Eski kitaplara bakmak ‘eski benler’e bakmak gibiydi
Refik Sıla Güvenç
Elif Şafak bu kez bir alıntılar kitabı ile karşımızda. ‘Kağıt Helva’ isimli yeni kitabında yazarlık yolculuğunun haritasını çıkaran ve “Eski kitaplara bakmak benim için “eski benler”e bakmak gibiydi” diyen Elif Şafak, skora muhalif bir sporcu gibi yazdıklarıyla yetinmeyip hala en sevdiği yani henüz yazmadığı kitabının heyecanında.
‘Kağıt Helva’ okuyucularınızla buluştu. Bir yazarın kendi eserlerinden alıntılar kitabı oluşturması bizler için çok da tanıdık bir şey değil açıkçası, bir yazar olarak alıntılar kitabı oluşturma fikri sizde nasıl oluştu?
Kağıt Helva benim için çok özel bir kitap. İçinde tüm romanlarımdan seçme alıntılar var. Yolculuk, Var Oluş, Kadınlık, Zaman, Aşk ve İnanç gibi romanlarımda öne çıkan temaları seçtik. Sadece içeriği açısından değil, sunumu açısından da özel bir kitap olduğuna inanıyorum. Kelimeler kadar estetiğe de önem verdim. Benim için bir yol haritasıydı bu. Geçtiğim yolları, durduğum durakları, kalemimden çıkanları görmek istedim. Beni hem öteden beri takip eden, hem yeni tanıyan okurlar için ayrı bir okuma lezzeti olmasını umut ediyorum.
Alıntıları seçmek kolay olmasa gerek ayrıca birçok kitaptan bu kitaba giremeyen alıntılar da söz konusu. Hangi sözlerin kitapta yer alacağına karar vermek zor olmadı mı?
Kağıt Helva’yı hazırlarken binlerce alıntı çıkardık ve bunların arasından seçtik. Hakikaten seçmek hiç kolay olmadı. Zihnen ve kalben bir süzgeçten geçirdim, o şekilde ayıklamaya çalıştım. Seneler sonra öyle alıntılara rastladım ki beni de şaşırttı. Eski bir dosta rastlamak gibi bir tad bıraktı. Seçtiğim tüm alıntılar insanın hem kalbine hem beynine hitap eden sözler. Hem duygulandıran, hem düşündüren.
Sizi sadece ‘Aşk’ kitabıyla keşfetmiş okuyucularınıza diğerlerini de mi hatırlatmak istediniz ya da bu alıntılar kitabı sizi eskiden beri takip edenlere bir armağan mı yoksa?
Her iki okur kesimi de Kağıt Helva’da kendine yakın bir damar bulabilir. Zira bu bir seferde okunup kaldırılacak bir kitap değil. Altı çizilecek, baştan sona, sondan başa, aralarda durup tekrar bakılacak bir kitap. Beni çok iyi tanıyan okurlar da Aşk romanıyla yeni keşfeden okurlar da bu kitaptan güzel bir tad alabilir. Çünkü kitabın yapısı son derece esnek, katmanlı, rahat ve samimi.
Med-Cezir yazılarında (Yaza Yaza Silmek Üzere’de) “Ne sonlarla avunmak, ne de başlangıçları unutmak” diyorsunuz. Bana göre yeni kitabınız ‘Kağıt Helva’ bu söylediklerinizle tam da örtüşüyor. Geçmişi geri çağırarak bu kez seçtiklerinizi okurla paylaşmak bir yazar olarak daha farklı bir his mi?
Bunu hatırlatmanız beni şaşırttı, sağolun. Haklısınız, Kağıt Helva yazarlığın başlangıçlarını hatırlamaya da yönelik aynı zamanda. Bütün bir güzergah var orada. Adeta bir seyir defteri. Yazar bu yolculuğu tek başına yapmıyor. Okurlarla beraber yapıyor. Birlikte geçtiğimiz limanları görüyoruz Kağıt Helva’da.
