Fırınlarda ekmek kokuları arasında yazmak hoşuma gidiyor
"Kahvehanelere, romanlarımı yazarken karakterlerle buluşur gibi heyecanla giderim. Roman da benim için bir sosyalleşme" diyen Elif Şafak, yazılarını çoğunlukla kahvehane, pastane gibi yerlerde yazıyor.
İstanbul, Paris, Lizbon, Londra, Prag, Viyana, New York ve daha nice kentte sanatçılarla özdeşleşmiş kafeler, barlar, meyhaneler, pub´lar vardır. Bunların birçoğu yaratım süresinde yalnız olan yazarların, sanatçıların sosyalleşme, buluşma mekânıdır. Ama günümüz Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından Elif Şafak için kahvehaneler çalışma odası. O, kalabalıklar arasında bir köşede oturarak yazmayı seviyor. Sabah işe gider gibi evden çıkıyor ve İstanbul´un herhangi bir köşesinde, dizüstü bilgisayarını açıp yazmaya başlıyor...
Müge Akgün
Kahvehanelerde yazma serüveni nasıl başladı?
Galiba ben hep böyleydim. Havaalanlarında, tren istasyonlarında, restoranlarda, kafelerde, uçakta, otobüste, her yerde yazabilirim.
Bunun, evin kalabalık olmasıyla ilgisi yok değil mi?
Evet, ben yıllar önce Bit Palas´ı da Mahrem´i de böyle yazdım. Ama bu, evin içinde hiç yazmıyorum demek değil. Düzenli, manzarası güzel, bana ait bir mekân olsun beklentilerim hiç yok. Steril ortamları sevmiyorum. Kafelerin kendi gürültüsü, hayatın çok içinde olmaktan aldığım enerji, dönüp benimle konuşmadıkları müddetçe hoşuma gidiyor.
Dönem dönem belli bir semt ya da mekân arayışı oluyor mu?
Hep farklı yerlere gidiyorum. Bilmediğim yerleri keşfetmeyi seviyorum. Boğaz kıyısında herhangi bir semt ya da yer olabiliyor. Bebek, Arnavutköy, Rumelihisarı, Anadoluhisarı, Ortaköy, Kuzguncuk, Çengelköy´e gidip minik kahvehanelerde oturuyorum, onlar da alıştılar bana artık.
Şimdi on yıl öncesine göre çok daha fazla tanınıyorsun, mutlaka gelip kontak kurmak isteyenler oluyordur?
Evet, imza almak, fotoğraf çektirmek, kitap imzalatmak için gelenler oluyor. İnsanlardan çok güzel şeyler duyuyorum. Kadınlar yolda, süpermarkette, alışverişte çok durduruyor, kitapların onlara nasıl değdiğini anlatıyorlar. "Aşk"ı beraber okumuş, belki kitabın bir damlacık hayatlarında etkisi olmuş sevgililer düğünlerine davet ediyorlar. En son, çok matrak bir davet aldım. Kadının adı Elif, erkeğin adı Şafak, evleniyorlar ama maalesef gidemedim düğünlerine.
Ben okurlarla buluşmayı seviyorum.
Hemen her romanında yemekle ilgili bölümler, mönüler, çok güzel tarifler oluyor. Yemek yapmayı sever misin?
Senin harika yemeklerini yemiş biri olarak, bunu söylemekten çok çekiniyorum; yemekle teorik olarak ilgiliyim ama maalesef, mutfakta pratiğim sıfır. Ben yemek yapan insanları izlemeyi, yapan birilerinin yanında çalışmayı çok seviyorum. Fırında ekmek yapılırken, ben orada bir köşede oturup kucağımda laptop´umla yazayım. İnsanlar severek yemek yapıyorsa çok güzel bir enerji yayıyor ve onu hissetmek çok hoşuma gidiyor.
Fırında, pastanelerde oturup da bu kadar zayıf olmak kolay değil, sadece kokularıyla yetinebiliyor musun?
Farklı ekmek çeşitlerini, hamur işlerini çok severim aslında. Ama ben obsesif bir insanım. Benim takıntılarım var. Mesela bir on altı sene kadar hiç kırmızı et yemedim. Tereyağını da kokusunu sevmediğim için yemem.
Peki dayanamadığın, kontrolünü kaybettiğin yiyecekler yok mudur?
Her türlü deniz ürünlerini, zeytinyağlı sebzeleri çok severim. Ekmeğe de çok düşkünüm. Türk mutfağı, özellikle Ege yöresi yemeklerini, Çin, Hint ve Japon mutfaklarını, kimi İspanyol yemeklerini de severim.
Araf´ın kadın kahramanı muz ve çikolata yiyordu durmadan...
Zaman zaman benim takıntılarım da yer alıyordur yazdıklarımda ama her karakter kendini geliştiriyor. Muz severim, çikolata hiç yemem.
Kokusu burnunda tüten anne, anneanne yemeklerin var mıdır?
Annem çalışan bir kadın olduğu için hiç yemek yapmayı bilmez; biz o anlamda birbirimizden beteriz. Anneannemin yoğurt çorbasını çok severim.
İçkiyle aran nasıl? Yazarlar içki ve sigaralarıyla da ünlüdür?
İçkiyle aram çok iyi değil. Arada bir kadeh şarap içerim. Sarhoşluk insanı zedeleyen nahoş bir şey. Bir şekilde içerken insanların durması lazım. Belki 20´li yaşlarında insan bunu yapamıyor ama içtiğim zaman kontrollü içiyorum. Eskiden sigarayla yazardım, dört beş senedir içmiyorum. Sigara içtiğim zamanlarda, içmezsem konsantre olamam sanırdım. Kendimizi şartlandırıyoruz. Aslında her şey beyinde olup bitiyor, farklı bir şekilde kodlarsan, bir süre sonra benim gerçeğim buymuş diyebiliyorsun. Kötü bir alışkanlığım var, kahveyi çok seviyorum ve biraz fazla içiyorum.
Dostlarına, arkadaşlarına vakit ayırabiliyor musun bu yoğun tempoda?
Dostları, arkadaşlıkları çok önemsiyorum. Dostluk hayatın içinde çok önemli bir damar. Ama kahvehanelere romanlarımı yazarken, karakterlerle buluşur gibi heyecanla giderim. Roman da benim için bir sosyalleşme.
Kahvehaneler, yemek kokusu kadar yazı serüveninde müzik de önemli bir yer tutuyor. Romanın konusuna ve dönemine göre değişir mi dinlediğin müzik?
Genelde yazarken punk, post punk, heavy metal, endüstriyel rock gibi sert müzikler dinliyorum. Osmanlı´da 1600´lerde geçen bir hikâye yazarken Amy Winehouse, Nine Inch, Frank Zappa, Nick Cave, Radio Head dinleyebiliyorum. Şimdi düşününce garip geldi ama niye öyle bilmiyorum.
Referans
17.04.2010
|