|
|
Röportajlar |
Elif Şafak’la ‘güzellik’ üzerine söyleşi |
Uçan Süpürge: Güzellik tanımı sizce neyi ifade ediyor? Kadının Güzelliği ve Güzel Kadın tanımlamaları arasında bir fark var mı, varsa neye dayanıyor?
Elif Şafak: Güzellik tanımı bir ayıklama ölçütü. Öncelikle kadınları erkeklerden ayıklamaya yarıyor çünkü güzellikle ilgili tüm dertler kadınların meselesi olarak algılanıyor. Daha sonra da kadınları kendi içlerinde ayıklamaya yarıyor. Yeterince-güzel-olmayanlar ile yeterince-güzel-olmayanlar’dan-daha-güzel-olanlar diye ikiye ayrılmış durumda kadınlar. Bu durumda kimse yeterince güzel değil çünkü “daha güzel”in olduğu yerde “güzel” olmak yetmiyor. Güzel sıfatına gelince, benim çok sevdiğim bir sıfattır bu. Güzellik-çirkinlikten başka bir şey anlarım bu kelimeden. “Güzel insan” derim, “güzel şehir”, “güzel öykü”, derim keza. Son olarak şunu eklemek istiyorum. Sufilerin söyleminde bambaşka bir önem ve anlam kazanır güzellik. İnancın da aşkın da temel kelimelerinden birisidir. Çünkü tasavvufa göre yaradan, kendi güzelliğini seyreylemek için yaratmıştır bu dünyayı. Konuyla ilgili araştırmacıların da altını çizdiği gibi, çok çok güzel bir kadın görünce sofunun verdiği tepki ile sufinin verdiği tepki birbirine tamamen zıttır. Sofu, yani ortodoks zihniyetli kişi, o kadının güzelliğini bir fitne kaynağı olarak görür. potansiyel bir yoldan çıkarıcı, baştan çıkarıcı. Çok güzel bir kadına güvenmez. Şüpheyle yaklaşır. Gelelim sufiye. Sufi, aynı kadına hayranlıkla, aşkla yaklaşır. Onda görünen güzelliğin, tüm varlıkları birbirine bağlayan döngüsel alemin özünü oluşturan güzelliğin bir yansıması olduğuna inanır. Sufi, güzel kadını över. Sadece kadını değil. Güzel olan her şeyi ve herkesi.
Uçan Süpürge: Tarihte Güzellik tanımı hangi arketiplerle beslenmiş? Güzellik hangi mitlerle örülmüş?
Elif Şafak: Güzelliği besleyen temel efsane şudur bence: Güzellik anlayışı zamana ve mekana bağlı olarak değiştiği halde, her kültür kendi güzellik anlayışını ezeli ve ebedi imişçesine algılar. Bu kadar parçalı ve değişken bir şeyin, böylesine evrensel ve değişmez zannedilmesidir bence ilginç olan.
Uçan Süpürge: Osmanlı tarihine duyduğunuz ilgiye dayanarak, Osmanlı da kadın ve güzellik nasıl algılanıyordu?
Elif Şafak: Osmanlı da yekpare bir bütün değil. Farklı yüzyıllarda ya da imparatorluğun farklı noktalarında farklı Osmanlılar görüyorsunuz yakından baktığınızda. Bir de şu var. Bizim okuduğum Osmanlı tarihi hep belli özneler açısından yazılmış, yorumlanmış bir tarih. O tarihyazınının dışladığı, görmezden geldiği, usul usul kenarlara ittiği pek çok kimlik var tarihte. Mesela fahişeler. Ay yüzlü oğlanlar. Acaba onlar açısından yazmaya kalktığımızda nasıl bir tarihyazını çıkacak karşımıza? Bu tür “küçük” sorulardan yola çıkan ve “marjinal” özneleri merkeze çekmeye çalışan mikro-tarihçilik çalışmaları, kadın tarihçili çalışmaları hızlandığında, Osmanlı’daki güzellik nalayışına dair şimdiye kadar konuşmadığımız şeyleri de konuşmaya başlayabileceğiz bence. Öte yandan şu da var. genellikle modernleşme ile birlikte cinsellik, beden ile ilgili konuşmaların daha rahat yapılabildiği, geleneksel toplumlarda bunun kesinlikle mümkün olmadığı fikrinden hareket ediyoruz. Oysa Osmanlı klasik döneme, sonra da daha erken dönemlere doğru gittiğinizde insanların cinsellik ile ilgili fikirlerini, esprilerini daha rahat ifade edebildiklerini görüyorsunuz. Mesela Nasreddin Hoca fıkraları, bizim görmek istediğimiz gibi ak sakallı göle yoğurt mayalayan dede fıkraları değil. Çok daha sert, belden aşağı, zeki fıkralar bunlar. Dolayısıyla şöyle bir ironi var ortada: geleneksel toplumların ürettiği cinsel ve bedensel söylemleri biz “modern” toplumun insanları duymaya dayanamıyor, anında sansürlüyoruz.
