. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>


Röportajlar
Erkekliğin inşasında kadının rolü büyük

 

"Erkekliğin inşasında anne olarak kadının rolü büyük"

 

İskender´in intihal olduğunu söylemek asılsız bir iftira. Bu benim 11. kitabım, 8. romanım. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir? Nasıl bu iftirayı yayabiliyorlar? Kimseye şahsi cevap vermiyorum. Okuruma güveniyorum, okurumun da bana güveneceğini inanıyorum.

 

Kapak romanın içinden çıktı. Eğer bunu göz ardı edersek, bunu anlayamayız. Ben bir buçuk senedir her gün İskender olmak nasıl bir şey bunu yaşadım. En zoru oydu. O yüzden ister istemez İskender´leştim yazarken. Edebiyat özünde empati kurabilme sanatıdır

 

ÖZKAN BİNOL

 

Her romanında okurunu şaşırtmayı seven Elif Şafak "İskender"de büyük bir ailenin yaşadığı trajediyle "erkek" olmanın güçlüklerini, azınlıkta kalmanın acılarını, kadına şiddeti, töreleri yeniden gündeme getiriyor. Elif Şafak konusundan kapağına kadar olay yaratan "İskender"i, en beğendiği yazarları, özel hayatını ve daha birçok konuyu açık yüreklilikle anlattı.

 

Bugüne kadar yazdıklarınızdan farklı bir roman "İskender". Aklınıza ilk nasıl düştü "İskender"?

Bir yanıyla geniş çerçevesi olan bir roman İskender. Yaklaşık elli senelik bir zaman dilimini kapsıyor. 1950´lerden 90´lara geliyoruz. Dört ayrı mekana bakıyoruz. Bunlar neler: Hayali bir Kürt köyü, İstanbul, Londra, bir parça da Abu Dabi. Göç yollarını takip ediyor temelinde. Bir ailenin inişli- çıkışlı duygusal ilişkilerine bakıyor. Ben aslında uzun zamandır bir aile hikayesi yazmak istiyordum ama belki olgunlaşmayı bekledim; pişmek, pişirmek istedim bu fikri. Acele etmedim. Açıkçası bu konu çocukluğumdan beri ilgimi çeker.

 

Yanılmıyorsam anne ve anneanneniz büyüttü sizi. Geniş bir aile olmayı içinize saklayıp, hayalinizdeki aileyi bu kitabınızda mı yarattınız?

Ben tabii aile kurumunda büyümedim. İnsan kendinde olmayan şeyi daha çok merak eder ya. Aileleri bu kadar merakla gözlemlememin bir sebebi de kendi çocukluğum, büyüme tarzımdır. Ben kendimi iki kadının eseri olarak görüyorum. Bir tarafta annem, diğer tarafta anneannem. İkisi de birbirinden çok farklı kadın modelleriydi. Annem şehirli, batılılaşmış, modern bağımsız, feminist bir Türk kadını. Anneannem ise daha geleneksel, sözlü kültürü bilen ve hurafeleri olan daha akıl dışı dünyayı da okuyan bambaşka bir kadın. İkisini de çok severim. Hiçbir zaman eğitimli kadını önemseyip, gelenekseli küçümsemem. İkisinin de izdüşümü vardır.

 

"İskender"de kadına şiddet konusuna ciddi bir eleştiri de var...

Evet var, çünkü kadına uygulanan şiddet ile ilgili yazılanları, çıkan haberleri takip ediyorum ve birçok kadın gibi çok üzüntü duyuyorum. Beni en çok korkutan şeylerden biri de bu durumu kanıksamamız ve "Canım bu ailelerin iç meselesi" deyip geçiştiriyoruz. Böyle yaptığımız için, kadına uygulanan şiddeti bu hale getirdik. Zamanında dikkat ettiğim meselelerden biri şuydu; Ben bunu hiçbir zaman töre kapsamında ele alıp anlatmadım. Töre dediğinizde birkaç az eğitimli, az gelirli ailenin sorunuymuş gibi anlaşılıyor. Halbuki ´kadına yönelik şiddet´ dememiz lazım. Eğitimlisi de eğitimsizi de, fakiri de zengini de, doğulusu da batılısı da yapıyor bunu. Türkiye´nin çok farklı yerlerinde karşımıza çıkabiliyor. Üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum. Şunu anlamaya çalışıyorum sadece, gazetelerde hikayeleri okuyoruz ama o hikayenin arka planını hiç düşünmüyoruz. "İskender"i yazarken işte ben oraya ışık tutmak istedim.

