Elif ŞAFAK ile ne bir katı edebiyat sohbetine girmek istedik ne de ucuzlatılmış bir güncel hayatın içerisine… Onun arkasında kalanları, hikayelerinde, romanlarında yaşattıklarını ne kadar yaşadığını görmek istedik.
Sorular sorduk… Cevaplar aldık… ve o bizi yine bir yerlere sürükledi…
Çağdaş Türk Edebiyatımızın en önemli, en güçlü kalemlerinden birisi o…
Çokça eleştiriliyor ve bir o kadar da seviliyor…
Küçük oyunlarını öğrenmek, derinlerinde saklı kalanlarını hissetmek, kitaplarının arka bahçesine keyifli bir yolculuk yapmaktı bizim dileğimiz…
Şimdi siz de bu yolculukta koltuğunuza yaslanın ve usul usul okumaya başlayın…
Üstelik Mehmet TURGUT özel çekimiyle…
Yazıyooyazıyoo: Aslında bu zamana kadar onlarca röportaj yapılmış sizinle ve yüzlerce soru sorulmuş. Peki, hiç içinizden geçirdiğiniz bir soru oldu? Bunu neden sormuyorlar dediğiniz bir şeyler…
Elif Şafak: Sorulmayan sorular var. Birden fazla. “Yazmasaydınız delirirdiniz herhalde, katılıyor musunuz? Peki, o delilik hali tam olarak nasıl bir şey hiç tattınız mı?” Mesela bu soru hiç sorulmadı.
Yazıyooyazıyoo: Edebiyat konuşulması güzel olan bir sanat dalı… Ama bize başlangıç için ilgi duyduğunuz, hayranı olduğunuz başka bir sanat dalından bahsedebilir misiniz?
Elif Şafak: Benim için edebiyat nefes almak demek, hayatin ta kendisi demek. O yüzden o düzeyde bağlı olduğum bir başka sanat dalı yok. Ama ikincil sırada müzik ve sinema var. Her ikisine de büyük ilgim ve sevgim var.
Yazıyooyazıyoo: Bakıldığında bir dünya var ve o dünyanın içinde milyonlarca insan da… Buna da Edebiyat adı veriliyor. Ama sorulduğunda da hayal deniliyor. Edebiyat gerçekten nerede yaşanıyor?
Elif Şafak: Edebiyat gerçekten nerede yaşanıyor bence çok güzel bir soru. Çok da bireysel ve mahrem bir soru aslında. Çünkü bilhassa roman sanatı çok yalnız bir sanat. Bir romanı başkalarıyla beraber okuyamazsınız. Kitabi paylaşabilirsiniz ama okuma serüveni o kadar tekil, o kadar yalnız, içe donuk bir serüven ki. Öyleyse edebiyat o içsel alemde gerçekleşiyor. Ancak oradan bakınca anlaşılabilecek bir boyut taşıyor. Yüreğimize, beynimize, vicdanımıza, hafızamıza, bizi biz yapan o en temel ve en mahrem dokuya sesleniyor doğrudan doğruya.
Yazıyooyazıyoo: Mesela İskender?
Elif Şafak: İskender için de böyle. Kalpten kalbe köprü kuran bir roman o. Karakterleriyle, temalarıyla, hüznü felsefesi ve şefkatiyle yüreklere seslenen bir roman.
Yazıyooyazıyoo: Her kitabınız üzerinden çokça yorumlar yapılıyor. Bunlar iyi de olabiliyor kötü de… Sonuçta siz bu ülkenin yakın dönemine damga vurmuş başarılı bir yazarsınız. Ben çok iyi biliyorum ki sizin kitaplarınızla birlikte kitap okumaya başlayan insanlar var. Hakkaniyet duygusunu ne kadar hissedebiliyorsunuz?
Elif Şafak: Ben elit kesim ile okurları birbirinden ayrı tutuyorum. Okurlarımla aramda senelerdir devam eden güzel bir gönül bağı var ki, benim için çok kıymetli. Ama bilhassa İstanbul’da yasayan elit kesim içinde öyle adacıklar var ki, sadece negatif enerji üretir, sadece dedikodu ve zan. Onu bunu çekiştirmeyi marifet zanneder. Orada hakkaniyet duygusu filan yok. Başkalarının mutluluğundan mutsuz olan, başkasının basarisini kendinden çalınmış bir şey zanneden, ya gereksiz rekabet ya gereksiz haset halinde olan insanin ne kendine bir hayrı dokunur ne içinde yasadığı topluma. Ne yazık ki edebiyat ortamında var böyle insanlar.
