düşLE: Merhaba Elif Şafak, yaşam... kesik geçmişlerle büyümüş yaşam... hangi âlemde? Elif Şafak: Benim için yaşam, çocukluğumdan bu yana bir kültürden bir kültüre, bir ülkeden bir başkasına geçişliklerle örülü. Şimdi de bunca göçebeliğin yeni bir aşaması gereği, bir süredir ABD de bulunuyor ve burada "Ortadoğu Edebiyatı ve Kadın" üzerine ders veriyorum üniversitede. düşLE: Şiirden başlayalım, Türk Şiiri ni tanıyabilmek için gerekli olan öz kaynağın Divan Şiiri olduğunu savunuyor Ataol Behramoğlu, İskender Pala, Attila İlhan gibi edebiyatçılarımız... bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Elif Şafak: Salt şiir değil, tüm bir kültürel süreklilik açısından Osmanlı yla ilişkimizi değiştirmemiz gerektiğine inanıyorum. Müthiş bir kopukluk var cumhuriyet kültürümüz ile Osmanlı kültürü arasında. Bence aslolan geçmişe sırt çevirmemek, geçmişi daha iyi bilmek, daha çok okumak, ama aynı zamanda eleştirel bir gözle değerlendirebilmek Bizde maalesef herkes düşünmekten çok partizanlığa yatkın. Kemik bir laiklik anlayışıyla kemikleşmiş bir Osmanlı hayranlığı çatışadursun bence çok da farkları yok, tarihe bakışları itibariyle aynı dar zihniyeti görüyorum her ikisinde de... düşLE: Eserlerinizdeki sözcük seçimi nasıl bir oluşum gösteriyor? Cümleye uygun düşen sözcük mü ilk anda geliyor, yoksa sonradan bu sözcük daha uygun diyerek mi belirliyorsunuz sözcükleri? Böyle bir soru soruyorum çünkü seçtiğiniz sözcüklerin bazıları kitleye göre anlamsızlaşabiliyor... Elif Şafak: Dil benim için had safhada önemli bir konu. Romancılar genellikle dile özen göstermez, benim edebiyatçılığımda ise tam tersine, ne anlattığım kadar, nasıl anlattığım da önemli. Türkiye de dil meselesi açık bir yara. Dilde yaşadığımız travmalardan, kopukluklardan ötürü birbirinin dilini anlayamayan kesimler var toplumda. En kötüsü bilginin akmaması. Bilgi, kültürel birikim, bir kuşaktan bir başkasına, bir kesimden bir diğerine akmıyor. Ben bunları üzücü buluyorum. Osmanlıca pek çok kelime var yaşayan, hayatta ve ayakta kalan. Onları yok saymaya kimsenin hakkı olmadığına inanıyorum. Türkiye de dil konusunda önyargılı gruplar var, bense kendi dilimi hem Öz Türkçe hem de Osmanlıca denilen kelimelere açık tutuyorum, esnek ve önyargısız. düşLE: Dili iyi kullandığınız söylendiğinde buruk bir kıvanç duyduğunuzdan bahsetmişsiniz bir röportajda, üslup ve konu arasındaki bağı kurmaktan öte cümle-sözcük arasındaki tirede bile güç dengesi oluşturuyorsunuz. Özellikle "Mahrem" gibi bir romanı anlatabilmek için dili kullanım şekli oldukça önemliydi, dil hassasiyetleriniz ne ölçüde? Elif Şafak: Dili iyi kullanıyorum çünkü dilimi yitirmenin nasıl bir şey olduğunu yaşadım biliyorum. Türkiye den Türkçe den bir dönem kopmuş olmam, yurtdışında yaşamam bazı şeyleri daha iyi görmemi sağladı. Türkiye de dil konusuna zerre önem vermeden yetişen kuşaklar var. 200 kelime ile idare ederek yaşayıp gidiyorlar. Oysa dil demek hayal gücü demek, kelimelerle düşünüyorsak eğer, ki öyle, o zaman kelimeler daraldıkça düşünce ve iletişim imkanlarımız da daralıyor biz daha farkında olmadan. Ben Osmanlıca kelimeleri ve kültürü Walter Benjamin in kültür tanımına benzetirim. Kültür için "enkaz üzerinde yürüyüp aşağıdan ses geliyor mu hâlâ kurtarılacak bir şeyler var mı" diye bakmak tanımını yapar Benjamin. Ben yazarken, dilde içerikte bir enkaz üzerinde dolaşıyorum. Bazen bir taşın altından, ummadığım yerden canlı çıkıyor, bir iz, bir kapı geçmişe. Onu alıp yaşatıyorum, eserime taşıyorum ama temelde yazı saham bir enkaz alanı. düşLE: Davulun Sesi Sanatın Siyaseti başlıklı yazınızda sanat-siyaset ilişkisine değinmişsiniz, sanat-ideoloji ilişkisi nedir sizce? Elif Şafak: Sanat ile siyasetin apayrı, karışmaz sular olduğunu zannedenler son derece dar bir siyaset tanımına sahipler. Politiklik meclisten, siyasetçilerin uğraşlarından ibaret değildir. Çoğu zaman en az politik zannettiğimiz şeylerdir en derine kök salmış politik öğretiler. Ben sanatçının bir siyasi görüşü olmasından yanayım, düşünen sorgulayan her insan gibi. Hele ki Türkiye de yasayan bir yazarın bence apolitik olmak gibi bir lüksü yok. düşLE: Şehr-i şehr İstanbul ya da ilgi çekici olmayan herhangi bir yer... çevre bu kadar önemli midir bir yazar için? Elif Şafak: Çevre