. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>


Röportajlar
Cümlenin Öznesi: Elif Şafak

 

“Kendini bir şey ‘oldum’ zannetmeden, devamlı oluş halinde gitmek bana doğru geliyor”

 

Strasbourg doğumlu Elif Şafak ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi, yüksek lisansını aynı üniversitede Kadın Çalışmaları Bölümü’nde, doktorasını ise siyaset bilimi alanında tamamladı. Çok sayıda kitap yazdı ve kitapları pek çok dile çevrildi.

Türkiye’de büyük yankı uyandıran son romanı Aşk, Ocak 2010’da Amerika’da Viking tarafından The Forty Rules of Love ismiyle yayımlanacak.

Şiirsel, eski ve yeni kelimelerle süslenmiş zengin bir dili var Elif Şafak’ın. Kendine özgü ve farklı bir kalem. Hayat, edebiyat, aile üzerine konuştuk Elif Şafak’la…

 

Fatma Yılmaz - Tuba Nur Arıcan

 

Elif Şafak, niye yazdı? Ne zaman başladı yazmaya?

Yazmaya çocuk denebilecek bir yaşta başladım. Ama yazar olmak gibi hayallerim olduğu için değil. Âdeta önüne geçemediğim bir ihtiyaçtan ötürü. Çok içine kapanık ve yalnız bir çocuktum. Hep kitap okurdum. Kitaplardaki dünyayı gerçek dünyadan daha çok sevdim galiba. Öyle başladım yazmaya. Hayal alemine yolculuklar yapa yapa…

 

Karmaşık, buhranlı, yorgun bir çocukluk geçirdiğinizi biliyoruz… Kültürel ve toplumsal bölünmeler, dinî kopuşlar hep iç içe. Tüm bu sebeplerden mi yazdıklarınız bu kadar mistik, enteresan, bazen tuhaf?

Muhakkak kendi çocukluğumun, gençliğimin, geçmişimin izleri vardır yazımda. Ben düzenli bir aile ortamında büyümedim. Aslına bakarsanız otuz altı yaşıma kadar sabit bir evim de olmadı. Hayatı hep göçebelik olarak algıladım. Sürekli bir yolculuk hali. Yazdığım her kitabı da yeni bir yolculuk olarak görüyorum.

 

Hep “öteki”leştirilmiş karakterleri anlatmanız, onlarla ruhdaşlık kurmanız da mı “öteki”lik duygusunu yaşadığınızdan?

Bence bu doğru. Kenarda köşede kalmış, ezilmiş, ötekileştirilmiş insanları anlamaya çalışıyorum. Hayata bir de onların gözünden bakmayı seviyorum. Bence sanat kucaklayıcı olmalı. Dışlayıcı değil. Sanatçının “öteki”si olamaz. Bir yazarın “öteki”si olmamalı. Benim işim hikaye anlatmak. Ve hikayeler tüm insanlığın ortak değerleri. Böyle yaklaştığım için her kesimden okurum var. Kimseye önyargıyla bakmamaya önem veriyorum.

 

Elif Şafak yazar, eş ve anne üçgeninde kendini nasıl tanımlar; insanlara ve hayata nasıl bakıyor mesela? Anne olarak kızının varlığını nasıl algılıyor? Eşi ne ifade ediyor onun için? Eş olmak ne ifade ediyor? Neleri değiştirdi tüm bunlar?

İnsan öyle pat diye doğum yapar yapmaz anne olmayı öğrenmiyor. Bu da bir süreç. Adım adım öğreniyoruz. Şu aşamada matrak bir anneyim herhalde. Sık sık bir şeyleri elime gözüme bulaştırıyorum. Yemek yapmayı bilmeyen, ev işlerinden anlamayan, aklı karışık ama sevgiyi, aşkı ve şefkati önemseyen bir anne ve eş. Evlilik ve annelik beni çok değiştirdi. Köşelerimi yumuşattı. Hâlâ asi yanım ara ara çekiştiriyor kolumdan, ama kendi içimde daha dingin bir insan oldum galiba. Bunda Siyah Süt’ü yazmamın da çok etkisi var. O kitabı yazmak bana iyi geldi.

 

Süt beyazdır, ama siz bir dönem siyah “gördünüz.” Siyah Süt’te anne olmanın ardından ruh-sızılarınıza şahit olduk. Peki, niye yazma ihtiyacı hissettiniz? Yazarken, anne adaylarını ürkütürsem, gibi endişelere kapıldığınız oldu mu? Ve daha başka tabii…

Aslında Siyah Süt’ü okuyan annelerden ve anne adaylarından son derece pozitif sözler duydum. Siyah Süt depresyonu anlatıyor, ama bunu karamsar bir şekilde yapmıyor ki. Aslında mizahla anlatıyor. Ve tam da bir sürecin nasıl aşıldığını anlattığı için aslında bence insanlara iyi gelen bir kitap.