 

"BABANI UTANDIRMA"

"Namus kadınların bedenlerinde değil zihninde aranmalı" demişsiniz.

Evet, ben ona çok inanıyorum. Namusu kadınların bedeninde aramaktan vazgeçip, insanların beyninde kadın erkek ayrımı yapmadan zihinlerimizi aramamız gerekiyor. Bana göre namuslu olmak insan incitmemek, yalan konuşmamak, dedikodu yapmamak, başkasının kuyusunu kazmamak. Bunlarla ilgili bir şey namus, yatak odasıyla ilgili bir şey değil.

 

"Bugünün kadınlarını erkekler inşa ediyor" cümlenizi biraz daha açar mısınız?

Erkekliğin inşasında anne olarak kadının büyük rolü var. Kitapta bunlar önemliydi benim için. İskender´i belli bir kalıba sokan insanların başında kendi annesi geliyor ve o "Babanı utandırma" diyerek yapıyor bunu. Yine bir başka erkeğe referans vererek kendi oğlunu bir erkeklik modeline uymaya zorluyor. Ataerkil toplumlarda kadın olmak kolay değil ama erkek olmak da kolay değil bence.

 

SERT BİR KARAKTER

Kadın duyarlılığıyla bir erkeği çok iyi kaleme almışsınız.

Sağolun. Benim için en zor sınav oldu bu kitapta İskender´i anlamak ve ona dönüşebilmek. Çünkü ben yazarken romanlarımdaki her karakterime dönüşüyorum. Bu romanda da Yunus olmak ya da Esma olmak daha kolaydı ama İskender´i anlamak... İskender zıtlıkları olan zor bir karakter, yumak gibi çok inciten, sert bir karakter ama aynı zamanda çok sırça bir yüreği var, çok incinmiş yer yer. Onu anlayamadan zaten biz bu işi çözemeyiz.

 

Son romanınızda Kürtler var, Türkler var, Londra´da yaşayan Ruslar, Bulgarlar ve diğer etnik kökenliler var. Doğal olarak da romanınızda onların "dilleri" de var. Bu zenginliği nasıl böyle harmanlayabildiniz?

Roman yazmanın insanı anlama, empati kurabilme sanatı olduğuna inanıyorum. O yüzden çok farklı karakterleri öncelikle ben anlamaya çalışıyorum ki hakkıyla anlatabileyim. Bunu yapabilmek için bence romancının buna dikkat etmesi gerekiyor. Biz kendimizi tepeye koyamayız, bu bizim işimiz değil. Karakterlerle eşitlenip oradan bakabilmeliyiz. Romancı kuklacı değil, karakterler de kukla değil. Çoğu zaman karakterler kendi kendilerini yazdırıyorlar aslında. Ben tanımıyorum o karakterleri yazana kadar. Yazdıkça şekilleniyorlar ve o süreçte kendimi geriye çekerek, onları anlamaya çalışarak yazıyorum. Karakterlerimle empati kurarak yazarım.

 

ŞAHSİ CEVAP YOK

İskender´i diğer kitaplarınız içinde nereye koyabilirsiniz?

Ben tabii her romanımda ayrı bir yolculuğa çıkıyorum ve okurumu da benimle beraber bu yolculuğa davet ediyorum. İskender´de de diğer hiç bir romanımda da bir öncekini tekrar etmedim. Çünkü ben kitaba başlamadan önce başka bir insanım, bitirince başka bir insanım. Yazdığım her roman beni biraz daha değiştirip dönüştürdü. İskender için de bu böyle. Her zaman yazdığımı bitirdikten sonra henüz yazmadığım bir hikaye oluyor. Ben de henüz bana gelmemiş olanı merak etmeye başlıyorum.

 

İskender yabancı dile çevrildiğinde daha çok hangi ülkenin okurunda karşılık bulur sizce?