elbette önemli ama İstanbul benim romanlarımda bir fon, bir arka plândan ibâret değil. Dikkat ederseniz İstanbul başlı başına bir karakter hemen her romanımda Bunda o şehre duyduğum bağın, aşkın çok payı var. Ama zor bir aşk bu. Ne İstanbulsuz, ne İstanbul da... düşLE: Mahrem... Türk Edebiyatı nın başarılı roman örneklerinden biridir kanımca. Konunun sarmal yapısı ve içten gelen, dışsal sesi etkileyicilik taşıyor. Okuyucuyu sürükleyişi; dağınıklıktan, bırakılmışlıktan ve vazgeçilmişlikten sonra toparlanışı kusursuz. Mahrem ne ifade ediyor sizin için? Elif Şafak: Mahrem sansürsüz çok seslilik her şeyden evvel, yıkmak ve yaratmak arasında gidip gelen ve saklı kalması gereken bir yaranın açık edilirken dahi nasıl gizli tutulabileceğinin bir örneği bence. Tezatını barındıran, çok kapılı çok başlı bir roman. düşLE: Mahrem i yazarken konunun nereye gideceğini tasarlamış da olabilirsiniz, tasarlamamış da... Ancak şu bir gerçek ki başta gelenin sonda gitmesi ve ortada baştakiyle sondakinin devam etmesi durumunu ortaya çıkartabilmek, bir de tüm bunları yaparken yazının soluğunu kesmemek kolay değil. Nasıl bir çalışma ortaya çıkardı Mahrem i? Ana hatları belli miydi eserin, siz kaleme almadan önce zihninizde? Elif Şafak: Mahrem i yazmaya başlarken sabit bir kurgudan yola çıkmadım ama bir kez romanın akışları, akıntıları şekillendikçe her bir mekan her bir dönem için ayrı ayrı araştırma yaptım. Türkiye de müthiş bir hoyratlık var edebiyat eserlerine yönelik. Okurlar, eleştirmenler bir romanı değerlendirirken onun nasıl muazzam bir çalışma ve araştırma gerektirdiğini fark etmiyorlar çoğu zaman. Bilhassa tarihte geriye doğru gittikçe çok derin bir okuma ve araştırma sürecinden geçmeniz gerekiyor. Yazdıklarınız ancak bilgilerinizin süzgecinden geçenler olabilir. düşLE: "Eğilip tek tek toplardım, parçalarımı ama her zaman dağılanlar topladıklarımdan fazla çıkardı. Ne kadar dikkat edersem edeyim, daima bir şeyler kalırdı geride. Bir şeyler hep yarımdı, hep iğreti, hep eksik..." Mahrem den alınan bu cümle eserde gizli olan kırılma noktalarından sadece biri, küçük kızın yaşadıklarını ileriki bölümlerde anlatıyorsunuz, peki ama bu anlatı bir imge mi? Realist yanını bir kenara bırakırsak, tinsel olarak hep fazla olan bir şeyler var mı? Elif Şafak: Bu cümle benim dünya görüşüme ve tasavvufa olan aşkıma açılan köprülerden biri. Eksik kalanın, güve yeniğinin peşinden gitmek, hikâyeyi bir de onun açısından görmek... düşLE: Ahmet Hamdi Tanpınar ı sevdiğinizden bahsetmişsiniz bir röportajınızda; Tanpınar ın sırf sağ görüşü yüzünden sol kesim tarafından (bir yayınevi eserlerini yeniden basana kadar) umursanmadığını biliyoruz. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Elif Şafak: Tanpınar ın sadece sol kesim tarafından değil sağ kesim tarafından da kendi suretini aksettirecek şekilde bir kimliğe bir kisveye tıkıştırılmak istendiğini gözlemliyoruz Türkiye de. Üstadı bu kadar farklı kılan noktalardan biri de zaten kategorik ayrımları böylesine bulandırması... düşLE: "Günün her saati yazabilirim, yeter ki ses olsun." Bu anlayışı biraz açar mısınız? Yazarın zihinsel bir durgunluğa ulaşmadan, elindekileri toparlayabilmesi mümkün müdür? Aynı anda zihinden yüzlerce düşünce geçerken bir de yaşadığının farkında olmak zor değil mi? Elif Şafak: Ben yazarlığın da yazmanın da bir formülü olduğuna inanmıyorum. Kişiden kişiye değişebildiği gibi aynı insan ömrünün farklı dönemlerinde farklı motiflerle de yazabilir. Ben gürültüyle sesle kaosun içinde yazarım. İstanbul dayken en üretken olduğum zamanlar Kazancı Yokuşu nun bitmez dinmez küfürbaz gürültüleri içinde olduğum zamanlardı. Ben şehri, karmaşayı seviyorum. bana zoraki düzenlerden romantikleştirilmiş sessizliklerden daha sahici geliyor. düşLE: "Bit Palas"ın yapısı dağınıklığın toparlanışı ve beklenmedik bir sonla bütünlenişi. "Bit Palas"ı tanımlayacak olsam başlangıç, dağılış, toparlanış, çözümleniş ve garipseniş derdim. Yazın tarzınızın en önemli özelliklerden biri mi sizce bu? Bağlantılar... Elif Şafak: Bu doğru, tıpkı yaşamı algılama biçimim gibi. Ben bir aile ortamı içinde, normal şartlarda büyümemiş olmamın da bunda izi olduğunu düşünüyorum. Kendi hayatımdaki kesintiler göçebelikler aidiyetsizlikler edebiyatıma yansıyor.
