Son romanında Mevlana ve Şems´in ilahi aşkından yola çıkarak dünyevi bir aşkı anlatan Elif Şafak, "Bizler aşkı unuttuk belki ama yüreğimizde derinde bir yerde o özlem hep var. Aslında hiç vazgeçmedik aşktan. Hep arayış halindeyiz. En bezgin ve bedbin olanımız bile arıyor aslında" diyor.
"Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikayeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hala ham, hala aşkta bir çocuk gibi toy..."
Son romanı "Aşk"a yukarıdaki cümlelerle başlıyor Elif Şafak. Sonrasında, biri günümüze ait, diğeri ise 1200´lü yıllarda geçen iki öyküyü harmanlıyor. Biri 2000´lerde Boston da yaşayan Yahudi bir ailenin üyesi, orta yaşlı ev kadını Ella Rubinstein´ın diğeri Mevlana´nın öyküsü. Başlangıçta ayrı gibi görünen bu iki öykü, aşk noktasında birleşiyor.
"Siyah Süt´"ün ardından yeni romanınız Aşk okuyucularla buluştu. Bize Aşk´ın yazılma sürecinden bahseder misiniz?
Aslında Aşk gibi bir roman yazma arzusu uzun zamandır vardı galiba içimde. Ama yazmam için belli bir olgunluğa gelmem gerekti. Dünü ve bugünü, Doğusu ve Batısıyla bakmak istedim aşka. Hem manevi hem dünyevi boyutlarıyla... Böyle çıktım yola. Yazarken hikayenin yolu Şems´ten, Mevlana´dan geçti.
Romanınız içinde tarihi kahramanlar yer alıyor. Kitabın hazırlık evresinde nasıl bir araştırma sürecine girdiniz?
Yazdığımız hikayeye göre muhakkak okumamız, araştırmamız, önce uzun uzun hazırlık yapmamız lazım. Her romanın ardında muazzam bir emek var. Yazı öncesi bol bol okuyorum. Ben zaten senelerdir tasavvuf konusunda okumaktan keyif alıyorum. Sadece Anadolu kökenli Sufilikle değil, evrensel Sufilikle de ilgileniyorum. İngilizce Türkçe bulabildiğim ve ilgimi çeken her şeyi okuyorum. Bitmeyen bir merak benimki. Ama roman için ayrıca dönemi araştırdım, biyografileri okudum, notlar aldım, epey emek sarf ettim. Ama yazarken artık sadece kendi hayal gücüme dönüp, içime kapanıp yazıyorum. Ben yazarların tembellik yapmaması gerektiğine inanıyorum.
Romanlarınızda tasavvuf olgusu hep vardı ama Aşk´la bu had safhaya ulaşmış gibi gözüküyor bu nasıl oldu?
15 yıldır kendimce bu yollarda pişiyorum. Ama Aşk ancak şimdi yazılabildi, daha evvel değil. Demek ki benim de çok mevsimden geçmem gerekti.
Tasavvuf sürecinde "şeriat, marifet, tarikat ve hakikat" yollarının hangi aşamasındasınız?
Hangi aşamada olduğumun takdirini ben yapamam. İnsan kendin "olgun" zanneder, halbuki içi "ham"dır, bilemez. Tek bildiğim tasavvufa ilgim bundan 15 yıl önce başladı. Bu zaman zarfında değişik mevsimler geldi geçti. Daha önce entelektüel bir bilgiydi benim için. Bu konuları okumayı seviyordum. Zamanla daha kalpten bir bağa dönüştü.
Din kavramına nasıl bakıyorsunuz? Romanlarınızda din motifini neden bu kadar çok kullanıyorsunuz?
Benim için inanç önemli bir mesele. Din felsefesi, dinler tarihi üzerine okumayı, düşünmeyi seviyorum. Tasavvuftan besleniyorum. Ama Türkiye´de bu meseleleri konuşmak zor. Hemen yaftalamalar başlıyor. Halbuki hayata ve insanlığa dair hikayeler yazıyorsanız, bir yazar olarak dine ilgisiz kalamazsınız.
