. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>


Röportajlar
Elif Şafak in English

Elif Şafak in English

Elif Şafak, Amerika’da İngilizce yazdığı ve bir ABD yayınevinden çıkaracağı kitabı ‘The Saint of Incipient Insanities’i sonunda bitirdi. Kitap, Türkçeye çevrilip memlekete gelmeden önce, ABD’ye uzanıp güzel göçmen Elif Şafak ile Osmanlı’dan AKP’ye bir söyleşelim dedik…

 

 

İlk soru elbette ki ABD yolculuğunun sebepleri. Bu, Elif Şafak’ın edebiyat için yaptığı gönüllü bir sürgün mü? Yeni kapılar, yeni bir göz mü?

 

Ben ruhen bir göçebeyim. Çocukluğumdan beri bir yere yerleşmeden, kök salmadan, bir ülkeden bir ülkeye yolculuk edip durdum. Yerleşik hayata ve yerleşiklere yarı gıpta, yarı hayret ile bakan bir göçebeyim. Benim için yaşam bir yere yerleşmekten ziyade, sürekli bir yol hali. Daimi yolculuk. O yolculukta da, bir sonraki durak Amerika oldu.

 

Neden ABD?

 

Biraz tesadüfler, biraz da kendi seçimlerimle şekillendi. Amerika göçmen toplumu. Dünyanın geri kalan yerlerinde ise geçmiş ve kökler belirleyici; babanızın kim olduğu, hangi aileden geldiğiniz, kuşakların sürekliliği, toplumsal ağlar, ailevi bağlar, süreklilik duygusu… Ben bunlara dahil hissetmiyorum kendimi. Benim gibi “göçebe taifesinin geçmişle dertli, zaman duygusu kesintilerle örülü kesimi”nden olanlar için, göçmen toplumunda olmayı seçmek tesadüf değil herhalde.

 

Yeni kitabınızı İngilizce yazmanızın sebepleri içerisinde, yurtdışında da Türkiye’deki kadar tanınmak istemek var mıdır acaba? Bir de kitabınızın çıkacağı yayınevi ile nasıl ilişki kurdunuz?

 

Yeni kitabımı İngilizce yazmamın birincil sebebi, hikayenin kafamda, zihnimde ve kimyamda İngilizce şekillenmiş olması. Ne zaman ki İngilizce rüya görmeye başladım, İngilizce yazmaya başladım. Tıpkı çocukluğumda İspanya’da yaşarken İspanyolca yazdığım gibi. Dil içinizde yaşıyorsa, o dilde yazabilirsiniz. Yoksa, “Hadi şimdi de İngilizce yazayım” diye yazamazsınız. Benim için İngilizce yazmaya başlamak büyük bir riskti. Bildiğim sulardan çıkıp, bilmediğim sulara girdim. Ama roman sürükledi bu yöne, ben de o riski aldım. Yayınevine gelince; bağ kurmak kolay olmadı, çünkü buradaki yayın camiası genellikle dünya edebiyatına kapalı, hele hele Türk edebiyatına yönelik merak neredeyse hiç yok. Amerika’da basılan kitapların sadece yüzde 2-3’ü çeviri kitap. İngilizce de yazsanız, çevrilseniz de başka kültürlerin edebiyatına ilgi çok az. Bu kalıpları kırmak hayli zor oldu. Ama romanı beğendikleri ve çok güçlü buldukları için bu duvarları aşabildim.

 

Ahmet Hamdi Tanpınar’ı sevdiğinizi biliyoruz. Sizce “Türk olma” hususunda kendisini dinlemiş olsaydık, şu anda Türkiye’de neler farklı olurdu?

 

Tanpınar’ı dinlemiş olsak, her şeyden evvel bu kadar kutuplaşmış, adalara bölünmüş bir toplum olmazdık. Türkiye’de kültür bir kuşaktan bir kuşağa akmıyor, bir kesimden bir kesime geçmiyor. Dil bile akmıyor, kelimeler dahi akmıyor. Sol entelijensiyanın konuştuğu Türkçe ile daha geleneksel yapılarda konuşulan Türkçe arasında müthiş bir kopukluk var. Kelimeler seyahat etmiyor Türkiye’de, kelimelerle beraber kültür akışkanlığı da yitiyor.

