. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>


Röportajlar
Umarım okurlar "Aşk"ı aşkla okur

 

Aşk, elime geçtiğinde akşamüstüydü. Sabaha kadar okudum, uyuyamadım bitirmeden. O kadar çok ağladım ki, gecenin bir vakti kalkıp yemek pişirdim; kafam dağılsın diye. Tıpkı kitaptaki başkarakter Ella gibi ve tıpkı Rumi nin karısı Kerra Hatun gibi. Aşk ı okurken ağlamak sadece hüzünlenmek değil ya da aşk yaşayamamaktan-aramaktan-bulmamaktan-kaybetmekten değil. Aşk içinizi temizliyor dip köşe. Gerçek aşka şahit olunca kendi kaybettikleriniz, kavuşamadıklarınız zaten ne kadar da sığ kalıyor hayret ediyorsunuz. Aşk bittiği zaman da aslında ne kadar içinizde olduğunu ve hala içinizde olduğu için ne kadar şanslı olduğunuzu düşünüyorsunuz. Elif Şafak la (kendisi beni bütün gece ağlatsa da kimi zaman ben onu güldürerek) kuru pasta ve çay eşliğinde Aşk ı konuştuk. Şafak için Aşk ne ifade ediyor anlamak istedim. Sizin için ödül almak ne kadar önemli diye sorunca, Ben okuyucudan öyle tepkiler alıyorum ki, benim için asıl ödül onlar dedi. Bir romancı Nobel hayali kurmaz mı? Elif Şafak kurmuyor. Yurtdışına bir Türk romancı olarak davet edildiği zaman kendini Türkiye yi temsil ediyor hissediyor mu diye soruyorum, sadece kendini temsil edebileceğini söylüyor. Ben demeyi de, ben yazdım demeyi de ayıp sayıyor. Aşk aslında sensin, aslında aşk kendimiziz ama bunu söylemeye korkuyoruz demek istiyorum ama diyemiyorum...


 Aşk ı okurken çok ağladım. Siz de yazarken aynı şekilde etkilendiniz mi?
Ben de bazı bölümlerini ağlayarak yazdım. Hakikaten öyle bir şey oldu, hatta düzeltmelerini yaparken de ağladım.


 Aşk ı yazmaya nasıl karar verdiniz?
Uzun zaman önce aşkla ilgili bir roman yazmak için yola çıktım. Son bir yıldır da kapandım, deli gibi hızla yazdım. Ama ben Şems veya Mevlana hakkında yazayım diye yola çıkmadım, aşkın yolu Şems ten ve Mevlana dan geçti. Çıkış noktam aşktı.


 Aşk çok kutsal ama artık öyle yaşanmıyor ve algılanmıyor ama kitapta her türlü aşk var, aslolduğu haliyle...
Zaten öyle baktığınızda aşk her yerde, aşkın dönüştürücü gücü belki evrenin görünmeyen ama her yerde olan sırrı. Ben de o şekilde inanarak yazdım. Bu yüzden de kitabın adını yalın haliyle Aşk koydum. İnsanlar aşkı hep bir tamlamayla kullanmak gereği duyuyor, sanki bir başka kelimeye ihtiyacı varmış gibi.


AŞKIN SIFATA İHTİYACI YOK


 Büyük aşk, yüce aşk gibi değil mi?
Ya da efsanevi aşk gibi. O sıfatlara gerek yok... Sadece aşk, tek başına o kadar güçlü bir kelime ki! Ama biz onu tükettiğimizi zannediyoruz. Halbuki bir yerden bakınca da aşkın tükenmesi mümkün değil. O duyguları vermek için önünde arkasında bir şey olsun istemedim. Sadece Aşk .


 Kitapta beşeri aşkı ilahi aşkla bir arada anlatıyorsunuz. Bunları kıyaslamak, bir araya getirmek mümkün mü?
Kıyaslamıyorum tabii ki birbirlerinden farklılar ama ortak damarları olduğunu da düşünüyorum. Yaratılanı severim Yaradan dan ötürü der ya Yunus, aslında bu bir çember. Her şey her şeyle, herkes herkesle bağlantılı... Kucaklayıcı, kapsayıcı bir yerden bakıp yazmaya çalıştım.