‘Kağıt Helva’ ile bundan önce yazdığınız ve bundan sonra yazacaklarınız arasında aşılamaz bir farklılık var. ‘Kağıt Helva’ şimdisi olmayan bir kitap. Bundan önceki yazdıklarınızda ve bundan sonraki yazacaklarınızda her şeye her cümleye siz yön vereceksiniz. Ama ‘Kağıt Helva’ öyle değil. Çünkü kitapta geçen her cümle özgürlüğünü çoktan kazanmış bir ülke gibi. Müdahalenize izin yok. ‘Kağıt Helva’yı yazarken keşkeler taşıdınız mı? Keşke şunu şöyle yazsaydım ya da böyle yazsaydım duygusuna kapıldınız mı?
Pek taşımadım. Genelde hayata “keşke”lerle bakan biri değilim. Yaşadığımız her şeyin bize bir katkısı olmuştur elbet, acı tatlı. Yazdığım her kelimenin yazarlık serüvenimde bana bir şeyler öğrettiğine inanıyorum. Elbette insan kendini sürekli daha çok geliştirmek istiyor. Ama ben bu arzuyu hep yeni romanlara saklıyorum. Geçmişle uğraşmak ya da geçmişe hayıflanmak yerine bugün verimli olmak bana daha doğru geliyor.
Bir yazarın eski yazdıklarına yolculuk yapması nasıl bir duygu, kendi yolculuğunuzda karşılaştıklarınız siz için neler ifade etti. Bir yazarın kendine yönelik yolculuk yapması bundan sonra yazacakları için hangi anlamları taşıyor?
Kağıt Helva’ya kadar dokuz kitap yayınlamıştım. Bunları yanyana koyup bakınca görüyorum ki her biri birbirinden çok farklı. Üslup farklı, içerik farklı, hatta enerjileri farklı. Çünkü ben farklı bir insandım her birini yazarken. Yazdıklarımız bizi de etkiliyor, büyütüyor. O yüzden eski kitaplara bakmak benim için “eski benler”e bakmak gibiydi. Sadece edebi bir yolculuk değil bu, aynı zamanda varoluşsal bir yolculuk.
“Aşkın olduğu yerde, er ya da geç ayrılık vardır.” Bu söz çok hoşuma gitti, acaba sonunda ayrılık olduğunu bile bile aşkı yaşamak biraz “kederli” değil mi?
Sonunda ayrılık olduğunu bile bile şu hayatı yaşıyoruz ama. Bu da öyle bir şey. Hüzün de hayatın bir parçası. Aşk gibi, mutluluk gibi, dostluk gibi, sevdalanmak gibi, hüzün de var insan olmanın mayasında.
Elif Şafak’ı okumak elbette sizin de hakkınız. Elif Şafak’tan seçkileriniz biz okuyucular için elbette hoş bir sürpriz ve heyecan oldu. Dönüp dönüp tekrardan okuduğunuz başka kitaplar var mı?
Ben kendi romanlarımı dönüp okumam. Hakikaten, hep aklım ve yüreğim bir sonraki kitaptadır. O yüzden ilk defa Kağıt Helva’ya hazırlanırken seneler sonra eski kitaplarımı okudum. Ama elbette dönüp dönüp okuduğum pek çok yazar var dünya edebiyatından. Sevgi Soysal, A.H. Tanpınar ve Oğuz Atay benim için özeldir. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı okumaktan hiç sıkılmam. Dünyadan da çok örnek var. Başta Don Kişot, Cervantes. Tek seferde okunacak bir roman değil ki. Rus edebiyatına düşkünümdür. Ve tabi ki Gabriel Garcia Marquez’in tüm eserleri, hiç eskimeyen.
‘Siyah Süt’ kitabınızda “Romanların anneleri okurlardır, yazarlar değil” diyorsunuz. ‘Kağıt Helva’da siz hem yazar hem de kitabın annesi olmuşsunuz. Hem çok seçici bir okur hem de çok iyi bir yazar… Okur-yazar olma halini biraz anlatır mısınız bize?