Uçan Süpürge: Güzellik kavramı iktidar aygıtının bir parçası mıdır? Bütün erksel ögelerden arındırılmış bir güzellik tanımı yapmak mümkün müdür?
Elif Şafak: Bütün erksel ögelerden arındırılmış bir güzellik tanımı yapmak mümkün değildir. Kullandığımız dil, sahip olduğumuz kriterler… hepsi aynı sistem tarafından yoğurulurken bu mümkün değil. Bence alternatif bir güzellik anlayışı tanımlayıp ona sarılmaya çalışmak da mümkün değil bu şartlarda. Onun yerine egemen ataerkil söylem ile karşıt kültür arasındaki mücadelenin sürekliliğine dikkat etmeliyiz. Mesela, sert kocaman postallar bariz bir şekilde militarizmin sembolüdür. Aynı zamanda faşizmin estetiğinin bir parçasıdır. Altkültür grupları, egemen kültürün güzellik ve estetik kodlarını alıp içini boşaltarak müthiş bir şey yapıyorlar bence. Aynı postalı punkların ayağında gördüğünüzde biliyorsunuz ki artık o postal militarizmi çağrıştırmıyor. Altkültür, egemen kültürün güzellik ve estetik sembollerini sürekli tırtıklamalı, parçalamalı bence. Ama işte bu hikayenin sadece bir aşaması. Bir de öbür aşaması var. Punk akımı böylesine güçlenip taraftar kazandıktan sonra, iktidar da onun sembollerini alıp kendisi kullanmaya başladı. Punk modasından esinlenerek yapılmış kıyafet ve takılardan oluşan defileler düzenlendi. Internette, porno sitelerinde, punkçı kızlar; beatnik kızlar; vs. diye altkültürlerden türetilmiş porno siteleri var. Ya da başka bir örnek. Muhalefetin, alt kültürlerin kullandığı kavramlar şimdi reklam sloganları oldu. Artık DEVRİM, ÖZGÜRLÜK gibi kelimeler araba reklamlarında kullanılıyor. Egemen söylemin estetik ölçütlerini, sembollerini ondan aşırıp içini boşaltırken, onun da uzun vadede bizdekileri alıp içlerini boşaltacağını unutmamalı. Önemli olan bu sürekliliği kaçırmamak.
Uçan Süpürge: Biraz kızacağınızı biliyorum, ancak yazar kadınların çok da güzel olmayabileceği gibi bir önyargı vardır hep. Zeka güzelliğin karşısına konulur. Bu anlamda ruh- beden ikiliği ve zeka- güzellik kutupluluğu hakkında düşünceleriniz? Güzel bir kadın yazar olmak nasıl bir duygu?
Elif Şafak: Kadın yazarlar, erkek yazarların karşılaşmadığı önyargılara maruz kalıyorlar Türkiye’de. Hem kadın hem genç olduğunuzda bunun dozu daha da artıyor. Genç-kadın-yazar olduğunuzda aldığınız eleştirilerin dili, söylemi değişiyor. Kitaplarınızı okumayan, yazdıklarınızdan zerre kadar haberi olmayan bir takım insanlar sırf fotoğraflarınız üzerinden sizi yorumlama, eleştirme hakkını kendilerinde görebiliyorlar. Fotoğraflar konusunda yapabileceğim bir şey yok. Ben böyleyim. Böyle görünüyorum. Mesele sadece güzellik-estetik meselesi de değil bence. Bizim kültürel bünyemizde, parıltısı ve iddiası olan her şeye karşı bir ön yargı, bir olumsuzlama var. Eğer benim fotoğraflarım, kitaplarımla ilgili söyleşilerde yayınlanıyorsa, yani esas düzlem kitap ve edebiyat ise, bana yönelik eleştiriler de oradan gelmeli. Beni muhatap alan yazı ve konuşmaların da ekseninde kitaplarım ve edebiyatım olmalı. Beni kızdıran, üzen nokta, bizdeki edebiyat eleştirilerinin kitap odaklı olmaması.
Uçan Süpürge Kadın İletişim Bülteni, Sayı 15, Ağustos 2002
|
İzlenme : 11007 |
Geri Dönmek İçin Tıklayın |
|
|
|