Yazıyooyazıyoo: Cemal Süreya, Kars için iki tane şiir yazmış. Birisi Kars’ı görmeden, diğeri Kars’ı gördükten sonra… Ancak kitabına ilkini almış. Ele aldığınız şehirler ve mekanlar üzerinde nasıl bir çalışma yapıyorsunuz?
Elif Şafak: Bir şehri görmeden onun hakkında yazabilirsiniz. Bir dağa tırmanmadan oraya tırmanmanın nasıl bir şey olduğunu hayal edebilirsiniz. Ben ne zaman bir romana başlasam çok iyi bir araştırma yaparım o konuda. Bol bol okurum. Tembellik etmem. Uzun uzun araştırırım ya da bazen gider yerinde görürüm. Ama öyle bir an gelir ki kitapları gözlemleri filan bırakır, içime dönerim ve sadece bende kalan tortuyla yazarım. Edebiyat son tahlilde hayal edebilmek, empati kurabilmek demek. Beş duyunun ötesine geçebilmek demek.
Yazıyooyazıyoo: Elif Şafak sanki oyunu çok seven bir çocuk gibi… Kitaplarının isimlerine bakıyoruz da birer simgeler sanki. Şehrin Aynaları, Baba ve Piç, Siyah Süt, Aşk, İskender… Okuyucuların üzerindeki gizeminizi buradan aldığınızı düşünüyor musunuz?
Elif Şafak: Oyun severim, doğru. Ama benim oyunlarım tepeden bakan, kendini ayrı ya da sütun bir yere koyan, zekasıyla insanları parmağında oynatmaya çalışan narsistçe oyunlar değil. Ben kendimi de oyunun içine koyarak, eşitlenerek, okurlarımla ve karakterlerimle bir olarak yazmayı ve oynamayı seviyorum. Hiyerarşilere, elitizme sıcak bakmıyorum. Öte yandan ben yazdıkça saklanırım aslında. Kendimi ifşa etmek için yazmıyorum. Esas başkası olabilmeyi seviyorum. Bunun getirdiği bir gizem ve karmasa var, kendiliğinden gelen.
Yazıyooyazıyoo: Biraz da gazetedeki köşenizden bahsedelim istiyoruz. Günlük yazılar yazmak nasıl bir deneyim?
Elif Şafak: Haftada iki yazı yazıyorum. Perşembe ve Pazar. İkincilere daha uzun, daha duygusal. Romancıların fazlasıyla tek kişilik bir dünyası var, gazetede yazmak, gündemi takip etmek, analiz etmek bendeki yalnızlığı dengeliyor.
Yazıyooyazıyoo: Gazete de yazılar yazmak biraz daha kısa zamanlı düşünceler içeriyor olsa gerek… Peki, bu sizin romanlarınızı yazmanızı etkiliyor mu?
Elif Şafak: Bir romancı için bence en büyük ilham kaynağı hayatin kendisi. O yüzden önyargısız bakabilmemiz lazım. İlgimi çeken her şeyi okurum ben, ayrım yapmam. Popüler kültürü küçümsemem. Ama ayni zamanda felsefe de okurum. Sentezleri seviyorum. Romancılığımın da bundan beslendiğine inanıyorum.
Yazıyooyazıyoo: Son olarak, yolda kendi halinde yürüyen Elif Şafak’ı nasıl tanımlarsınız?
Elif Şafak: Yazan Elif ile yolda yürüyen, süper marketten ekmek alan Elif ayni insan değil ki : ) yazan Elif gündelik hayatta çok çıkmaz ortaya, çünkü o bambaşka bir sarhoşluk hali, yazarken akil ile delilik arasında bir ince çizgide gidip geliyor insan…
Elif Şafak: Çok teşekkür ederim bu ince sorular için…..
Yazıyooyazıyoo: Asıl biz teşekkür ederiz bu keyifli röportaj için…
Yazıyooyazıyoo
|