Elif Şafak ın son romanı Aşk, bir yandan 2000 lerde Boston da yaşayan Yahudi bir ailenin üyesi, orta yaşlı ev kadını Ella Rubinstein ın, bir yandan da 1200 lerde Konya da yaşayan Mevlana nın hikâyesini anlatıyor. SONAT BAHAR, Şafak la Said Halim Paşa Yalısı nda buluştu ve son romanını konuştu.
- İki çocukla nasıl yazıldı bu kitap? - Çok gürültülü patırtılı bir ortamda yazdım. Evde bağırış çağırış sesler arasında, daha çok çocuklar uyuduğunda, geceleri yazdım. Zaman zaman inzivaya çekildim, banyoya kapandım. Kafelerde yazdım. Sürekli hareket halinde mümkün olduğunca çocuklardan kopmadan, o zor dengeyi tutturdum. Sylvia Plath bir edebiyat bursu alır, bu bursla ilk yaptığı şey bir bakıcı tutmak olur. Bence de çocuklu bir yazarın ihtiyacı olan en önemli şey, iyi bir yardımcı.
- Bu kitap için kaç yıllık bir emekten söz ediyoruz? - Aşk benim içimde uzun zamandır pişiyordu. Ama yazma süreci çok yoğun bir buçuk senemi aldı. Aşk üzerine bir roman yazma fikri bende çok uzun zamandır istek olarak vardı.
- Pinhan isimli kitabınızla aslında tasavvuf konusuna girmiştiniz ama o çok daha ağır bir kitaptı. Şimdi bu kitapta daha genele hitap ediyorsunuz, bu bir tercih mi oldu? - İkisi farklı, çok farklı romanlar çünkü ben farklı bir insanım. Pinhan ı yazdığım dönemdeki ben ile şimdiki ben farklı. Çok değiştim. Aşk ın çıkış noktası aşk. Ben tasavvuf hakkında bir roman yazayım diye yola çıkmadım. Ben aşkı anlatmak için yola çıktım. O beni bu yollardan geçirdi. Ama aşk tan kastedilenin içinde manevi aşk var, dünyevi aşk var, ilahi aşk var, doğusu, batısı, dünü, bugünüyle çok farklı katmanlarıyla ben aşkı anlamak ve anlatmak istedim. O yüzden kitabın ismi, som, yalın, dingin, sade bir şekilde Aşk. Çünkü ben bunu kategorileştirmek istemedim.
15 YILDIR TASAVVUFLA İLGİLİYİM - Mevlana ve Şems arasında yaşananlar için nasıl bir araştırma yaptınız? - Ben bu konularda okuyan bir insanım, senelerdir de bu böyle. Özel bir ilgim var Mevlana ya ve Şems e. Benim tasavvufa ilgim 15 sene önce başladı. O dönemden bu yana kendimce birçok mevsimden geçtim. Hep sevdim bu konularda okumayı, düşünmeyi, yazmayı. Son tahlilde anlattığım her şey bir hayal ürünü. Şems de bir hayal ürünü, Mevlana da hayal ürünü bir karakter. Asla Gerçek Mevlana böyleydi, esas Mevlevilik budur, gibi bir iddiası yok kitabın. Bu sonuçta bir roman ve hayal gücü... Kaynaklarda anlatılan hikâyeyi alıp yorumladım ve karakterler inşa ettim.
- Kitabı yazarken bir iç sorgulamaya girdiniz mi? - Her kitabı yazarken bunu yaşıyorum. Ben orada karakterleri yaşıyorum ve yaşatıyorum ama otobiyografik bir şey yazmıyorum. Ama çok yürekten yazıyorum. Ben sadece akıldan yola çıkarak yazmıyorum kalbimi de içine katıyorum. Bunun dışında hatalar kusurlar olur, yazarın samimimi olup olmadığını okur hemen anlar. Ben genelde çok kendi içinde yazmaya alışık bir insanım. Ama bu kitapta daha çok danıştığım, yüreğimi açtığım, ismini tartıştığım bir dost meclisi oldu, içinde epey bir sanatçı da vardı.
