Her yazarın gönlünde, daha çok insan tarafından okunmak vardır
Elif Şafak, 500 bin satan Aşk romanıyla geçtiğimiz yıl gündemden hiç düşmedi. Yazarın 2009’un son günlerinde yayımladığı ve önceki kitaplarından tadımlık alıntıların yer aldığı ‘Kâğıt Helva’nın satışı ise 50 bine ulaştı. Kim ne derse desin Şafak, son dönemde en çok okunan, beğenilen ve eleştirilen yazarlarından. Eleştirilerin çoğunun eserleriyle ilgili olmamasına üzülen Elif Şafak, ekranlara çıkmasının, gazetelere röportaj vermesinin, dergilerde görünmesinin eleştirilecek bir yanı olmadığını düşünüyor. Şafak, “İstanbul’daki elit çevreyi çok önemsiyoruz. Hâlbuki Anadolu’da romanı samimiyetle okuyan, elden ele dolaştıran bir kesim var. Ben de bunlara ulaşıyorum.” diyor.
Elif Şafak son dönemde en çok okunan, beğenilen ve eleştirilen isimlerden. Özellikle Aşk romanında ´tasavvufu popüler bir unsur olarak kullanıyor´ söylemi eleştirilerin başında yer aldı. Şafak, ´Benim için tasavvuf bir temadan ibaret değil, tasavvufla gönül bağım var.´ diyerek bu eleştirilere karşı çıkıyor.
Çok fazla röportaj veriyorsunuz. Artık röportaj yapmak istemiyorum mu diyorsunuz yoksa edebiyat için buna katlanmaya değer olarak mı görüyorsunuz?
Kitaplarım ilk çıktığı zaman tanıtılmasında önemli olduğuna inandığım için bu işi yapıyorum, ama seçerek yapıyorum. Ondan sonra bir dönemim daha var, o zaman tamamen içime çekiliyorum. Benim böyle bir ruhsal sarkacım var ve senelerdir bu hep böyle.
Fakat ilk zamanlar bu kadar görünür olmayı tercih etmiyordunuz. Ne değişti?
Birçok değişimin arkasında okurla kurduğum özel bağ yatıyor. Ben zamanla şunu anladım, biz İstanbul içinde, elit bir çevrede ´kim ne yazıyor, kim ne düşünüyor´u çok önemsiyoruz. Hâlbuki bu çok küçük bir dünya. Bunun dışında Anadolu´da, Karadeniz´de, İç Anadolu´da, Ege´de çok daha küçük yerlerde samimiyetle, açlıkla roman okuyan ciddi bir kesim var. Ve bir romanı ele aldıkları zaman aile içinde paylaşan, elden ele dolaştıran, akrabalarına yollayan bir kesim var. Aslında o kesim için elitlerin kendi aralarındaki düşünceler o kadar önemli değil. Ben o kesimi çok önemsiyorum. Bunu zamanla daha iyi anladım. Okurla kurduğum ilişkiyi daha önemser oldum ve konuştuğum zaman, etkinlikte bulunduğum zaman okurla sohbetimi önemsiyorum. Bu tabii ki bana bir rahatlık getirdi. Öbür türlü sürekli gardınızı alarak hareket ediyorsunuz. Hâlbuki okura hitap ettiğinizi düşündüğünüz zaman zaten bütün bariyerler kalkıyor. İkincisi, tabii annelik beni daha yumuşak insan haline getirdi. Bazı şeyler de bir birikim işi. Her kitapla beraber ben yeni bir şeyler öğrendim, o yüzden bu bir birikim aynı zamanda.
Birikiminiz sizi daha cesur mu kıldı?
Belki köşelerimi yumuşattı. Bir de edebiyatın İstanbul edebiyatı olmadığını biliyorum. Okuru önemsiyorum, okura tepeden bakan yazarlık anlayışının bana göre olmadığını iyi idrak ettim.
Edebiyat çevresinden daha çok, halkın ne dediği ile mi ilgileniyorsunuz?
Doğru.
Çoğu yazar popüler olmak ister ama popüler yazarları da çok sevmez. Popüler olduğunuz için eleştiriliyor musunuz?