 

Kimi insanlar, yaşamak isteyip de yaşayamadıklarını, kimi insanlar da yaşadıklarını yazarlar, bazıları da yazdıklarını yaşar. Hangisi sizsiniz?

Ben edebiyatı kendi yaşadıklarını yazmak olarak algılamıyorum. Esas beni cezbeden yazarken kendim olmamak. Bir başkası olabilmek. Zamanda ve mekanda sınırsız yolculuklar yapmak. Benliğin sınırlarını aşmak. Bu anlamda edebiyat ile tasavvuf arasında ortak damarlar olduğunu düşünüyorum.

 

Tasavvufla ne zaman, nasıl tanıştınız?

Bundan on beş sene evvel tanıştım. El yordamıyla. Kendi başıma. Tasavvuf kültürü benim etrafımda gördüğüm, ailede bulduğum bir değer değildi. Kitaplar aracılığıyla bu dünyayla tanıştım. Okudukça okumayı sevdim. Okudukça açlığım arttı. Hep okudum. Tezimi Bektaşî ve Mevlevî Düşüncesi üzerine yazdım. Tasavvuf benim hemen her romanımda bir alt metin olarak vardı aslında. Kimi zaman daha belirgin, kimi zaman daha örtük bir biçimde hep benimle gelen bir gölge gibiydi. Bu kez bütün perdeleri kaldırdım. Okurlarımla som ve saf bir sohbet halinde yazdım.

 

Gelelim “Aşk”a… Niye yazıldı bu kitap?

“Aşk”ın çıkış noktası tek bir kavramdı. Ben aşkı anlatmak istedim. Dünü ve bugünüyle, Doğudan ve Batıdan, maddî ve manevî yanlarıyla. Sonra yazarken baktım yolu Şems’ten Mevlana’dan geçiyor bu hikayenin. Yazdığım kitap deryada bir katre, ama bir katre tüm deryayı taşır içinde.

 

Kitapta her bölüm aynı harfle başlıyor: “B” ile. Bunun özel nedenini sizden “dinlesek?”

Burada eski bir geleneğe uydum. Aynı zamanda bir edebî oyundu benim için. Her bölüm B harfi ile başlıyor. Kur’an-ı Kerim’in özü Fatiha’da, Fatiha’nın özü Besmelede, Besmelenin özü B harfinde, B harfinin özü ise harfin altındaki noktada gizli. O noktacıkla başlamak her bölüme bana ilham verdi, feyz verdi.

 

Aşk’taki “40 kural” hayatın kalbi… Hz. Mevlana ve eserlerinden başka beslendiğiniz madenler var mı?

Romanda anlattığım kırk kuraldan birinde diyor ki: “İnancın büyük olsun, ama inancınla büyüklük taslama.” Bu benim için önemli bir nokta. İnancımızı başkalarını dışlamak, yargılamak, ötelemek için kullanıyorsak çok yazık. Kapsayıcı, kucaklayıcı, bütünleyici, birleyici olmak daha doğru geliyor bana. Bu kuralları oluştururken Mesnevî’den elbette ilham aldım. Ama bir o kadar evrensel Sufizmden de beslendim. Gene de son tahlilde hepsi benim hayal ürünüm.

 

Ella’nın sonra neler yaşadığını da bilmek isterdik. Bir yanımız mahzun kaldı. Onun Zahara’dan sonraki hayatı roman olsa, mesela? Yeni bir “aşk” başlasa ilahi olan. Çünkü biz kitabı bitirince yazdık da yazdık hayalen. :)

Biliyor musunuz, bunu sık sık duyuyorum. Ella’nın yolculuğunun bir sonraki kısmını yazmamı isteyen çok okur oldu. Merak ediyoruz, şimdi bu kadın nasıl yaşayacak diyorlar. Ama ben de edebiyatın bu sonsuz açıklığını seviyorum. O kısmı her okur kendisi hayal edecek.

 

Sizin “Aşk”la tanışma adımlarınız var mı? Tıpkı Aziz Zahara’nın Sufizmle tanışması gibi Sufi’nin her bir harfinde ayrı bir serencam, ayrı bir boyut var.

Elbette var. Hepimizin hayatında “tesadüf” gibi görünen buluşmaların gelişmelerin etkisi var. Ama bunları nasıl anlatırım bilmem. Belki bir gün otobiyografik bir kitapta anlatılır.

