. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>


Röportajlar
“Ben siyasetçi ya da tarihçi değil yazarım, benim

"Ben siyasetçi ya da tarihçi değil, yazarım; benim derdim insanla"

 

 

Elif Şafak ın yeni romanı "Baba ve Piç" 8 Mart ta yayımlanacak. Kadınlar ve Ermeni sorunu üstünden kimlik kavramına odaklanan Şafak: "Soykırımı tanımak ya da tanımamak meselesi değil bu. Ben tarihçi, diplomat ya da siyasetçi değilim; yazarım. Benim derdim insanla, onların zihin kalıplarını kırmakla ilgileniyorum"

 

 


İki aile... İkisi de kadınlarla dolu. Sevdiklerini boğarcasına seviyorlar. Mutfaklarından benzer kokular yükseliyor. Kaynakları başka olmakla birlikte ortak korkular taşıyorlar. Biri Kazancı ailesi, İstanbul da eski bir konakta yaşıyor; diğeri Çakmakçıyanlar, Amerika da... Hem çok aynılar hem çok farklı... İşte yeni romanı "Baba ve Piç"te bu ailelerin öyküsünü anlatıyor Elif Şafak. Kadınlar ve Ermeni sorunu gibi birbirine yakın iki damardan ilerleyen romanı, ağırlıklı olarak "kimlik" kavramı üzerinde duruyor.


Aslında 375 sayfalık uzun bir aşure tarifi "Baba ve Piç". Bölüm adları aşurenin malzemelerinden oluşan kitap, Ermeni meselesi ve kadınlar üzerinden kimlik sorununu işliyor. Neden aşure?
Öncelikle, aşure gibi birden fazla unsuru birbirine karıştıran metaforları seviyorum. Aşurede aynı zamanda çokkültürlülük, çokseslilik var. Her malzemenin tadını tek tek fark edersin. Ama bir de incirle nohutun yan yana gelerek oluşturduğu bütün var. O anlamda aşure, özellikle son dönemde yitirdiğimiz kozmopolit kültüre de atıfta bulunan önemli bir metafor.

Ama yemek kültüründen seçilmiş bir metafor...
Radikal bir kavram yemek kültürü; müthiş bir inadı, dinamizmi var. Milliyetçiliğin dize getiremeyeceği tek tük şeyden biri.

"Kıvamı tutmazsa bir daha denersin"

Bir yandan da aşure, kıvamını tutturamadığında içinde malzemelerin yüzdüğü tatsız bir lezzete bürünebilir... "Ben yazar olarak tarifi veriyorum gerisi okuyucuya kalmış" diye düşündünüz mü?
Denersin tutturamazsın, bir daha denersin, bir daha, bir daha. O anlamda bunu ucu açık bir süreç olarak görüyorum. Demokrasi de öyle bir şey değil mi, attığın bir adımda çuvallarsın, tekrar denersin ama vazgeçmezsin; öğrenmeye çalışırsın. Kozmopolit kültür de öğrenilen bir şey bence, onun kıvamı, dengesi elden ele, toplumdan topluma zaman içinde oturur. Yeter ki pişmesine izin verilsin.

Kitabı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Beni ilk harekete geçiren şey Ermeni-Amerikalı feminist bir akademisyen oldu. Bir kokteylde tanıştık. Ertesi gün bana bir mail attı: "Ben soykırıma uğramış bir Ermeni ailesinin torunuyum. Sen bir Türksün ve benim arkadaşım olabilmen için önce soykırımı tanıyıp tanımadığını öğrenmem lazım." Ona dedim ki, Amerikalı yazar Kurt Vonnegut ın bir kitabında bir sahne vardır. 1915 te Türkiye den kaçmak zorunda olan bir adamın oğlu babasına "Eğer günün birinde bir Türk ile karşılaşırsan ondan ne duymak istersin?" diye sorar. Baba da der ki, "Herhalde bir Türkten biz gittikten sonra yokluğumuzu hissedip hissetmediğini öğrenmek isterim." Ben de onu yazdım: Siz gittikten sonra memleketimiz daha çorak hale geldi. Kültürel, sanatsal, felsefi, toplumsal ve vicdani olarak pek çok açıdan çoraklaştık. Bu e-mail i aldıktan hemen sonra çıktı geldi; kendisiyle dost olduk. Oradaki Ermenilerin yüzde 80 i için "yasını paylaşıyorum, yokluğunu hissediyorum" gibi basit cümleler bile yeterli.

