. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>


Röportajlar
Soykırım Değil Tehcir

 

Elif Şafak: Soykırım Değil Tehcir

 

 

Bir ülkeye ait olup başka bir ülkede yaşamak mı daha zor yoksa hangi ülkeye ait olduğunu bilmemek mi?

“Nasıl bir soru bu böyle, her ikisi de zor” demeyin, bir düşünün.

Sanırım en zoru bir yere ait olamama duygusu veya ait olduğun yerden dışlanma hissi.

Açıkça söylemek gerekirse başka ülkelerde doğup Türkiye’ye gelenlerin çok da fazla Türk olmadığını hatta olmak istemediğini düşünürüm. Diğer bir deyişle arada kaldıklarını ve seçme şansları olsa, doğdukları yerleri seçeceklerini düşünmüşümdür.

Ben olsam, hiç değilse doğduğum ve büyüdüğüm yeri seçerdim. Ne alaka diye yazıyı okuyorsanız söyleyeyim hemen: Bu sayıdaki röportaj konuğum Elif Şafak…

O da başka bir ülkede doğup Türkiye’ye gelenlerden ve çok kısa sürede kendinden sıkça söz ettirenlerden.

Son kitabı olan “Baba ve Piç” en çok satanlar listesinden inmiyor. Bu kadar çok tartışılmasının nedeni ise 1915’te yaşananlara 2005’in Türklerinin ve Ermenilerinin “hafıza”sından bakıyor olması. Hakkında birçok şey dendi, ermeni soykırımını kabul ettiği söylendi. O ise soykırımı değil “tehciri” anlattığını söylüyor. Kendisine en ilginç gelip, şaşırtan ise olumsuz eleştirilerin halktan değil de elit kesimden geliyor olmasıymış.

Aslına bakılırsa önce elit kesim tanımını yapıp sonra ilginç olup olmadığına karar vermek lazım.

Bence Elif Şafak kesinlikle kendine olan güveni ve duruşuyla özel biri. Klasik Türk kadını tipi çizmeyen ama her kadının da örnek alabileceği kadınlardan.

Romanlarını okuyanlar bilirler (okumayanlara da bilgilendirme olsun) ağır bir dili var ve bu genç yaşına rağmen Arapça kelimeler kullanıyor.

Kendisi aynı zamanda da bizim hocamız. Şahsen henüz dersini alamadım ama merak ediyorum derslerde de aynı dili mi kullanıyor?

Kendisiyle ilk sohbetim telefonda gerçekleşti. İkinci iletişimim ise mail yoluyla oldu. Bir türlü “dünya küçük” anlayışı bizim için gerçekleşmedi ve buluşamadık. Şu an içinde bulunduğu karışık ve yoğun zamanın içinde durmadan telefon edip randevu talep eden arsız ben’e inanılmaz kibar davranarak gönlümü bin kere aldı.

Sorularımı şu veya bu nedenle sordum diyemeyeceğim çünkü Elif Şafak hakkında ne bilmek istiyorsam sordum. Şu sıralar yoğun geçen zamanında bize de vakit ayırdığı için kendilerine çok teşekkür eder sizi de röportajı okumaya davet ederim…

Begüm Yücel

 

 

Bir röportajınızda, romanlarımda, “olmadığım şeyi” anlatırım demişsiniz, olmadığınız şeyi yazma nedeniniz nedir? İnsan kendini zor ifade ederken, siz olmadığınızı yazıyorsunuz, çok araştırma ve çalışma gerektirir sanırım.

E.Ş.: Edebiyatı iki şekilde anlamak mümkün: Ya insanın kendi hikayesini başkalarına anlatması. Ya da insanın kendisi olmaktan çıkıp, bir başkasının hikayesine sızabilmesi. Ben bu anlamda ikinci kanattayım. Benim için yazı yazmak kendi çocukluğumu, geçmişimi ya da bilinçaltımı deşmek anlamına gelmiyor. Tam tersine, “ben” denilen alanın dışına çıkmak, BEN’in hudutlarının ötesine geçmek demek yazmak. Bu elbette hatırı sayılır bir araştırma ve emek gerektiriyor. Bir de bunların yanı sıra sezgi çok önemli… Sezgi de en az akıl ve entelektüel birikim kadar önemli.

Olmadığınız sizi romanlarınızda okuyoruz, bize “olan sizi” anlatır mısınız?

E.Ş.: Bunu anlatamam, anlatsam da nesnel olamam zaten.

Romanı yazarken aklınıza şu konuya değinmeyim tepki alabilirim tarzı sorular geliyor mu?

E.Ş.: Hayır. Ben yazarken sadece anlattığım hikayenin içindeyim, bu sayede hep daha cesur, daha gözü pek oluyorum. Sonra roman bitince evhamlı, endişeli bir tipe dönüşüyorum. Keşke gerçek hayatta da yazarken olduğum gibi kalabilsem. Öte yandan, pek kendimi tekrar ettiğim de söylenemez. Bugüne kadar yedi kitabım yayınlandı, bunlardan altısı roman. Her roman gerek üslup, gerekse içerik bakımından birbirinden tamamen faklı. Zira benim hayatımın farklı dönemlerinde, farklı ruh halleriyle yazıldılar. Hayatta başıma hep bela olan tutarsızlığımın ve değişkenliğimin belki de tek faydası budur bana.