 

‘Doğu’-‘Batı’ arasında kalmış bir Türkiye, sizce tam olarak nerede? AKP ile birlikte sizce birtakım önyargılar kırılıyor mu, yoksa hâlâ herkes kendi klanında hayatına devam mı ediyor?

 

Türkiye’de insanların kimlik arayışından değil, kimlik sabitlemesinden mustarip olduklarına inanıyorum. Herkes bir köşeyi, bir kimliği, bir doğruyu parsellemiş, oraya demir atmış. Adacıklar halinde yalıtmışız kendimizi birbirimizden. Aydınlar İslamcı kesimin dilini bilmiyor, İslamcı kesim mutasavvıfların dilini bilmiyor, bildiğini zannediyor ama bilmiyor. Mutasavvıflar farklı azınlıkların dilini bilmiyor, erkekler eşcinsellerin dilini bilmiyor, böyle zincirleme camdan duvarlarla yalıtmışız kendimizi. Bize benzemeyenlerden ödümüz patlıyor. AKP ile beraber biraz biraz bu kalıpların aşındığını düşünüyorum. Fakat değişmeyen şey tarihe karşı ilgisiz, birbirimiz hakkında bilgisiz olmamız. Geçmişimizi hiç farklı farklı öznelerin gözünden okumaya çalışmadık. ‘Sıradan’ olanı küçümsedik, önemsemedik. Mesela Osmanlı nasıldı bir Ermeni hamalın gözünden bakınca 17. yüzyılda, ya da bir cariye açısından filanca paşanın hareminde, ya da Galata’daki bir Rum fahişe nasıl yaşadı aynı yüzyılı… Böyle böyle küçük sorularla yola çıkınca anlıyor insan, ‘gerçeklik’ denilen şeyin ne denli karışık olduğunu ve attığımız her adımın bir başkasının hayatını etkilediğini. Yapmaya çalıştığım şeylerden biri bu… ‘Gerçekliği parçalamak’ bir anlamda, hem akademide hem edebiyatta bu ‘parçalı okuma’yı önemsiyorum.

 

11 Eylül sonrasında ABD’de Türk olmak nasıl bir şey? Oralarda kendinize buradaki gibi bir çevre oluşturabildiniz mi?

 

İslam konusunda çok fazla önyargı mevcuttu zaten, 11 Eylül sonrası daha da pekişti. Fakat İslam’ı savunur görünenler de, eleştirir görünenler de ne hikmetse benzer şekilde İslamiyet’i tek bir okumaya, tek bir sese, tek bir renge indiriyorlar. İslam felsefesi ve tarihi içindeki farklı farklı, damar damar yollardan haberdar çok az insan var. Hem Batı’da hem de Doğu’da.

 

Yeni kitabınız ‘The Saint of Incipient Insanities’i İngilizce yazarken, edebiyat adına Elif Şafak yeni neler keşfetti?

 

İngilizce yazarken gördüm ki tarzım değişiyor, üslubum, sesim, yöntemim farklı. Bu, tamamen dilin yazar üzerindeki kudreti. İngilizcenin yapısal ve dokusal farklılığı daha farklı yazmaya itiyor insanı. Bizde dilin ‘romance’ üzerindeki etkisi üzerinde pek durulmaz. Genel hatlarıyla Türkiye’de romancılık dili pek önemsemez. Romancılar Türkçeyi özensiz kullanır. Önemli olan ne anlattığınızdır, nasıl anlattığınız daha geri planda kalır. Benim için böyle olmadı hiçbir zaman. Dili çok önemsiyorum. Dilin yazarın üzerinde bir hakimiyeti olduğuna inanıyorum. İngilizce yazmaya başlayınca gördüm ki, farklı yazıyorum. Bu, tamamen iki dil arasındaki farklılıktan kaynaklanıyor. İngilizce, kelime haznesi açısından çok güçlü bir dil. Gerçi biz dildeki Arapça, Farsça, Osmanlıca kelimelerden arınmak, ‘milli dil’ kurmak adına elimizde baltalar, makaslar Türkçeyi acımasızca kırpmasaydık, Türkçenin de kelime haznesi çok genişti vaktiyle.

