. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>


Röportajlar
“İstanbul’un sokaklarını özlüyorum”

İstanbul un sokaklarını özlüyorum

Pinhan, Mahrem, Şehrin Aynaları ve Bit Palas gibi romanlarıyla tanıdığımız Elif Şafak ın İngilizce yazdığı yeni romanı The Saint of Incipient Instanities , Amerika da yayımlandı. Romanın Türkçe çevirisi de yakında Metis Yayınları tarafından basılacak. Strasbourg da doğan, Madrid de okuyan, Ankara, İstanbul, Köln ve Amman gibi şehirlerde yaşayan Şafak la, bu göçebelik hayatı içinde İstanbul un yerini konuştuk.

Burçin Tuncer

> Öncelikle Amerika ya gidiş sebebiniz ve orada yaptığınız çalışmalarla ilgili kısa bir bilgi verebilirseniz sevinirim.

Amerika ya geleli bir buçuk sene oluyor. Dünyanın çeşitli yerlerinden seçilmiş kadın akademisyen ve sanatçılara verilen bir burs çercevesinde geldim buraya. Ağırlıklı olarak Boston, New York ve Michigan arasında mekik dokumakla geçti bu zaman. İlk geldiğim yer feminist hareketin, lezbiyen kültürün son derece köklü olduğu, kozmopolitan, çok kültürlü, entelektüel bakımdan hayli dinamik bir bölgeydi. Amerika nın geri kalan pek çok yerinden hayli farklı bir yerdi yani. İlk altı ay Hintli, siyah, Latin Amerikalı ve Filistinli feminist aktivistler arasında geçti. Daha sonra üniversitede ders vermeye başladım. Bu dönem kadın ve edebiyat ve Ortadoğu da cinsel ideolojiler dersleri veriyorum... Turkiye de akademi ne yazik ki sanat ile ilgileneni, sanatçıyı şüpheyle karşılıyor. Yazar iseniz, edebiyatçı iseniz, evinizde oturup yazmanız lazım, akademide ne işiniz var? Böyle bir kalıp var maalesef. Bizde maalesef yalıtma eğilimi hakim. Herkes alanını, kimliğini yalıtma ihtiyacında. Kültürün bir bütün olduğunu görmekten çok uzağız.

> Amerika ya gitmeden önce mutlaka bir Amerika tahayyülünüz vardı. Kafanızdaki Amerika imgesi karşılaştığınızdan ne kadar farklıydı?

Amerika ya yabancı olarak gelmenin şöyle bir paradoksu var bence: Buraya gelmeden evvel burası hakkında daha çok şey biliyorsunuz. Özellikle entelektüeller açısından. Yeni hiçbir şey yok diye düşünerek geliyorsunuz; zaten o kadar çok şey okumuş, o kadar film izlemiş, analiz yapmışsınız bu ülke hakkında. Daha net kafanız uzaktakyen. Oysa geldikten sonra muğlaklaşmaya başlıyor bilgileriniz.

Dünyanın pek cok ülkesine giderken yabancılar kendi yabancılıklarının bilincindedir. Amerika ya gelirken ise bu ülkeyi zaten gayet iyi bildiğiniz hissiyle geliyorsunuz. Fakat açıkçası içinde yaşamaya başladıktan sonra genel bilgilerin, genellemelerin yerini şahsi, somut, özel anılar, anlamlar, bağlar almaya başlıyor. Bu ülkeye gelenler bence önce bir bildiklerini unutma safhasından geçiyor. Sonra üçüncü safhada eski bildikleriniz ile yeni gözlemlerinizden kendi sentezinizi yaratıyorsunuz.

> Peki kaç Amerika var orada? Bir zamanlar İstanbul da yaşanan Öteki İstanbul tartışması gibi bir durum söz konusu mu?

Birden fazla Amerika var ve birden fazla Amerikalılık hali . Bu ülkedeki muhafazakar kanat, muhafazakar gelenek ile muhafazakarların yaptıklarına eleştirel yaklaşan akademisyenler, sanat ve üniversite çevreleri, alt kültürler arasındaki mesafe çok büyük. Ama bu farklılık öteki İstanbul ayrımından daha değişik dinamiklerle işliyor. Öteki İstanbul meselesinde malûm, sınıf başlı başına belirleyici bir etmen. Türkiye de sınıf, aldığınız eğitimden giyiminize, çevrenizden yüz ifadelerinize, bedeninizi nasıl taşıdığınıza kadar her adımınızda, her soluğunuzda bellidir, okunur. Burada sınıf önemli olmakla beraber böylesine çıplak ya da belirleyici değil. Daha ideolojik bir bölünme var Amerikalar arasında. Bu ideolojik eksen, bu ülke hakkında yapılan analizlerde, bilhassa genellemelerde ekseriya gözardı ediliyor. Amerikalılar diye rahatlıkla genelleyebiliyoruz gündelik dilde. Ama yanıltıcı bir genelleme bu. Sormak lazım hangi yüzü Amerika nın, hangi ekseni .

> Üzerinde yaşadığımız toprakların bir kültür mozaiği olmasıyla hep övünür görünürüz. Ama mesela en güncel örneğiyle Kıbrıs gibi azınlık olduğumuz yerlerde de bunu bir türlü kabul etmek istemeyiz. Oysa ABD neredeyse bir azınlıklar ülkesi. ABD de azınlık olmak nasıl bir duygu?

Orada az olana bakış nasıl?

Türkiye de azınlık olmak zor zanaat. Ancak aslınıza sadık kalmadığınız müddetçe kapılar açıktır size. Amerika da ise azınlık olmak kimlikler çetelesinde anlamlı bir yer edinmek demek. Yani iktidardan evvel bir kimlik meselesi. Kültürel bir kimlik, kültürel bir ayrışma.