Yazarların özünde iyi bir okur olmaları gerektiğine inanıyorum. Benim sürekli okumam lazım ki besleneyim. Hem ruhen hem zihnen. Bu konuda tembel olmaya hakkımız yok. Bazen gençlere bakıyorum. Yazar olmak istiyor mesela ama okumayı sevmiyor. Şiir okumadan şair olunmaz. Roman okumadan romancı olunmaz. Bunlar çok temel kurallar bu işte. Okur olunmadan da yazar olunmaz bence. Ben kitapları seviyorum. Hayatı kitaplarla soluyorum. İlgimi çeken her şeyi okuyabilirim. Öyle kategorik ayrımlarım yok bunu okumam şunu okurum diye. Felsefe okumayı da seviyorum, Hannah Arendt, Heidegger, Kierkegaard, Spinoza, Hegel, Deleuze.... onların hayata dair sordukları temel sorular bence edebiyatçıları da yakından ilgilendiriyor.
“En sevdiğiniz kitabınız hangisi?” diye bir soruya elbette ‘hepsi’ diye yanıt vereceksiniz. Ancak en azından yazma süreci boyunca sizi en çok ‘uğraştıran’ kitabınız hangisi oldu diye sormak istiyorum?
En sevdiğim kitabım henüz yazmadığım kitabım. Beni en çok uğraştıran da o.
‘Siyah Süt’ün hemen başında Lewis Carroll’un bir sözü var. “İçinde resimler ve konuşmalar olmayan bir kitabın kime ne faydası var ki?” diye. Kitaplarınızda kullandığınız resimlere çizim aşamasında katkınız oluyor mu?
Resim bambaşka bir kabiliyet. Ben de o kabiliyetten yoksunum. Çizimlere katkım olmuyor sadece fikir verebiliyorum. Sanatın farklı dallarının buluşmasından çıkan sinerji beni hep heyecanlandırıyor. Edebiyatın müzikle, resimle, sinemayla buluşmasından ortaya çok güzel sentezler çıkabiliyor. Bunlara açık bir yapım var.
Bir nevi ‘best of’ tarzında bir ürün çıkarmak bundan böyle size yeni okurlar katacak mıdır?
Seneler içinde her kitapla beraber biraz daha genişleyen bir okur çemberi oldu. Bu beni çok mutlu ediyor. Aynı zamanda bir sorumluluk da yüklüyor omuzlarıma. Samimi kitapseverleri hayal kırıklığına uğratmak hiç istemem. “Yaza yaza bunu mu yazmış” dedirtmek istemem. Hakikaten her roman için o kadar çok emek sarf ediyorum ki. Gece gündüz deli gibi çalışıyorum. Bunlar pek konuşulmuyor, görülmüyor. Ama verdiğiniz emek bence çok önemli. Elbette yeni okurların bu çembere eklenmesini isterim. Ama şuna da çok inanıyorum. Bir romanı bin kişi de okusa, yüzbin kişi de, herkesin okuması biricik. Yegane. Kimsenin okuması tıpatıp bir başkasının okumasıyla aynı olmuyor. Çünkü okur da kendi gözünü getiriyor, kendi yorumunu.
Herhangi bir kitabınızın sinemaya uyarlanmasını ister miydiniz? Acaba bu hangi kitabınız olurdu?
Sinemanın edebiyattan edebiyatın da sinemadan çok şey alabileceğine inanıyorum. Aşk ile ilgili çok güzel teklifler geldi ama acele etmedim. Romanın film yapılmasını arzu ediyorum ama doğru insanlarla bir araya gelerek, güzel ve hayırlı bir enerjiyle iş yapmak önemli olan.
“Her insanın etrafında bir renk halesi vardır. Seninkini biliyor musun?” ‘Bit Palas’ kitabınızdaki bu söz ‘Aşk’ kitabınızın 123. sayfasında da mevcut. Aziz Zahara’nın Ella’ya yazdığı mektupta. Renk halelerine fazlaca inandığınızı görüyoruz?
Doğru, inanıyorum. Bence insanların da şehirlerin de etraflarında renk haleleri var.
Kitaplarınızı yazıp bitirdikten sonra ilk olarak kime okutuyorsunuz?
Eşim okur muhakkak. Başını şişiririm her ayrıntıyla. Yakın dostlarım da okur. Ama onun dışında çok konuşmam yazdığım kitaptan. Büyüsünü korumak gerektiğine inanırım.
Evrensel
25/02/2010
|