 

Kitabı okuyanlar genellikle bir değişimden bahsediyor. Peki, siz nasıl bir süreç yaşadınız “Aşk”tan sonra?

Evet, romanı okuduktan sonra bir değişim yaşadıklarını söyleyen çok okur oldu. Bu beni mutlu ediyor. Çünkü yazarken ben de değiştim biliyor musunuz? Bu romanı yazmaya başladığımda daha farklı bir insandım, bitirdiğimde daha farklı.

 

Gözlemlediğimiz şu ki, bir Hz. Mevlana’nın ismi ve eserleri kadar rahat ve kolay zikredilemiyor onun ismi ve eserleri… Yani Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nurları. Siz nasıl yorumluyorsunuz bunu? Birçok akademisyen, yazar, düşünür, edebiyatçı, hatta ilahiyatçı, Hz. Ali’den, Yunus’tan, Hz. Mevlana’dan, İmam-ı Rabbani’den konuşur, isimlerini zikreder ve yazar. Ne âlâ elbette… Fakat Risale-i Nur’dan yazdığına, konuştuğuna, esinlendiğine kuvvetle inandıklarımız bir kez bile hakkını vermezler onun, Bediüzzaman da şöyle derdi, demezler. Ama ondan süzülenleri tabiri caizse “çatır çatır” kullanırlar. Bediüzzaman ve eserleri bu vefasızlığı, bu hazıra konmayı gerçekten hak ediyor mu?

Said-i Nursî’yi çok iyi tanımıyoruz. Belli bir kesim biliyor, ama genelde bu konuda fazla okumadık. Ben de okumadım. Fakat biz zaten tasavvuf konusunda da çok bilgili değiliz milletçe.

 

Peki ya inanç…

İnanç benim için önemli bir mesele. Din felsefesi okumayı, din üzerine düşünmeyi seviyorum. Bence bir yazar dine ilgisiz kalamaz. Din benim için “kurallar” ya da “yasaklar” demek değil. Din aynı zamanda hayattan ve ölümden, parçadan ve bütünden ne anladığınız üzerine, yani varoluş üzerine anlamlar sunan bir sistem. Özünde aşk var. Ona nasıl kayıtsız kalabiliriz ki? İnançlı olmanız sizi otomatik olarak “dinci” ya da “bağnaz” yapmaz. Türkiye’de ne yazık ki, tüm bunlar birbirine karışıyor. Maneviyatınız çok güçlü olabilir veya güçlendirmek istiyor olabilirsiniz. Ben özellikle kadınlarda bu duygunun çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Kadınlarda inanılmaz bir maneviyat damarı var. Bu bana çok ilginç ve çok hoş geliyor.

 

Bütün kararları biz mi alıyoruz, tıkır tıkır uygulamaya koyuyoruz, yoksa hayat mı bazı şeyleri önümüze getiriyor?

Hayat önümüze çok şey getiriyor, şüphesiz. Ama pasif bir şekilde seyirci de olmamak lazım. Bir denge tutturmak önemli. Kendimizi ne her şeyi yapan özne sanacağız ne de pasif, edilgen nesneler. Bu dengeyi bulmak zor ama önemli bence.

 

Okuyuculardan aldığınız tepkiler sizin için ne ifade eder? Eleştirilere nasıl bakıyorsunuz?

Ben edebiyat okuruna çok güveniyorum. Hakiki, samimi edebiyat okuru önemli benim için. Okurla beraber oluşturuyoruz aslında manayı. Her okur o yüzden, kitaptan farklı şeyler anlıyor. Ben okur dendiği zaman aktif olarak yazma, oluşturma sürecine dahil olan birini anlıyorum. O anlamda okur sırdaşımdır zaten. Aramızda ruh akrabalığı var.

 

Kimleri okursunuz? Sinema, tiyatro, müzikle ilgileniyor musunuz? Kimleri dinlersiniz mesela?

İlgimi çeken her kitabı okuyup, ruhuma hitap eden her müziği dinliyorum. Çok farklı sanat alanlarından besleniyorum. Obur bir okurum.

 

Elif Şafak’ın hayat düsturu nedir, bir cümleyle?

Bir cümleye indirgeyemem ki. Tek bildiğim şu: Yaşamak yazmak demek ve yazmak sürekli bir öğrencilik hali demek. Kendini bir şey “oldum” zannetmeden, devamlı oluş halinde gitmek bana doğru geliyor.

 

Çok teşekkür ederim.

 

 

Bizim Aile, Temmuz 2009

 

 

İzlenme : 5715
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us