- Sizin tasavvufa ilginizden söz etmek istiyorum, bu sadece konu üzerine okumak anlamında bir ilgi mi, fazlası var mı? - Benim başlangıç noktam tamamen kişisel bir arayıştı, bir de ben böyle bir aile ortamında büyümedim, çevremde, arkadaşlarımda gördüğüm bir şey değildi. Tam tersine çok daha sol, daha hippi, daha feminist bir dönemimde tasavvufla tanıştım. Kendim el yordamıyla karanlıkta ilerlerken buldum. Bir merak hissettim. Entelektüel olarak beni cezbetti ve bu konularda okumaya başladım. Tasavvufa açılan kapı, benim için kitaplar oldu. Herkesin pişme biçimi farklı oluyor. Ben okudukça okudum, bir yerden sonra akıl yetmiyor, ilgi yetmiyor, bir yol ayrımına geliyorsunuz, ya tavsıyor o ilgi ya da kalbe iniyor, daha bir duygusal bağlanmaya başlıyorsunuz. Bende salt entelektüel ilgi olmaktan çıkıp, duygusal bir akrabalığa dönüştü.
- Kitapta sürekli sözü edilen aşk şeriatı nedir? - Aşk şeriatı Mevlana nın kullandığı bir söz, benim de kafamı çok kurcalıyor. Belki okurla birlikte düşünelim istedim. Biz aşkı hep kuralsızlıkla özdeşleştiriyoruz, şeriatı ise yasaklar, korkularla özdeşleştiriyoruz. Halbuki bir âlim çıkıyor, şair çıkıyor, bundan 800 sene önce aşk şeriatı diye bir tanımlama kullanıyor, Aşk şeriatı bütün dinlerden ayrıdır, âşıkların şeriatı da Allah tır, mezhebi de, diyor. Bu ne demek? Nasıl bir özden bahsediyor, nasıl bir evrensel kucaklayıcılıktan bahsediyor, insanları ayırmadan, kategorilere bölmeden, nasıl bir çağrı bu, okurla birlikte düşünmeye teşvik ediyorum. Ben bunları çözebilsem başka bir yerde olurum herhalde, ermiş olurum (gülüyor).
- Kendinizi sufi olarak tanımlayabilir misiniz? - Bu bir gün kendi kendinize alınacak bir karar değil... Benim kendi kendime karar alarak, yakıştırmada bulunarak varabileceğim bir mertebe değil, bence çok güzel bir mertebe. Ben kendimi en fazla tasavvufa âşık biri olarak tanımlayabilirim.
Sabah
18 Mart 2009
Olay Madonna iplik bağladı dan ibaret değil
- Bu kitap yoluyla insanlar Mevlana yı merak edecekler. Amacınız bu muydu? - İnşallah, tabii ki böyle bir şeye hizmet etsin isterim. Çünkü yeterince bilmiyoruz, konuşmuyoruz, düşünmüyoruz. Tabii ki Türkiye de çok kıymetli Mesnevi uzmanları var, Mevlana yı bilen çok kıymetli insanlar var ama bu toplumun geneline yayılmıyor. Sanatın içindeki farklı kulvarla da çok buluşamıyor. O konuda geride kaldığımızı düşünüyorum. Dünyada çok farklı ve yükselen bir ilgi var sufizme karşı, Mevlana ya karşı. Enteresan bir kopukluk var bizimle dünya arasında. Moda deyip geçiyoruz, Madonna bileğine iplik bağladı ya da filanca üzerinde sufi yazılı tişörtle çıktı, bundan ibaret değil ki. Çok ciddi bir arayış var.
- Neden kapağı pesmembe Aşk ın? - Ekibe çok teşekkür ederim kitap tasarımı için. Kapakta kullandığımız kalp aslında bir yaprağın röntgeni, içindeki damarlar falan çok doğal. Ebru Akyıldız ın çektiği bir fotoğraf bu, Kadın kalbi aslında fotoğrafın ismi. Daha önce çok isteyen oluyor fotoğrafı ondan, vermiyor, çok severek verdi fotoğrafını. Pembe benim için bir sürpriz. Pembeyle çok barışık bir insan değildim ama demek ki barışmamın zamanı gelmiş.
Sabah
|