Ben edebiyatın böyle bir fanus içerisinde yaşaması gerektiğini düşünmüyorum. Popüler kelimesi bizde bazen bir hakaret gibi kullanılıyor. Sanki bir şey popüler olduğu zaman otomatik olarak ucuz ya da sığ olduğu anlamına geliyor. Bence bu otomatik olarak halkı küçümsemek demek. Ne kadar çok sayıda insan okursa bir şey o kadar kalitesini kaybeder diye bire bir bağlantı kurmak bence özünde çok hiyerarşik bir yaklaşım. Topluma da halka da çok tepeden bakan bir yaklaşım. Ben bunu gönlüme yakın bulmuyorum, böyle bakmıyorum. Benim gözümde popüler olmak öyle otomatikman çok kötü bir şey değil. Her yazar daha çok okunmak ister, bunu saklamakta da bir anlam görmüyorum.
Sizi eleştirenler sizi kıskananlar mı?
Yani böyle bir genelleme yapamam. Beni eleştirenlere hiçbir şey demem, diyemem, yeter ki eleştiri güzel yapılsın. Belli bir edeple, adapla yapılsın.
"Kadınları sevmeyen kadınlar" diye bir yazı yazdınız. Sizi sevmeyen köşe yazarı kadınlara bir gönderme miydi?
Yok, ben hiç şahsi gönderme yapmıyorum. Hakikaten çok uzun zamandır buna çok dikkat ediyorum. Çok canımı acıtan bir şey olsa bile şahıs üzerinden cevap vermemeye çok özen gösteriyorum.
Yazar kadınlar arasında çekememezlik daha mı fazla?
Bu çok ilginç bir şey, daha eğitimli kadınların daha sevecen ve birbirlerini daha destekleyici olması gerekiyor ama tam tersi oluyor. Daha eğitimli, daha modern kadın iş alanlarında birbirine karşı çok hırçın yaklaşıyor. Kadın kendine daha yakın olan kadına karşı daha acımasız oluyor. Bu çok ironik bir şey. Kendi hayatının dışında yaşayan kadınlara karşı daha sevecen yaklaşabiliyor. Sonra geleneksel ortamlarda kadınlar arasında çok ciddi dayanışmalar var. Modern dünyalarda kadınlar birbirlerini destekleme konusunda sınıfta kalıyor. Hepimiz aynı şeyi yapıyoruz.
Siz hemcinslerinize karşı nasılsınız?
En azından bilinç düzeyinde bunun idrakinde olmak, belli bir şuur taşımak, dikkat etmek bence önemli. Ben bunları aştım diye büyük iddialarım yok, ama en azından önem veriyorum, dikkat ediyorum.
Herhalde yeni düğününe katıldığınız Nil Karaibrahimgil başta geliyordur...
Evet. Nil benim can dostum, çok da kıymet verdiğim, saygı duyduğum bir insan.
Edebiyatta kimler var?
Edebiyatta çok kıymetli isimlerimiz var. Geçmişten Sevgi Soysal´ı çok severim. Günümüzde Şebnem İşigüzel´i, Müge İplikçi´yi, Ayşe Kulin´i, Nalan Barbarosoğlu´nu, Ece Temelkuran´ı, Aslı Erdoğan´ı, Adalet Ağaoğlu´nu, Latife Tekin´i, Perihan Mağden´i ve birçok kadın yazarı severek okuyorum.
Dostluklar açısından kalabalık mısınız?
Ben akrep burcuyum, benim için dostluklar çok önemlidir. Yapılan kötülüğü unuturum, ama iyiliği unutmam.
Romandaki karakterlerde hep bir karmaşık ruh hali var. Sanki sizdeki karmaşık ruh halleri kahramanlara damıtılmış. Şimdi ise daha netleşmiş gibisiniz.
Siyah Süt´te son tahlilde kendi içimdeki o monarşiyi anlatıyorum. İçinde minik benler var ve onların arasında bir monarşi var. Kitabın sonunda da demokrasi geliyor. İçimdeki bütün benlerle bir tanışma ve barışma. Bunun önemine çok inanıyorum. İçeride kurduğunuz ahenk, denge dışarıda kendinizi nasıl taşıdığınızı o kadar belirliyor ki.
***
Tip olarak çocukların ikisi de babaya benziyor
"Doğru insana âşık olursanız, o insanı niye sevdiğinizi kendinize açıklayabiliyorsanız o aşk değildir." diyorsunuz. Eşiniz doğru insan mıydı?