 Kitaptaki karakterler tamamen kurgu mu, duyup gördüğünüz hikayeleri katıyor musunuz romanlarınıza?
Tabii ki duyduğum şeyler etkiliyor beni. Amerika da yaşarken dikkat etmiştim, orada inanılmaz bir ilgi var Mevlana ya. Çoğu da tam olarak neden ilgi duyduklarını bilmeden etkileniyorlar. Sanki manyetik bir şey var, çekiyor onları. Kimi kalkıp Konya ya geliyor kimi Pakistan a gidiyor. Böyle çok insan tanıdım. Kendi içimde yaşadığım yolculuklar da oldu.  Gözlemlerimden beslenmişimdir ama sonunda hepsi bir kurgu. Ella da Aziz de hatta Şems ve Mevlana da kurgu.


 Ben de bunu soracaktım, bu bir yarı biyografidir-belgeseldir diyebilir miyiz?
Hayır, yarı belgeseldir diyemem, bu bir hata olur. Çünkü bu bir tarih kitabı değil, biyografi değil, akademik çalışma değil sadece bir roman. Ben o karakterleri öyle konuşturdum. Tabii kendi okumalarımdan, Mesnevi den etkilendim. Onları damıtarak bir imbikten geçiriyorsunuz, sonra ben bende kalan algıyı yazıyorum. Hepsi kurgu. Hatta Şems in kuralları da öyle. Benim bulduğum şeyler.


 Mevlana nasıl kavrıyor tüm insanları?
Mevlana herkesi cezbediyor, tarifsiz bir biçimde. Hem de sadece sözleriyle yapıyor bunu. Son 5 senede Amerika nın en çok okunan şairi mesela.


 Aşk ta Aziz karakterinin dediği gibi; Mevlana yı sadece dindarlar mı anlar?
Bizim çok önyargılarımız var. Din söz konusu olduğu zaman daha şehirli modern insanların kopuk olduğu, bilmediği bir külliyat var. Bu da bana çok üzücü geliyor. Dinle, din felsefesiyle ilgilenmek illa bağnaz olmak, yobaz olmak anlamına gelmiyor. Hatta illa dindar olmak anlamına da gelmiyor. Ruhaniyet diye, maneviyat diye, inanç diye bir şey daha var. Onu biz çok konuşmuyoruz Türkiye de. Çünkü çok çabuk kızıyoruz birbirimize, çok çabuk kutuplaşıyoruz. O yüzden üçüncü boyutu atladığımızı düşünüyorum.


SUFİZMLE EL YORDAMIYLA TANIŞTIM


 32. Gün e katılmıştım ve Mehmet Ali Birand benim modernizmi ve başörtülü Elif Çakır ın da muhafazakarlığı temsil ettiğini söylemişti. Kim bunu nasıl anlar dış görünüşe bakarak?
Çok haklısınız, dış görünüşe bakıp değerlendiriyor, fazla kisvelere kapılıyoruz. Özellikle de türban tüm bu tartışmaların ortasında duruyor. Hiçbirimiz o kisveleri geçip ortak noktalarımızı konuşamıyoruz. Halbuki öyle baksak belki de bu kategoriler havada kalacak.


 Kitabı yazma sürecinizi ve Sufizm le tanışma aşamanızı merak ediyorum. Aziz karakteri gibi s-u-f-i harfleriyle adım adım mı tanıştınız?
Hiç bu sorulmamıştı bana, ben de merak ettim aslında tanışma mevsimlerim oldu mu diye. Tasavvufla tanışmam 14-15 sene önce oldu. Çok el yordamıyla, kendi başıma, ilgi duyarak oldu, garip bir şey. Bir şey çağırıyor sizi, siz o çağrıyı duyuyorsunuz aslında. Benim için tamamen bireysel bir deneyimdi. Böyle bir ailede, böyle bir çevrede yetişmedim. Etrafımda tasavvufla ilgilenen kimse yoktu. Daha çok kişisel ve entelektüel bir meraktı, inanç üzerine bir merak değildi. Okudukça sevdim, okudukça ilgilendim. Aslında her romanımda tasavvuf benimle bir alt akıntı olarak geliyordu. Bu defa ana akım oldu.


 Aşk ta eski kitaplarınıza nazaran çok daha yumuşak ve büyüleyici anlatmışsınız duyguları!
Ben bu kitabı aşkla yazdım. Severek yazdım o karakterlerle bir ruhdaşlık var. Arama mesafe koyarak yazmadım. İnşallah okur da aşkla okur. Yargılayarak, bir şeyleri tartışmaya çalışarak yazmadım. Sevdiğim bir şeyi, anladığım kadarıyla yazdım.


 Ne kadar sürdü yazma aşaması?
Bir sene sürdü ama çok yoğun... Eskisi kadar inzivaya çekilerek yazmıyorum; annelikle beraber yazmak çok zor. Çok şükür bu anlamda beslendim de bambaşka bir motivasyon oldu bana. Çocuklar uyuduktan sonra yazdım hep, baykuşluk yaparak. Zannediyorum bu kitap benim içimde pişiyordu zaten. Senelerce birikiyor sonra bir noktada yazmaya başlıyorsunuz.


