Yazar Elif Şafak, İstanbul’u ‘edebiyat ve sanat şehri’ olarak gördüğünü belirterek edebiyattaki tarzını da bu kentle özdeşleştirdiğini anlattı: Çünkü burada sentezlerin müthiş bir enerjisi ve derinliği var
NEZİHA ÇAKIROĞLU
Ünlü yazar Elif Şafak ile hem aşkı hem de “Bir hatun kişi”ye benzettiği İstanbul’u konuştuk. Şafak “İstanbul, kimi yazarla belli bir mesafe koyar arasına kimini de içine alır karış karış dolaştırır” diyor.
“İstanbul bir Edebiyat Şehri’dir” diyebilir miyiz?
İstanbul bir edebiyat ve sanat şehridir. Özellikle de ‘hikaye anlatma sanatı’ söz konusu olunca. Bu şehrin dört bir yanı hikaye dolu. Herkesin anlatmak istediği bir hikayesi var. Burada yazar ve şairlerin sonsuz ilham bulduklarına inanıyorum.
ŞEHRE UZAKTAN BAKIŞ
Edebiyatçıyı nasıl besler İstanbul?
O biraz da edebiyatçıya bağlı. Kimi edebiyatçı uzaktan bakar şehre. Belli bir mesafe koyar kendisiyle şehir arasına. Kimisi sokaklarını dolaşır karış karış. İnsanları dinler. Hüseyin Rahmi Gürpınar mesela, bu şehri rengarenk, cıvıl cıvıl yansıtır romanlarında. Bu şehrin insanlarını, sokaklarını, hikayelerini anlatır. Ben çok severim Gürpınar’ın kaleminden istanbul’u okumayı. Bir de Reşat Ekrem Koçu tabi.
“Kimi zaman kaçtığım, kimi zaman hasretle döndüğüm bir şehir olmuştur İstanbul” demişsiniz. Sizi kaçıran ve hasretle döndüren yanları nelerdir İstanbul’un?
İstanbul, edebiyat için muazzam bir hazine. Ama edebiyatçı için zaman zaman bunaltıcı olabiliyor. Bizler birbirimiz hakkında çok laf söylüyoruz, bilip bilmeden.
BULUŞMA ZAMANI
Yazarlar ve şairler de birbirlerine karşı sevgisiz ve hoyrat olabiliyor. Bazen bunlardan ben de bunalıyorum. Edebiyatımı İstanbul’a benzetmek isterim çünkü sentezlerin müthiş bir enerjsi ve derinliği var. Hiçbir kültür yalıtılmış değil birbirinden. Batının doğudan doğunun batıdan öğreneceği çok şey var. Aslında bütün bu doğu ve batı kapılarını aşmaya ihtiyacımız var. Bunu yapabilmemizin yolu buluşmalardan geçiyor.
İstanbul’u anlatan çalışmalar arasında sizce en etkileyici olanı hangisi?
Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi. Bence muazzam...
BENİM ŞEMS’İM KİTAPLAR
Hangi dönemde tasavvuf ile irtibatınız oldu? Sizin Şems’iniz kim?
Benim Şems’im kitaplar. Ben bu konularda okumayı seviyorum. Abdülbaki Gölpınarlı, Annemarie Schimmel, Şeyh Galip ve daha niceleri.... Benim kapım kitaplar.
16 yıldır ilgileniyorum tasavvufla, öğrencilik yıllarımdan bu yana. Başlarda daha zihnen, sonra kalben bir ilgi gelişti. Kimi zaman daha görünür oldu, kimi zaman daha geride durdu ama hep benimle geldi.
Tasavvuf çok derinlikli ve özel bir alan kendinizi neresinde görüyorsunuz?
Ben tasavvufu seven, ona kıymet veren biriyim. Hiçbir iddiam yok. “Bilenler”den değil, “öğrenenler” denim. Daim öğrenciyim. Sevdalısıyım, o kadar.
Tasavvufu bilmek ve içinde olmak farklı şeyler mi?
Bilgi bir yerden sonra, insanın gözüne perde çekebiliyor. Tabii ki bilmek de önemli ama esas mesele bunu yaşama geçirmek, hayata uygulamak. Esas mesele tasavvufu yaşamak. En zoru o. Gündelik hayattaki minik adımlarımız var ya, belki onlar büyük teorik konuşmalardan daha önemli.
Şehirlerin cinsiyet ve renkleri vardır
Bu buluşmalara aracılık edecek olan edebiyatın yine kendisi mi? Bu anlamda edebiyatı nasıl görüyorsunuz?
Benim için edebiyat “buluşmalar” ve “bağlar” kurma sanatı. Ben 17. yüzyılda Sibirya’da yaşamış birinin hikayesini öyle bir şekilde anlatabilmeliyim ki; bugün onu okuyan okur yüreğinde hissetsin hikayeyi. ‘Empati’ bizim için çok temel bir kavram. Farklı insanları buluşturmak. Edebiyat ayrıştıran bir sanat değil, buluşturan bir sanat.
Şehirlerin cinsiyeti var mı? ‘İstanbul kadınsı özellikler taşıyan bir şehirdir’ diyebilir miyiz?
Şehirlerin cinsiyeti var, bir de renkleri... Ben İstanbul’un dişi bir şehir olduğuna inanıyorum. Bir hatun kişidir bu şehir. Renkleri ise mor ve altın sarısı.
Hz. Mevlana’nın pergeli ve çember
‘Aşk’, kısa sürede çok okunanlar listesine girdi. Diğer eserler Aşk’ın ön hazırlık mıydı?
Benim için dokuz kitabım da çok özel bir yere sahip. Her romanın enerjisi, rengi ve ritmi farklı. Ben kendimi tekrar etmeyi sevmiyorum. Her kitabı ayrı bir yolculuk olarak görüyorum. Aşk benim için çok kıymetli bir kitap ama Pinhan da öyle, Araf da öyle, Mahrem de öyle....
Özgün mü, evrensel olmayı mı önemsiyorsunuz?
Her yazarın iyi bir okur olması lazım. Özgünlük ve evrensellik birbiriyle çelişmiyor. Hz. Mevlana, bir pergel benzetmesi kullanır. Aynı metaforu sürdürecek olursak, edebiyatı bir pergel gibi algılıyorum. Bir ayağı sabit ve yerel İstanbul’da. Bir ayağı dünyayı dolaşıyor, kocaman bir çember çiziyor aynı zamanda.
Her kitapta farklı bir denizdeyim
Tasavvuf bundan önceki romanlarımda da izler halinde yansımıştı. Pinhan mesela, Bit Palas... Bundan sonra da tabii ki yansıyacak ama ne şekilde bilemem. Aşk 2’yi yazmayı düşünmüyorum. Bazen okurlar soruyorlar “Aşk’ın devamı gelecek mi” diye. Hayır, çünkü her kitapta farklı bir denize dalmayı seviyorum.
Star
19 Nisan 2010
|