Çünkünün arkasını doldurabiliyorsanız, şunlardan şunlardan dolayı ben bu insanla evlendim diyorsanız o büyük aşk değildir. Aşkta hep bir bilinmezlik vardır. O insanı çok seviyorsunuz, buna dair bir şüphe yok; ama niye bu insanı sevdiğinize dair sorsalar belki kimseye açıklayamayacağınız bir soru işareti var.
Dolayısıyla...
Dolayısıyla benimki aşk. Benim evlenmemin tek bir sebebi var, o da tepetaklak âşık oldum. Aşk ya sarhoşluk hali ve zaten o sarhoşlukla atıyorsunuz o adımı, güzelliği de orada.
Sizin için ´modern Şehrazat´ tanımı yapılıyordu. Kızınızın ismini Şehrazat koydunuz. Size mi benziyor?
Doğru. Her anne-baba çocukları kendisine benzesin ister, ama sonuçta her çocuk kendi özellikleri ile dünyaya gelir. Ama sanata çok düşkün. Bir de çocukların kişilikleri birbirinden çok farklı. Aynı ortamda büyüyorlar ama çok farklılar. Bu bana çok ilginç geliyor.
Emir daha baba galiba.
Tip olarak ikisi de baba aslında. Ağırıma giden bir konuya parmak bastınız! (gülüşmeler)
***
Tasavvuf bir okyanus herkes kabı kadar çeker
Aşk sizi hangi okur kitlesi ile ilk kez tanıştırdı?
Aşk bana yeni okurlar kazandırdı. Aşk´ın şöyle bir şeyi oldu, belki çok fazla kitap okuma alışkanlığı olmayan bir kesime de hitap etti.
Aşk ile birlikte tasavvufu sadece popüler bir unsur olarak kullandığınız öne sürülerek çok eleştirildiniz. Eleştirilerden sonra kitaba tekrar bu gözle bakma gereği hissedip bir şeyleri düzeltme gereği hissettiniz mi?
Ben eleştirileri tek bir kategoriye koymuyorum. Hakikaten çok güzel eleştiriler çıktı. Daha hırçın eleştiriler de çıktı, çok şükür sayıları daha azdı bunların. Sonuçta enerjisi güzelse bir eleştirinin onu dikkatle dinliyorum. Tabii ki eksikleri varsa kitabın bir dahaki baskıda düzeltirim. Tabii ki hiçbirimiz bir şeyleri annemizin karnında öğrenip gelmiyoruz. Tasavvufu popülerleştirdiğim noktasında ben bir tek şunu söyleyebilirim; benim için tasavvuf bir temadan ibaret değil. Benim tasavvufla özel bir gönül bağım var. Ne kadarını algılayabilirim, ne kadar yaşayabilirim insan insanı tartamaz, insan insanı da bilmez. Benim durduğum yerden tasavvuf bir okyanus, herkes kendi kabı kadar çekebiliyor oradan. Benim kabım kova kadarsa o kadar çekebilirim, bardak kadarsa o kadar çekebilirim. Öbürü belki benden daha iyi anlatır, eyvallah. Ama biz ne kadar su çekersek çekelim o okyanusun suyu azalmaz. Dolayısı ile ben ancak şundan mutlu olabilirim, romanımı beş bin kişi okur, beş kişinin gönlünde bir kapı açılırsa o benim için mutluluk verici bir şey.
***
Kâğıt Helva eski bir dostla karşılaşmak gibi bir şey
Benim gözümde çok özel bir yeri var. Aşk´tan sonra böyle bir ihtiyaç hissettim. Ben bir köprü olarak görüyorum bu kitabı, benim farklı kitaplarım arasında bağlar kuran bir kitap. Bana şunu gösterdi, zaman içerisinde hangi temalar öne çıkmış benim kalemimde. Ben yazdıktan sonra dönüp hiçbir zaman ne yazdığımı okumuyorum. Hep bir sonraki kitaba odaklanıyorum. Onun için Kâğıt Helva´ya hazırlık yaparken ben de şaşırdım. Hayretle okuduğum zamanlar oldu. Eski bir dostla karşılamak gibi bir şey oldu. Elif Şafak´ı tanıma kılavuzu gibi bir şey olacak.
Rahime Sezgin / Zaman Pazar, 31 Ocak 2010
|