Amerika bir göçmen ülkesi her şeyden evvel. Geçmişi zedelenmişlere açık bir dokusu var. Pek çok ülkede aile, soyağacı, babanızın kim olduğu, soyisminizin nereden geldiği belirleyicidir. Böylesine bir süreklilik içine doğarsınız. Burada süreklilik duygusuna sahip olmayanlara açık bir toplumsal doku var.

Öte yandan az olmaya dair iki ayrı yaklaşım var azınlıklar arasında. Bilhassa öğrenim için bu ülkeye gelenler arasında. Mesela burada yaşayan Türkler, Cezayirliler, Faslılar, Arjantinliler kendi içlerinde gruplar halinde bölünebiliyorlar. Bilhassa üniversite ve doktora öğrencilerine baktığınızda bu tür dayanışma ağları hemen dikkatinizi çekiyor. Bir de bunun tam tersi var; buraya gelir gelmez geçmiş kültür ile tamamen bağları koparma eğilimi, bir an evvel asimile olma ihtiyacı. Ya ifrat ya tefrit!

> Peki sizin için İstanbul dan uzak olmak nasıl bir duygu?

Hayatımın önemli bir kısmı göçebelik hissiyle geçti. Bir ülkeden bir ülkeye, bir kültürden bir kültüre, daimi göç hali. Fransa da Strasbourg da doğdum. Annemle babamın ayrılmasından sonra Ankara ya döndüm. Daha sonra Madrid de eğitim gördüm. Kesik kesik tekrar Ankara-İzmir-Almanya Köln ve Ürdün Amman dönemleri oldu, ardından İstanbul a geldim. Yurtdışında yabancı olduğumu biliyordum. Ama benim için asıl dönemeç Türkiye ye gelip de kendimi hâlâ bir şekilde yabancı, dışarlıklı konumunda bulmamla oldu. İstanbul a da keza dışarıdan geldim ve anladım ki o dışarlıklı olma hali, o yabancılık hissi hiç kapanmayacak.

> İstanbul sizin için ne ifade ediyor?

Bu göçler zincirinde İstanbul hep varmak istediğim şehir idi benim için. Bu tutku olduğu gibi romanlarıma yansıdı. Pinhan da hermafrodit derviş İstanbul a varır, dervişin yaşadığı şehir ile içinde yaşadığı vücut arasında bağ kurar roman. Şehrin Aynaları nda 17. yüzyılda İstanbul a gelen bir Şarklı Yahudi anlatılır. Mahrem parça parça İstanbul etrafında dönen, ondan uzaklaşıp gene ona dönen bir roman. Bit Palas İstanbul da inşa edilmiş şaşaalı bir apartmanın tarihinden, bugününden, çöplerinden kesitler sıralar peşpeşe. Yani benim için İstanbul yazımın ayrılmaz bir parcası oldu hep. İstanbul u bir fon olarak görmedim hiçbir zaman. Başlı başına bir karakter olarak algıladım. İlla ki dişi bir karakter.

Bit Palas yayımlandıktan kısa bir süre sonra İstanbul dan ayrılmam gerektiğini hissettim. Romanda karakterlerden birinin dediği gibi, "İstanbul a ya bir şeylerden kaçılarak varılır, ya da gün gelir ondan kaçılır". Benim için de gitme vakti gelmişti, öyle hissettim.

> En çok neyini özlüyorsunuz İstanbul un?

En çok sokaklarını özlüyorum İstanbul un elbette. Sokaklarıyla yaşayan bir şehir İstanbul, sokaklarında yaşayan bir şehir. Çok az yer böyle. Sokak yazılarını özledim İstanbul un, bir de midye dolmayı çok özledim… İstanbul benim icin bir rüya tabiri. Rüyada ne görürseniz tersine yorarsınız malûm. Ben İstanbul da iken kendimi hep dışarlıklı hissettim. Dışarlıklı olduğum için, başkalarının görmediği şeyleri gördüm. Bir ayrıntı, bir sokak ismi, bir ev, bir insan... Ben İstanbul u hikayeleriyle sevdim. Fakat Türkiye de insanlar aileleri, cemaatler halinde yaşıyor, adacıklar içinde. Onların kökleri var. Benim köklerim havada. İstanbul acımasiz bir şehir bu anlamda. Bir mücadele sonsuzca. Marazi bir aşk ile bağlıyım İstanbul a. Ne tam onunla olabiliyorum ne onsuz galiba. Ne ona ait, ne de onsuz olabiliyorum sonuçta.

İstanbul-New York

> Derler ki İstanbul en çok New York a benzer. Bu benzeme, benzetme, benzemeye calışma durumu ilgili bir şey söylemek ister misiniz?

İstanbul ile New York birbirine benziyor, doğru. Ama görünür, fotoğrafı çekilebilir, turistik bir benzerlik değil bu, daha dipten gelen bir akıntı. Daha ruhsal bir benzerlik. İlginçtir yakınlarda New York da dolaşımda olan dergi-gazetelerden birinde baş yazı New York ile Amerikanın geri kalan pek çok yeri arasında, bilhassa Amerikan Orta-Batı arasında hemen hemen hiçbir bağı olmadığı, New York un ülkenin geri kalan yerlerinden ziyade İstanbul gibi şehirlerle ruhdaş olduğu belirtiliyordu ki, tamamen katılıyorum ben de bu tespite. New Yorklular da kendilerini İstanbullulara daha yakın hissediyorlar Amerikanın Ortabatısında ya da güneyinde yaşayanlardansa.

 

 

Burçin Tuncer, Zip İstanbul, Sayı 133, 16 Nisan-30 Nisan 2004

 

İzlenme : 4002
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us