Biliyor musunuz, hiç belli olmuyor bu. Mesela "Aşk"ta bunu yaşadım. Güney Afrikalı kadınlardan, Hindistan´dan, Pakistanlı, Amerikalı okurlardan beni duygulandıran mektuplar geldi. Gerçekten hiç belli olmuyor, insan her yerde insan. İnsanın batısı doğusu yok, o kadar bir ki o romanla bir bütünleşme yaşıyorsa onu zaten paylaşmaya devam ediyor. Bu nedenle tek bir coğrafyayla sınırlı tutmuyorum.

 

"İskender"in intihal olduğunu iddia edenlere ne söylemek istiyorsunuz?

Asılsız bir iftira bu. İskender´i İngiltere´de İngilizce yazdım. Dünyanın en köklü ajanslarından biriyle çalışıyorum. Bu ajans kitabı satır satır okudu. Yayıncım İngiltere´de, İngiliz bir yayınevi olan Penguen. İskender´i 2012´de basacak. Bu benim 11. kitabım, 8. romanım. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir? Nasıl bu iftirayı yayabiliyorlar? Kimseye şahsi cevap vermiyorum. Okuruma güveniyorum, okurumun da bana güveneceğini inanıyorum.

 

KAPAK ELEŞTİRİSİ

Kitabın kapağına neden bu kadar çok eleştiri aldı?

Kapak romanın içinden, hikayenin kendisinden çıktı. Eğer bunu göz ardı edersek, bunu anlayamayız. Ben bir buçuk senedir her gün İskender olmak nasıl bir şey bunu yazdım ve yaşadım. En zoru oydu. O yüzden ister istemez İskender´leştim yazarken. Daha önce de söylediğim gibi edebiyat özünde empati kurabilme sanatıdır. Hep bir başkası olma, başkasının yerine kendini koyabilme sanatı. Erkeklik ve kadınlık kalıp halinde giydiriliyor. Edebiyat da, ´gelin bu kalıpları kıralım´ diyen bir sanat. Her erkeğin inşasında kadınların çok rolü var. Her erkeğin suretinde de bir kadın gizli. Bütün bunlar hikayeyle paralel akan küçük küçük göndermeler. Sadece tanıtım amacıyla ne buna niyetlendim ne de aklımdan geçti. Tamamen içiyle sohbet eden bir kapak bu.

 

Sanki "Bin bir Gece"nin Şehrazat´ı günümüzde Elif Şafak olmuş ve günümüz hikayelerini anlatmaya devam ediyor.

Teşekkür ederim. Bunları duymak güzel. Hikaye anlatma sanatı o kadar evrensel, zamansız ve mekansız eski bir sanat ki, o anlamda geçmişin hikaye anlatıcılarından öğrenecek çok şeyimiz var. Ben bunu bir süreklilik olarak görüyorum. Kendimi de o nehrin bir parçası.

 

Peki yeni biçimsel arayışlara yöneliyor musunuz?

Yeniliklere, yenilikçi düşünceye açık bir insanım. Bilhassa sanatçıların, edebiyatçıların kendilerini tekrar etmemeleri gerektiğine inanıyorum. Özellikle yaptığımız bir iş başarılı olmuşsa bu nasıl olsa başarılı oldu deyip bunu tekrar etmemektir. Ben bundan özellikle sakınıyorum. Her romanımdaki bir yenilik her şeye yansıyor. Ben keşfetmeyi seviyorum. Bence bir sanatçının en temel özelliği merak duygusu olmalı. Keşfetmeye, anlamaya çalışmalı; hem beyninin, hem kalbinin algı kapılarını açık tutmalı. O yüzden yeniliklere açık bir insanım. Bütün bunları söylerken benim eskiye de çok saygım var ve inanıyorum ki ikisini aynı anda yapmak mümkün. Yani yeniliklere açık olmak demek, eskiye sırtını dönmek değil. Ciddi bir vefa duygusu taşıyorum ben. Bugün bir kadın yazar olarak rahat yazıp yaşayabiliyorsam, bunu özellikle bir önceki kadın edebiyatçılara, şairlere borçluyum.

 

KADIN YAZAR OLMAK

Türkiye´de kadın yazar olmak nasıl bir duygu?