“Baba ve Piç” kadınlar için yazılmış bir roman ve Müslüman-Türk, Ermeni-Amerikan asıllı iki ailenin iç içe geçmiş yaşamını anlatıyor, üstüne üstlük kadınlar gününde çıktı, bu kadar şey üst üste gelince tepkilerden çekinmediniz mi?

E.Ş.: Ben romanları hep çok katmanlı yapılar olarak görürüm. Benim kitaplarımda izi sürülecek birden fazla hikaye iç içe geçer. Burada da katmanlardan biri, belki de en temel olanı Türk ve Müslüman bir İstanbul ailesiyle Ermeni Amerikalı bir San Franciscolu aileyi buluşturuyor. Ancak bu buluşma ağırlıklı olarak bu ailelerdeki kadınların hafızaları ve hikayeleri üzerinden gerçekleşiyor. Roman çıktığından beri en çok satanlar listesinden inmedi. Ben bu kitapla ilgili, “sıradan okurlardan” o kadar dokunaklı, duyarlı tepkiler aldım ki. Ne yazık ki olumsuz tepkiler daha çok elit kesimden geldi. İlginçtir, bazen bizim seçkinlerimizin halktan daha önyargılı olduğunu düşünüyorum.

Kitabınızın Ermeni soykırımını kabul ettiğini düşünüyor musunuz?

E.Ş.: Ben ne bu romanımda ne de diğerlerinde, okurlara tepeden inme mesaj veren bir yazar olmadım. Her kitap farklı okumalara açıktır ve neyi düşünüp düşünmeyeceğine okur kendisi karar verir. Ama hemen şunu ekleyeyim, ben 1915’te yaşananları soykırım olarak görmüyorum. Soykırım kelimesini bu yüzden hiç kullanmadım zaten. Ben “tehcir”i anlatıyorum. Yalnız şu da var, biz genellikle tehcir kelimesini hafife alıyoruz, sanki “yürüdüler gittiler” gibi. Öyle değil, yol boyunca yaşanan insanlık dramını görmek lazım. Aç susuz parasız ve korunmasız yürümek zorunda kalan kadınların çocukların hastaların oluşturduğu bir kafile, yol boyunca sapır sapır dökülen. Bu dramı görmek lazım. Kavramlar değil önemli olan, bu acının yasını tutmak önemli.

Orhan Pamuk Türk edebiyatı için önemli isimlerden biri ve son dönemki olaylar hakkında sizin kişisel düşünceniz nedir?

E.Ş.: Bence meseleyi şahıslar üzerinden tartışmak doğru değil. Önemli olan şu: İfade özgürlüğünden yana mıyız, değil miyiz? Herkesin sorması gereken soru bu. Eğer ifade özgürlüğünden yanaysak, insanları fikirlerinden kalemlerinden dolayı yargılayamayız. Beğenmezsen bir yazarı okumazsın. Hak vermiyorsan, sen de cevap yazarsın. Ama ifade özgürlüğünü engellemek Türkiye’ye yakışmaz. Kitapların yasaklandığı, insanların fikirlerinden ötürü suçlu durumuna düştüğü bir ülke olmamalı Türkiye.

AKP’li bir bakanın size olan beğenisini dile getirdiği zaman hedef kitlemde bir sapma var diye düşündünüz mü?

E.Ş.: Hayır, ben toplumun çok farklı kesimlerinden okurlarım olduğunu biliyorum ve bundan da mutlu oluyorum. Benim imza günlerimde sosyalistler, mutasavvıflar, başörtülü kızlar, feministler, nihilistler… Bambaşka kesimlerden insanlar gelir. Belki bu insanlar asla aynı sofraya oturmaz, beraber ekmek paylaşmaz ama aynı kitabı okuyabiliyorlar, romanlarda buluşuyorlar, bu benim için önemli. Türkiye kutuplaşmış bir toplum ne yazık ki. Ben tam da bu kutuplaşmaları aşmak arzusundayım.

Halen kızlık soyadınızı kullanmanızın nedeni nedir? Üstelik bu kızlık soyadı annenizin kızlık soyadı. Peki siz çocuğunuza soyadı seçme hakkını tanıyacak mısınız yoksa babasının soyadını mı alacak?

E.Ş.: Şafak benim kızlık soyadım değil. Ben 17 yaşımdan itibaren kızlık soyadımı, yani babamdan devraldığım soyadımı kullanmama kararı almış biriyim. Bilhassa edebiyatçı olmayı kafama koyduktan sonra kendi kendimi yeniden adlandırdım. Kendi kendimi vaftiz ettim. Kendime alternatif bir soyadı aradım, en sonunda Şafak’ta karar kıldım. Şafak hem sevdiğim bir kelime, hem de aynı zamanda annemin ismi. İlk ismi. Kendime verdiğim soyadını niçin değiştireyim evlendim diye? Elbette ileride benim kızım da kendine yeni bir isim vermek isterse buna saygı duyarım.