Romanlarınızdaki karakterleriniz sizden bir şeyler taşıyor mu?
Hem evet hem hayır. Benim için edebiyat kendini anlatmak demek değil, tam tersine, bence edebiyat bir başkası olabilme yeteneği. Kendini bir başka insanın yerine koymak. Onun hikayesini yüreğinde hissetmek, anlamak ve anlatmak demek. Farklı insanları buluşturabiliyorsa, onlar arasında empati köprüleri kurabiliyorsa o iyi bir sanattır. Ben, hikayeler anlatıyorum. İnsanların keyif alacağı, yüreğinden duyabileceği, kalp gözüyle okuyabileceği kitaplar yazmak istiyorum.
40 sayısı manevi uyanışı temsil ediyor. Sizin de Ella gibi 40 yaşına gelmeden tamamlamak istediğiniz bir listeniz var mı?
Ben Ella gibi düzenli programlı bir insan değilim. Liste yapsam bile kaybederim. Had safhada dağınığım.
Kitabınızda Kerra da Ella da mutfağa sığınıyor. Siz de mutfağa sığınır mısınız?
Bence kadınlar bunu çok yapıyor. Ben de yapıyorum. Yiyeceklerle ve yemek pişirmekle ilişkimiz duygusal. Ruh halimizdeki iniş çıkışları yansıtıyoruz. Ben de bu ayrıntıları romanlarıma serpiştiriyorum.
Kitabınızda aşkı tarif ediyorsunuz. Peki, siz aşkın neresindesiniz? Siz bu hayatta hangi aşkı, neyi arıyorsunuz?
Aşk aramakla bulunmaz ama bulanlar da ancak arayanlardan çıkar derler değil mi? Bizler aşkı unuttuk belki ama yüreğimizde derinde bir yerde o özlem hep var. Aslında hiç vazgeçmedik aşktan. Hep arayış halindeyiz. En bezgin ve bedbin olanımız bile arıyor aslında. Aşkı keşfetmekle bitmiyor ki iş, esas ondan sonra başlıyor emek. Aşk için emek sarf etmek gerek.
Kitapta Şems-i Tebrizi´nin öyküsünü anlatıyorsunuz. Rumi´nin aynası Şems-i Tebrizi... Sizin aynanız kim?
Şemsler yaşıyor aramızda. Gündelik hayatta hep karşımıza çıkıyorlar. Asi, dürüst, dobra, edep bilen, tepeden tırnağa aşk olan insanlar. Her yazarın aynası okurdur bence. Okur benim sırdaşımdır, ruhdaşımdır. Ama hakiki edebiyat okurundan söz ediyorum elbette.
Okurun ilgisinden memnun musunuz?
Evet memnunum. Türkiye´de hep kitap okunmuyor diye yakınırız. Tabii ki daha çok okunmasını ben de arzu ediyorum ama şunu da unutmayalım. Bu ülkede son derece dinamik, samimi, tutarlı bir edebiyat okuru var. Her kesimden, her yaştan... Onlara çok kıymet veriyorum.
Sizi kimlerin okumasını istersiniz? Sizce sizi kimler okuyor? Bir araştırma yapılsa Elif Şafak okurlarının profili nasıl çıkardı?
Benim okurum her kesimden, her yaştan ve düşünceden. Bu da beni mutlu ediyor çünkü ben kimseyi dışlamıyorum. Benim işim hikaye anlatmak. Hikayelerse hepimizin. Türkiye´de çok iyi bir edebiyat okuyucusu var ve bunların büyük bir bölümü de kadın. Benim romanlarım, çok odalı eski saraylar gibi. Bakıyorum, bir okurum bir kapıdan girmiş, filanca odanın penceresinden çıkmış. Başka bir okur farklı bir kapıdan girmiş, başka bir kapıdan çıkmış, bunlar birbirleriyle karşılaşmamışlar bile. Aynı odaları gezmemişler. Aslında bu çok hoş bir şey. Birbirlerine çok benzeyen iki insan bile aynı kitaptan farklı duygular alıyor.
Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mısınız?
"Yazar olmak" ile "yazı yazmak" aynı şey değil. Bir gün yazarlıktan vazgeçebilirim, belki de bırakırım yazdıklarımı yayınlatmayı. Ama yazıdan vazgeçemem gibi geliyor. O nefes almak gibi bir şey benim için.
Yalnız bir çocukluk geçirdiğinizi söylüyorsunuz. Sizi yazma duygusuna iten bu yalnızlık mıydı? Kendinizi hala yalnız hissediyor musunuz?
Hem yalnız, hem son derece içe kapanık bir çocukluk ve ilk gençlik dönemi geçirdim. Kitaplar hayatımdaki en renkli şeylerdi. Yazmaya kitap okuya okuya başladım. Kendi hayal dünyam bana gerçek dünyadan daha sahici, daha renkli geliyordu. Bu bakımdan beni yazmaya itenin içinde bulunduğum yalnızlık olduğunu söyleyebilirim.
Çocukluğunuzun ve gençliğinizin bir kısmını farklı ülkelerde yaşayarak geçirmişsiniz. Bunun yazmanıza etkisi nedir?
Çocukluğumdan itibaren geçmişimde hep seyahatler, göçebelikler oldu. Bir ülkeden bir ülkeye, bir şehirden bir şehire göçüp durdum. Elbette, onca göçebeliğin bende ve hayatımda büyük izi var. İstanbul´a çok aşığım. Ama aynı zamanda başka şehirlerden beslendim. Bilhassa yolculuklardan beslendim. Sırf yollarda olma hali bile bana çok şey kattı. Aslında çoğu romanıma bir şehirde başlayıp o romanı başka şehirde tamamlamışımdır. Ben hep yollarda yazdım...
Roman yazmak için çatışmalardan beslendiğinizi söylüyorsunuz. Oysa şimdi bebeğiniz var huzur kaynağı olarak. Çatışmalarınızın çocuklarınızı, huzurunuzun kitaplarınızı etkilemesinden korkmuyor musunuz?
Annelik ile yazarlığı dengelemeyi öğrenmekte çok zorlandım. Bunu uzun uzun Siyah Süt´te anlattım. Çünkü roman da çocuk gibi, o da devamlı ilgi bekliyor. Bu romanı yazarken bir sene boyunca sürekli Şems ile Mevlana ile Ella ve Zahara ile yaşadım. Hayatımın tam merkezindeydiler. Bir de ben roman yazarken çok değişiyorum. Hakikaten bambaşka biri oluyorum. Gündelik hayatta daha sakin bir insanım. Yazarken ise yerimde duramıyorum, sessizliğe dayanamıyorum, ha bire elimde kalem mır mır ortalıkta dolaşıyorum. Biraz tuhaf bir hal geliyor üzerime.
Akademiden çok beslendim
Daha çok yazar olarak gündemdesiniz. Oysa önemli bir akademisyen geçmişiniz var ve ABD´de akademisyenlik yapıyordunuz. Hangi kimliğinizi daha çok seviyorsunuz? Akademik çalışmalarınız devam ediyor mu?
Doğru, benim akademisyen tarafım o kadar bilinmiyor. Akademide disiplinlerarası ilerlemeyi çok sevdim. Uluslararası İlişkiler mezunuyum. Kadın Çalışmaları´nda master yaptım. Siyaset Bilimi´nde doktoramı tamamladım. Türkiye´de ve Amerika´da çeşitli üniversitelerde hocalık yaptım. Benim için tabii ki edebiyat ve romancılık her zaman daha ön planda. Ama akademiden de entelektüel açıdan çok beslendim ve hala besleniyorum.
İndeks Gazete
|