Bence Türkiye´de kadın yazar olmak başlı başına bir kategori. Bir de genç yazar olmak, genç kadın yazar olmak ise başka bir şey. Ben artık gençlikten yırtıyorum, yaşım ilerledikçe daha rahat ettim. Hakikaten genç arkadaşların işi daha zor. Çünkü biz gençlerine çok güvenmeyen bir toplumuz. Akıl, zeka, birikim illa ki yaşla gelir. Bence bunlar çok örtük önyargılar. Edebiyat dünyasında maalesef çok işliyor. Bizde yazılı kültür çok erkek egemen, ben bunu çok ironik buluyorum. Okuyanların çoğu kadın iken yazma ve yönetici konumundaki editörlerin, yayıncıların dünyası kadınların çok az olduğu bir dünya...

 

Romanı yazıp bitirdikten sonra nasıl bir duygu hissediyorsunuz?

Benim için en zoru roman bitince editöre teslim ettiğimiz andır. Heyecan verici ve buruk bir şekilde bir dostuma veda ediyormuşum gibi geliyor. Birçok yazarın iki roman arasında bunalıma düştüğünü düşünüyorum. Hayatında bir boşluk oluyor.

 

Nasıl bir ortamda yazıyorsunuz?

Benim hiç düzenli bir odam ya da kütüphanem olmadı. Daima hareket halinde olduğum için hep orada- burada yazıyorum. Bir romana başka şehirde başlayıp bir başka şehirde bitirdiğim oluyor. Sessiz ortamları sevmiyorum, öyle yerlerde yazamam. Kalabalık yerlerde, mesela kafelerde yazarım. Fırınlarda, ekmek kokusunu alarak yazarım. Şehrin içinde, hayatın içinde yazmayı seviyorum.

 

"Ben çok obur bir okurum"

Yazar Elif Şafak´ın yazar haritasında kimler var?

Ben çok obur bir okurum, ilgimi çeken her şeyi okurum. Bir gün siyaset felsefesi, bir gün kısa öyküler, bir başka gün Rus, Amerikan edebiyatı okurum. Türk Edebiyatı´nı da yakında takip ederim. Elimden geldiğince tasavvuf okurum mesela. Felsefeyi genelde çok severim. Doğudan, batıdan, dünden, bugünden... Rengarenktir yazar haritam.

 

Yeni kuşak Türk edebiyatında kimleri beğeniyorsunuz?

Çok zor isim vermek çünkü sevdiğim birçok isim var. İhsan Oktay Anar, Hakan Günday, Yekta Kopan, Murat Gürsoy, Şebnem İşigüzel, Müge İplikçi, Aslı Erdoğan, Ayşe Kulin, İskender Pala, Sadık Yalsızuçanlar, Selim İleri, Mario Levi, Orhan Pamuk ve Murathan Mungan... hemen ilk aklıma gelenler.

 

"Aşk" doğru zamanda film yapılmalı

TV dizisi yazdınız mı?

Evet, "Menekşe ve Halil"in öyküsünü yazdım, sonra o senaryolaştırıldı. Yazarken çok keyif aldım çünkü genelde ben görsel düşünen bir insanım.

 

Sinan Çetin´le "Mevlana" hakkında sinema filmi projesi ne oldu?

Öyle bir proje gündeme geldi ama olmadı. Sinan da arzu etti ama ben bu konuda acele etmiyorum. "Aşk" romanımın doğru zamanda film yapılmasını arzu ederim. İçimden bir ses bekle dedi, ben de bekliyorum.

 

"Eş olarak notum kırık"

Hayatınızda edebiyattan önce ne geliyor?

Bu çok zor bir soru. Şöyle cevaplamak sanıyorum daha doğru olacak. Annelikle beraber çok başka kapılar açıldı hayatımda. Çocukları, sevdikleri bambaşka bir yerde duran ama yazarak soluk alan bir insanım ben. Başka türlüsünü de düşünemiyorum.

 

Yazar, eş ve anne gibi rolleriniz var. Yazım sürecinde hangisinden fedakarlık ediyorsunuz?

Olan eşlik rolüme oluyor. Eşim bir yere gidelim dediğinde ben gitmiyorum, gidemiyorum. Çünkü kafam o anda yazdığım bir şeyle meşgul olabiliyor. İyi bir hayat arkadaşıyım ama klasik anlamda eş olarak notum kırık diyebilirim.

 

20.08.2011

 

yeniasır 

 

 

 

İzlenme : 4362
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us