems in kuralları da öyle. Benim bulduğum şeyler.
Mevlana nasıl kavrıyor tüm insanları?
Mevlana herkesi cezbediyor, tarifsiz bir biçimde. Hem de sadece sözleriyle yapıyor bunu. Son 5 senede Amerika nın en çok okunan şairi mesela.
Aşk ta Aziz karakterinin dediği gibi; Mevlana yı sadece dindarlar mı anlar?
Bizim çok önyargılarımız var. Din söz konusu olduğu zaman daha şehirli modern insanların kopuk olduğu, bilmediği bir külliyat var. Bu da bana çok üzücü geliyor. Dinle, din felsefesiyle ilgilenmek illa bağnaz olmak, yobaz olmak anlamına gelmiyor. Hatta illa dindar olmak anlamına da gelmiyor. Ruhaniyet diye, maneviyat diye, inanç diye bir şey daha var. Onu biz çok konuşmuyoruz Türkiye de. Çünkü çok çabuk kızıyoruz birbirimize, çok çabuk kutuplaşıyoruz. O yüzden üçüncü boyutu atladığımızı düşünüyorum.
SUFİZMLE EL YORDAMIYLA TANIŞTIM
32. Gün e katılmıştım ve Mehmet Ali Birand benim modernizmi ve başörtülü Elif Çakır ın da muhafazakarlığı temsil ettiğini söylemişti. Kim bunu nasıl anlar dış görünüşe bakarak?
Çok haklısınız, dış görünüşe bakıp değerlendiriyor, fazla kisvelere kapılıyoruz. Özellikle de türban tüm bu tartışmaların ortasında duruyor. Hiçbirimiz o kisveleri geçip ortak noktalarımızı konuşamıyoruz. Halbuki öyle baksak belki de bu kategoriler havada kalacak.
Kitabı yazma sürecinizi ve Sufizm le tanışma aşamanızı merak ediyorum. Aziz karakteri gibi s-u-f-i harfleriyle adım adım mı tanıştınız?
Hiç bu sorulmamıştı bana, ben de merak ettim aslında tanışma mevsimlerim oldu mu diye. Tasavvufla tanışmam 14-15 sene önce oldu. Çok el yordamıyla, kendi başıma, ilgi duyarak oldu, garip bir şey. Bir şey çağırıyor sizi, siz o çağrıyı duyuyorsunuz aslında. Benim için tamamen bireysel bir deneyimdi. Böyle bir ailede, böyle bir çevrede yetişmedim. Etrafımda tasavvufla ilgilenen kimse yoktu. Daha çok kişisel ve entelektüel bir meraktı, inanç üzerine bir merak değildi. Okudukça sevdim, okudukça ilgilendim. Aslında her romanımda tasavvuf benimle bir alt akıntı olarak geliyordu. Bu defa ana akım oldu.
Aşk ta eski kitaplarınıza nazaran çok daha yumuşak ve büyüleyici anlatmışsınız duyguları!
Ben bu kitabı aşkla yazdım. Severek yazdım o karakterlerle bir ruhdaşlık var. Arama mesafe koyarak yazmadım. İnşallah okur da aşkla okur. Yargılayarak, bir şeyleri tartışmaya çalışarak yazmadım. Sevdiğim bir şeyi, anladığım kadarıyla yazdım.
Ne kadar sürdü yazma aşaması?
Bir sene sürdü ama çok yoğun... Eskisi kadar inzivaya çekilerek yazmıyorum; annelikle beraber yazmak çok zor. Çok şükür bu anlamda beslendim de bambaşka bir motivasyon oldu bana. Çocuklar uyuduktan sonra yazdım hep, baykuşluk yaparak. Zannediyorum bu kitap benim içimde pişiyordu zaten. Senelerce birikiyor sonra bir noktada yazmaya başlıyorsunuz.
Eşiniz Eyüp Can anlayışlı mıdır?
Etkileniyor tabii. Onu çok ihmal ediyorum, acayip bakımsız oluyorum, evin içinde aklım başka yerde dolaşıyorum. Bir ayağım bu dünyada, öteki romanın içindeki dünyada oluyor.
Bitince mi okuyor yazdıklarınızı?
Eskiden kendime saklar, bittikten sonra etrafımdaki daha az insanla paylaşırdım. Bu defa adeta her aşamasında hem Eyüp le çok konuştuk hem de yakın dost meclisiyle. O yüzden de kitap yakın dost meclisine ithaf edildi. Etrafımdan bilgi alarak, paylaşarak yazdım. Bu da beni çok besledi.
Kendi kendinizden etkilenir misiniz?
Etkilenmem ve kitap bitince hemen uzaklaşırım. Belki size tuhaf gelecek ama ben yazdığım kitapları unutuyorum. Bir kitaptaki ayrıntıyı biri hatırlatırsa hatırlıyorum, yoksa aklıma gelmiyor. 9. kitabım bu ve hepsi bir diğerinden farklı. Kendini tekrar eden bir yazar değilim.
Her kitapta meselenizi anlatıp bitiriyorsunuz, galiba ondan.
Olabilir. Bir de yüzyıllardır yazarlar, sanatçılar, hepi topu beş-altı konu üzerinde dolaşıp duruyoruz. Yaşam, ölüm, aşk, ayrılık, hüzün, hüsran. Belki bizi farklı kılan ne anlattığımız değil nasıl anlattığımız.