Mevlânâ
Keşke bugün yaşasaydı, neler neler yazardı, kaleminden ne inciler çıkardı. Belki de sadece susar, sessizliğiyle, edebiyle, derinliğiyle, bilgeliğiyle bize sonsuz ilham sağlardı. Manevi rehberlik ederdi. Şu gergin ve hırçın hallerimizi herhalde tasvip etmez, herkesi sükûnete, olgunluğa, ahenge davet ederdi.
Sevgi Soysal
Duyarlılığı, kalemi, yaratıcılığı, derinliğiyle, edebiyat ve kültür hayatına kattığı solukla keşke bugün hayatta olsaydı.
Üçüncü Selim
Hem Batılılaşmanın ve modernleşmenin önemini kavramış hem kendi köklerini seven ve tasavvufa derinden bağlı bir padişahtı. Doğu ile Batı, dün ile bugün arasında köprüydü. Sanatçıydı. Hattattı… Müzisyendi. Duyarlı bir insandı. Keşke bugün yaşasaydı.
Şeyh Galip
Klasik edebiyatımızın ve tasavvuf kültürünün hem en önemli hem de en yaratıcı seslerinden biriydi. Keşke sağ olsaydı bugün, yazmaya devam etseydi. Yazdıkları ve varlığıyla bizlere feyiz verirdi.
Şair Nigar Hanım
Osmanlı son dönemin en renkli ve yaratıcı kadınlarından, aydınlarındandı. Ataerkil bir toplumda yazmayı, yazdıklarını yayınlatmayı ve sesini asırlar ötesine duyurmayı başardı. Yaşadığı dönemde kadınlara cesaret verdi, örnek oldu. “Elem teraneleri” adını verdiği şiirlerini yazmaya devam ederdi bugün sağ olsaydı.
Bugün kadrini bilir miydik?
Keşke bugün yaşasaydı Oğuz Atay, merak ediyorum Türkiye´nin bugününü nasıl görür, nasıl yorumlardı. Türk edebiyatının sessiz çığlığı, en bilge delisiydi. Ne vakit Atay´ı yâd etsem, bir soru evrilir zihnimde: "Bir yazarı en çok ne incitir?" Sanıyorum cevabı "Kayıtsızlık. " Yazdıklarına, yılların birikimine, emeğine, özenine ve yüreğine karşı kayıtsız kalınması. Peki bizler acaba Oğuz Atay´ı incittik mi? Böyle bakınca, evet.
2010´a girerken Oğuz Atay ismi genç yaşlı hepimizin dilinde belki ama kendisi vakti zamanında büyük bir suskunlukla karşılanmıştı. Edebiyat dünyası uzunca bir müddet ona hak ettiği değeri vermedi. Derin bir sessizlik ve umursamazlıkla karşıladı ilk eserlerini. Bir sanatçı için negatif eleştirilerden daha ağır bir şey varsa suskunluktur. Görmezden gelinmektir. Yokmuş gibi yapılmasıdır. Edebiyat dünyamız Oğuz Atay´a bir müddet "yokmuş gibi " yaptı. Kıymeti ancak öldükten sonra anlaşılır oldu. Kitaplarının özü kadar üslubu da unutulmazdır. Ama Atay dostlarına dert yanar. Der ki, "Benim devamlı dilimi eleştiriyorlar çünkü kitaplarımda Osmanlıca, Öztürkçe, Arapça, Farsça... Her türlü kelimeyi kullandığımı, kelimeler arasında seçici davranmadığımı söylüyorlar. Halbuki ben yaşayan dili kullanıyorum. Bir kelime yaşıyorsa, yaşadığını önemsiyorum, oturup bunun kökeni nedir, şimdi ben bunu ayıklayayım mı, diye bakmıyorum." Eğer Atay bugün hayatta olsaydı ve o canım kitaplarını bugün yazıyor olsaydı, kadrini bilir miydik? Keşke gönül rahatlığıyla "evet" diyebilsem. Türk edebiyatçıları, eleştirmenleri, akademisyenleri, kültür ve bilim dünyası Oğuz Atay´a borcunu yeterince ödemediğinin bilincinde. Bu sebeptendir ki şimdi biraz da geç kalmışlık duygusuyla kendisini yâd etmekteyiz. Türk edebiyatının bu zeki kalemine, güzel yüreğine derin bir vefa borcumuz var.
Elif ŞAFAK
Keşke Sağ Olsalardı (Haber Türk Yeni Yıl Eki)
01 Ocak 2010
|