 Eşiniz Eyüp Can anlayışlı mıdır?
Etkileniyor tabii. Onu çok ihmal ediyorum, acayip bakımsız oluyorum, evin içinde aklım başka yerde dolaşıyorum. Bir ayağım bu dünyada, öteki romanın içindeki dünyada oluyor.


 Bitince mi okuyor yazdıklarınızı?
Eskiden kendime saklar, bittikten sonra etrafımdaki daha az insanla paylaşırdım. Bu defa adeta her aşamasında hem Eyüp le çok konuştuk hem de yakın dost meclisiyle. O yüzden de kitap yakın dost meclisine ithaf edildi. Etrafımdan bilgi alarak, paylaşarak yazdım. Bu da beni çok besledi.


 Kendi kendinizden etkilenir misiniz?
Etkilenmem ve kitap bitince hemen uzaklaşırım. Belki size tuhaf gelecek ama ben yazdığım kitapları unutuyorum. Bir kitaptaki ayrıntıyı biri hatırlatırsa hatırlıyorum, yoksa aklıma gelmiyor.  9. kitabım bu ve hepsi bir diğerinden farklı. Kendini tekrar eden bir yazar değilim.


 Her kitapta meselenizi anlatıp bitiriyorsunuz, galiba ondan.
Olabilir. Bir de yüzyıllardır yazarlar, sanatçılar, hepi topu beş-altı konu üzerinde dolaşıp duruyoruz. Yaşam, ölüm, aşk, ayrılık, hüzün, hüsran. Belki bizi farklı kılan ne anlattığımız değil nasıl anlattığımız.

Kitabı kendilerine sırdaş görüyorlar

 Mevlana ve Şems i kurgularken eleştirilirim kaygısı yaşadınız mı? Sizi sevenler de çok eleştirenler de.
Bizde romanın tamamen hayal gücü ürünü olduğu gerçeği bazen unutuluyor. Oysa dünya edebiyatına bakın. Her romanda farklı karakterler olur, farklı sözler söylerler. Tabii beğenilir mi beğenilmez mi diye düşündüm. Her yazar sevilmek, okunmak ister. Ama yazarken bunu düşünürseniz hiçbir şey yapamazsınız. Ben okurlardan o kadar sevgi görüyorum ki, bu beni çok besliyor. Türkiye de çok iyi bir edebiyat okuru olduğunu düşünüyorum.


 Gazete okumuyorlar, edebiyatla mı ilgileniyorlar?
Gerçekten de edebiyata çok meraklılar. İşin ilginç yanı bunların çoğu çok farklı yaş gruplarından kadınlar. Kitabı sevdikleri zaman onu hayatlarının içine alıyorlar. Onu sırdaş gibi görüyorlar. Kitap elden ele geziyor; yengesine, ablasına, annesine okutuyor. Bu anlamda sıkı bir okuyucumuz var diye düşünüyorum. Yazarı da kendine sırdaş görüyorlar.

Kız kardeş olmayı öğrenmeliyiz

 Nasıl değerlendiriyorsunuz Türk kadınını, sizce en temel sorunumuz ne?
Türkiye de farklı kesimlerden kadınları bir araya getiren ve onların kadın olmaktan kaynaklanan sorunlarını konuştukları bağımsız platformların olmasını çok önemsiyorum. Fazla bölünmüşüz biz; türbanlılar, modernler, gelenekseller gibi ayrımlar var. Aslında hepimizin kadın olmaktan doğan sorunlarımız var. Bu demek değil ki sadece erkekler kadınları eziyor, kadınlar da kadınları eziyor. Kadınlar da ataerkilliğin sürmesinde pay sahibi. Bunun biraz daha bilincinde olmak ve birbirimize destek olmak zorundayız. Daha eğitimli olan kadınların birbirlerine çelme takmaları, köstek olmaları kabul edilemez. Bütün bunları kırmak ve kız kardeşlik kavramını geliştirmek gerekli. Başka kadınlara kız kardeş olarak bakmak, desteklemek lazım. Mutlu olmalarını, başarılı olmalarını istemek lazım. Bunu Türkiye de eksik olduğunu düşünüyorum. Zaman geçtikçe kız kardeş gözüyle bakmanın daha önemli olduğunu görüyorum.


ELİF AKTUĞ

AKŞAM 08 MART 2009

 

 

İzlenme : 5001
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us