Soykırımı tanıyorum ya da tanımıyorum gibi bir yanıt değil bu...
Ben tarihçi, diplomat ya da siyasetçi değilim. Ben yazarım; derdim insanla, insanların zihnini dönüştürmekle, kalıplarını kırmakla. Bunu yapmak için de kavramları, sayıları, istatistiksel tartışmaları bir kenara bırakıp hikayeler üzerinde yoğunlaşmak lazım. Tarihte mutlak doğruların olduğuna inanmıyorum, soykırım kelimesini kullanmayışımın bir nedeni de bu. Çok mutlak bir kavram soykırım; çok sistematik, organize bir katledişi çağrıştırıyor. Osmanlı da yaşananın bu olduğundan emin değilim. Ama ortada büyük bir acı ve haksızlık var.

Ve ardından kitabı yazmaya başladınız...
Konferanslara katıldım, çok fazla malzeme topladım. Sözlü arşivlere girdim. Ermeni-Türk entellektüeller ağında yer aldım. 1915 te yaşamış, hâlâ Türkçe konuşan Ermenilerin aile hikayelerini dinledim. Ermeni gençlerin "bilinç yükseltme amaçlı" kurdukları web sitelerini yakından takip ettim.

"Biz hatırlamazsak onlar unutmaz"

Romanda Ermeni meselesi kadınlar üzerinden anlatılıyor. Neden kadınlar?
Türkiye de kültür bir kuşaktan bir kuşağa akamadı. Bir kuşak sayacı sıfırlayarak başladı. Bu kültürel anlamda çok büyük bir çoraklaşma yarattı. Var olan kültürel sürekliliğin kadınlar aracılığıyla aktığına inanıyorum.

Kitabın 8 Mart ta çıkması kadın tarafını biraz öne çıkarmayacak mı?
Çıkaracak. Bu, bilerek seçtiğimiz bir tarih. "Baba ve Piç", Türkiye deki milliyetçi ideolojiye eleştirel bakan bir kitap. Ama cinsiyetçiliğe de bir o kadar eleştirel bakıyor. Aslında bu ikisinin birbirini beslediğini düşünüyorum.

Kitapta Armanuş kastedilerek "Sadece Ermeni olduğu için değil bir kadın olduğu için de bibliyofil olmaktan kaçınması gerekiyordu" deniyor. Diasporada böyle mi düşünülüyor?
İlk duyduğumda ben de çok şaşırmıştım. Sonra bunu birçok yerden duydum. Daha entelektüel, şehirli, orta sınıf, üst sınıf diaspora ailelerinde istemiyorlar çocuklarının bibliyofil olmalarını... Özellikle de 1915 te tehcir başlamadan önce tutuklanan 250 ye yakın Ermeni aydının ailelerindeki dördüncü, beşinci kuşak... Bunu bizzat büyükdedeleri o listede olanlardan dinledim defaten.

Türklerin soykırımı asla kabul etmesini istemeyenlerden de söz ediliyor: "Türkler bunu kabul ederse ayağımızın altındaki halıyı çekip bizi bir arada tutan en güçlü belki de tek bağı ortadan kaldıracaklar." 1915 in, Ermenileri bir arada tutan bir bağ olduğunu düşünüyor musunuz?
Diasporadakileri bir arada tutan bir bağ bu. Onlara ortak, kolektif bir kimlik veriyor. Sanal ortamda dahi bunu net kurabiliyorlar. Tabii ben daha entelektüel, aydın Ermenilerden bahsediyorum. Onlar kendi milliyetçiliklerine de çok eleştirel bakabilen insanlar. "Aslında Türkler 1915 i tanısa, bizim kendi içimizdeki farklılıklar da daha görünür hale gelecek" diyenler var.

Bu bir tür mazlum psikolojisi değil mi?
Evet ama biz Türkler kendi zulmümüzü tanımadan başkalarının o mazlum psikolojisinden çıkmasını bekleyemeyiz. Ben hatırlamadan başkalarının unutmasını beklemeye hakkım yok. Kendi hatalarımı dile getireceğim ve bundan dolayı üzgün olacağım ki karşı taraf da mazlum psikolojisinden çıkabilsin.