 

Kitabınızı Türkçeye kim çevirecek? Sizce bu durum, laf etmeye pek meraklı edebiyat dünyamızda nasıl değerlendirilecek, olumsuz eleştiriler gelir mi?

 

Romanı Türkçeye Aslı Biçen çevirecek. Ben onun üretimini kenardan saygıyla izliyorum. Zira çevirinin bambaşka, çok zor bir zanaat olduğuna inanıyorum. Çeviri için bir dili iyi bilmek yetmez, iki dili iyi bilmek de yetmez, hem romanın içinde olacaksınız, hem de dışında. İncecik bir eşik bu. Ben çok fazla içindeyim romanın, çevirmeye kalkarsam bozarım. Laf etmeye meraklı edebiyat dünyamıza gelince, zaten her türlü farklılığı yadırgamaya, üretkenliğe çamur atmaya dünden hazır olan kişiler, doğaları gereği laflarını edeceklerdir elbet.

 

Türkiye’ye sık sık gelip gidecek misiniz, bundan sonra Elif Şafak nereye gitmeyi düşünüyor diye mi sormalı yoksa?

 

Elbette Türkiye’ye gelip gitmeyi düşünüyorum. Bilhassa İstanbul. Şizofrenik bir aşkla bağlıyım İstanbul’a. Ne onunla, ne de onsuz.

 

Özellikle son dönemdeki bombalamalardan sonra, İslam’ı ne kadar bilip bilmediğimiz tartışılır oldu. Türkiye’deki İslami kesim, İslam kültürüne ne kadar sahip çıkıyor sizce?

 

Türkiye’de İslami kesim genellikle kendi görmek istediği İslam’a sahip çıkıyor sadece. Türkiye’de sol kesim ise zaten din felsefesi, dinler tarihi ile alakadar değil, Yahudi ya da Hıristiyan toplumların entelektüellerinin aksine. Türkiye’de sağdan ya da soldan çok az insanın din felsefesine ve dinler tarihine kafa yorduğuna inanıyorum. Onları bilmeden de bugüne alternatifler bulmak zor.

 

Türk romanının yurtdışındaki geleceği nasıl sizce? Bir de bunun üzerine Türkiye’deki edebiyat ortamını nasıl bulduğunuzu soralım.

 

Roman sırf bize Batı’dan geldi diye, Türk romanını sahte ya da yüzeysel addeden eleştirmenlere inat şunu belirtmekte fayda var: Türkiye’de çok güçlü bir roman geleneği var, benim çok sevdiğim, önemsediğim. Bununla beraber Türkiye’de romancıyı çok fazla didikleyen bir yapı da var. Yazdıklarınızı değil, sizi konuşan. Yazıya değil, kişiye bakan. Bizde eksik olan roman geleneği değil, edebi eleştiri geleneği, yani kitapları okuyan, çözümleyen, analiz edenlerin bunca az olması. Bir edebi eleştiri geleneğinin yerleşmemiş olması. Herkes romancıları konuşmak derdinde. Oysa aslolan kitaptır.

 

Edebiyat açısından Elif Şafak için hangi topraklar daha zengin acaba, bir zamanlar zengin olan Türkiye mi, yoksa ABD mi?

 

Edward Said, Gayatri Spivak ve Homi Bhaba gibi düşünürler ‘aradalık’ üzerinde çokça durdular. Ne tam olarak orada, ne tam olarak burada olmak, olabilmek ve bir zaman sonra eşiklerde yaşamayı öğrenmek, ‘aradalık’ duygusuyla yazmak… Eşikler kudretli yerler bence, Osmanlı’nın isabetle belirttiği üzre ‘cinlerin meşveret yeri’ her bir eşik.

 

Sizce edebiyatta, ‘tek bir dil, tek bir stil’ gibi bir hale gelinebilir mi?

 

Edebiyatın ve sanatın hâlâ, yekpare kültür, yekpare söyleme karşı en etkin karşı söylem olduğuna inanıyorum. Sanat köstebek yolları açmak demek. Sistemlerin düzleştirdiği, çoraklaştırdığı tarlalarda, ayrı ayrı yönlere giden, daracık, kaotik, hınzır köstebek yolları.

 

 

 

 

Elif Şafak in English, Tempo, Sayı 03/840, 15-21 Ocak 2004

 

 

İzlenme : 6548
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us