düşLE okuyucularından... düşLE Okuru: Röportaj için bence çok iyi bir tercih. Elif Şafak, sanatını ve söyleyişini popülariteye feda etmeyen ve sadece bilmek ve okumak durumunda olanların bildiği ve okuduğu bir yazar. Bir okuru olarak kalitesini düşürmeden ve popülerlik tuzağına düşmeden yazmaya devam etmesini istiyorum kendisinden. Bir yazısında bayan okuyucularının erkek okuyuculardan çok olduğunu söylüyor. Kendisine bay okurlarının ve hayranlarının da olduğu belirtmenizi istiyorum. Ayrıca ilk yayımlanan hikayesi hangi yayınevi tarafından basıldı ve baskısı devam ediyor mu? Bunu da bizim adımıza sorarsanız sevinirim. Elif Şafak: Teşekkür ederim hem soru, hem de yorumunuz için. İlk kitabım bir öykü kitabı fakat açıkçası ben o dönemdeki kalemimi beğenmiyorum. Benim için yazıyla olmasa da yazarlıkla ilişkimdeki milad Pinhan. düşLE Okuru: "Kem Gözlerle Anadolu" kitabından pek hoşlanmıyormuş Elif hanım. Neden acaba, bize bu kitaptan bahsedebilir mi biraz? Elif Şafak: "Kem Gözlere Anadolu"daki kalemimi, anlatımımı sevmiyorum. Orada bence çok kıymetli bir öz var ama benim nazarımda ham bir kitap. Pinhan ile vardığım eşik bambaşka bir mecraya yöneltti beni. düşLE Okuru: Be-ce, -kitap dışında varsa- kimdir; ithaf onadır çünkü Mahrem de... Elif Şafak: Be-Ce kitap dışında da var doğru, ama bilinmesi gerekmiyor. düşLE Okuru: Gerçek soyadı Bilgin olmasına rağmen Şafak soyadını kullanması annesinin isminin Şafak olmasından dolayı mıdır, ailevi bir durum mudur bu? Elif Şafak: Gerçek soyadım Bilgin, doğru. Bilgin soyadını kullanmamamın sebebi babamı ve babamla her türlü bağı reddetmem. düşLE Okuru: "Pinhan"ı okuyorum şu anda, yarısını geçtim. Tasavvufla olan alakası nedir, herhangi bir ders almış mıdır? Elif Şafak: Tasavvuf dersi almadım, var mıdır bu işin bir dersi kursu, sanmam. Tasavvuf benim kendi kendime, el yordamıyla içgüdüyle girdiğim bir derya deniz. Ve katman katman. Ben bu konular üzerine araştırma yapmaktan yazmaktan büyük keyif alıyorum, dolayısıyla isin akademik-entelektüel bir boyutu var. Ama bir de gönül bağı var ki, onu anlatması daha zor. düşLE Okuru: "Bit Palas"ın sonunda kısaca ben devrimciyim ve benimle görüşmeniz gerekir daha fazla bilgi almak için, yoksa bu kitaptakilerle yetinin diyor, peki ama nasıl devam edecek bu görüşme? Elif Şafak: Birkaç katman var orada. Onu söyleyen kitabin kahramanı. Gerçekliğe davet eden. Oysa kendisi bir fiktif karakter. Dolayısıyla daveti ironim, bir tersine çevirme. hayal ile gerçek arasındaki sınırları ayrımları deşmeyi mümkün kılıyor edebiyat. Rasyonalistlerin durduğu yerlerden siz gene de geçebiliyorsunuz böylelikle. Okurun söyleşisi romanla bu noktadan sonra, çünkü inanın bana yazarlar kendi romanlarını iyi okur kadar iyi bilmiyor... düşLE: Gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim Düşle Edebiyat Dergisi editörleri ve okuyucularımız adına... Elif Şafak: Tüm emeğiniz ve ilginiz için ben teşekkür ediyorum. Sevgilerimle, hoşça kalın.
düşLE Edebiyat ve Kültür Dergisi, 25. Sayı, Ekim 2003
|