"Faydam olacaksa özür diliyorum"

Kitapta da sık sık vurgulanan özür dileme meselesine nasıl bakıyorsunuz?
Ben özür dilemenin olgunlaştırıcı bir şey olduğunu düşünüyorum, o anlamda da bundan gocunmamak gerekiyor. Şuna inanıyorum; devlet bir şey yapmayacak, değişim devletten gelmeyecek ama tek tek biz bireyler olarak şunu söyleyebiliriz: Bu acıyı tanıyoruz, acınızı paylaşıyoruz. Eğer bir faydası olacaksa özür diliyorum tüm yaşananlardan dolayı.

Peki "Benim de ninemi, dedemi Ermeniler kesti" diyen bir grup var, kitapta da geçen... Onların durumu?
Tamam onu da konuşalım. Ermeni çetelerinin Doğu da bastığı Türk köyleri var. Ama şunun da adını koyalım; tehcir çok makro düzeyde yaşanan bir insanlık dramı. İkisini aynı kefeye koymayalım. İlla ki aynılaştırmadan ikisini de aynı anda konuşabilirim ve taraf tutmak zorunda değilim. Tarihin çok yüzü var, birinin pahasına birini ayıklamaya karşıyım.


"Eyüp hayatımı çok dengeledi"


Evlilik nasıl gidiyor?
"Yuvarlanan taş yosun tutmaz" diye bir atasözü vardır. Amerikalılar bunu, bir taş sürekli yuvarlanıyorsa, mal mülk sahibi olamaz, bir şey biriktiremez anlamında kullanıyor. Ben hep yuvarlanan taş olmuşum, bir şey biriktirememişim, biriktirme duygusu yok bende. Yani kitaplarını bir arada tutamıyorsun, sevdiğin eşyaları nasıl olsa bir yerde bırakacağım diye götüremiyorsun. İlk defa evlilikle beraber hayatıma gelen en büyük değişiklik, yosun tutmaya başlamak.

Eyüp Can gazeteci, siz yazarsınız. Birbirinizin hayatını kolaylaştıran bir yanı oldu mu evliliğin?
Ben düzen özürlü bir insanım. Bu anlamda Eyüp ün hayatını kolaylaştırıyor muyum emin değilim ama o benim hayatımı çok dengeledi.

Nasıl?
Aslında hiçbir şey söylemeyerek, dayatmayarak, sadece ve tamamen varlığıyla yaptı bunu.

Hiç aşure yaptınız mı?
Elimden yemek gelmiyor. Teori iyi ama pratik sıfır. Aşure değil ama ekmek yapmayı öğreniyorum; o iyi geliyor.
Hamur yoğurmakta öfkelerimi yumuşatan bir şey var.



"Yazı yazarken ellerim çıplak olmamalı"


Yüzükleriniz de çok dikkat çekiyor. Nasıl bir ilişkiniz var yüzüklerle?
Takıyla ilişkim var aslında. Ayrıntı seviyorum ben; kıyafetten ziyade takı. Bütünden ziyade bir eşarp. Ama yüzüğün ayrı bir yeri var. Bilgisayarda yazıyorum. Ve yazı yazarken ellerim çıplak olmamalı. Nedeni yok. Küçük bir saplantı işte.

Her ruh halinizin bir yüzüğü varmış...
Yüzükleri kendime mesajlar olarak görüyorum. Kötü bir günümdeysem kendimi iyi hissettirecek yüzükler takıyorum.

Ama bu arada evlilik yüzüğü yok parmağınızda...
Onu da takıyorum ama daha çok yurtdışında, Eyüp yanımda yokken...

Türk edebiyatına epeydir torun gelmiyor...
Açıkçası korkuyorum çünkü yazı o kadar bencil bir şey ki... Ben hep yazıya şunu dedim: Sen benim gözbebeğimsin, sen benim ayrıcalıklımsın. Yazıyla ilişkim böyle. Şimdi başka bir şeyin yazı kadar benden enerji, emek, sevgi almayı hak etmesi beni korkutuyor galiba.

Bu "Çocuk düşünmüyoruz" anlamına mı geliyor?
Hazır hissettiğimde kendi çocuğumu da dünyaya getirmeyi düşünebilirim. Kapıları tamamen kapatmış değilim. Ama uzun vadede evlatlık almayı da düşünebilirim. Kendi kanım, canım, genlerim olsun fetişizmini sevmiyorum.

 

 

 

Filiz Aygündüz, Milliyet, 5 Mart 2006

 

 

İzlenme : 3493
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us