Bebeğiniz dünyaya geldiğinde nasıl bir anne tipi olursunuz?

E.Ş.: Bunu zaman gösterecek.

Burada mı dünyaya getirmeyi düşünüyorsunuz yurt dışında mı?

E.Ş.: Doğum, zannediyorum burada olacak ama ondan sonra ben göçebe olduğuma göre kızım da benimle beraber yolculuk yapacak gibi görünüyor. Tabii her zaman bir ayağımız İstanbul’da olmak kaydıyla. Çünkü bu şehir gibisi yok.

Yurt dışında doğdunuz ve belli bir yaşa kadar orada büyüdünüz, sonra Türkiye’ye geldiniz, kendinizi tam olarak nereye ait hissediyorsunuz?

E.Ş.: Kendimi bu topraklardaki birçok şeye bağlı hissediyorum. Kadınların nicesinin yazıya geçirilmemiş kültürlerine, alt kültürlere, sözlü kültüre, tasavvufa, İslam heterodoksisine, batıl inançlarla örülü geleneklerimize… Ve daha nicesine. Bu anlamda benim edebiyatım son derece “yerel”. Ama aynı zamanda buranın dışındaki pek çok kültürden de besleniyorum ve bu anlamda benim edebiyatımın hudutları yok, son derece “kozmopolit” ve “evrensel”. Kültürden besleniyorum ama kendimi bir milli kimliğe ait hissetmiyorum. Aynı anda hem buralı olup, hem de dünya vatandaşı olmanın mümkün olduğuna inanıyorum. Çoğullukları korumak benim için daimi bir mücadele. Hem Türkçe, hem İngilizce yazabilirsiniz, illa ki “biz” ve “onlar” tanımları içine sıkışmak zorunda değiliz. Sanatın işi bu tanımlar arasında tercih yapmak yerine bu tanımları bulandırmak, bozmaktır.

Araf romanında yurt dışındaki gençlerin sorunlarını dile getirdiniz sizin iç dünyanızın da yansımaları var mı bu romanda, yoksa gene olmadığınız, yaşamadığınız şeyler mi?

E. Ş.: Ben başkalarının hikayelerini yazıyorum ama bu bilmediğim insanlar oldukları anlamına gelmiyor. Tam tersine bir ruhdaşlık var karakterlerimle benim aramda. Keza okurla aramda da bir ruhdaşlık var. “Roman okuru, okurların en yalnızıdır” der Walter Benjamin. Roman okumak bir sırdaşlık işidir, açarsın ruhunun ve yüreğinin kapılarını bir metne, içine girersin yazının, kaybolmayı göze alırsın. Gerçek roman okuru yazarla beraber yaratır metni.

Türk Kadını’na göre marjinal olduğunuzu düşünüyor musunuz?

E.Ş.: Türk Kadını diye tek bir tipleme yok ki. Sonra kadınların ne zaman cesur, ne zaman deli olacakları belli olmaz. Benim anneannem mesela, bir yanıyla bakınca kendi halinde, bol bol batıl inancı olan tipik bir anneanne. Bir yandan bakınca eve hırsız girince balkondan atlayıp hırsız kovalamış bir kadın. Ben bu beklenmedik dönüşümleri çok seviyorum. Her insan sürprizlerle doludur.

Bilgi Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalıştınız. O zamanlar dışarıdan bir gözle Bahçeşehir Üniversitesi hakkında ne düşünüyordunuz? Şimdi B. Ü. öğretim üyesi olarak Bahçeşehir Üniversitesi’ni nasıl değerlendiriyorsunuz?

E.Ş.: Bilgi Üniversitesi’nde bundan tam beş sene evvel araştırma görevlisiydim, daha sonra Amerika’ya gittim. Boston’da çalıştım, ardından Michigan Üniversitesi Kadın Çalışmaları Bölümü’nde ve Arizona Üniversitesi Yakın Doğu Araştırmaları Bölümü’nde çalıştım. Bu zaman zarfında doktoramı ODTÜ’de bitirdim. Türkiye’ye tekrar yardımcı doçent olarak döndüm. Dolayısıyla pek çok ayrı üniversiteyi yakından görme ve gözlemleme fırsatı buldum. Bahçeşehir Üniversitesi’nde bulunmaktan heyecan duyuyorum, buradaki yapının dinamizmi ve gelişime açıklığı beni cezbediyor. Yakın zamanda en sevdiğim, severek katıldığım projelerden birisi Toplum Akademisi oldu. Üniversitenin birikimini toplumla paylaşması muazzam bir proje.

Bu kadar iyi yazar olabilmek çalışmayla mı gelen bir şey, yoksa gerçekten “özel” mi olmak gerekiyor?

E.Ş.: Yetenek edebiyatçı için olmazsa olmaz bir unsur. Ama emeksiz ve zahmetsiz yetenek hiçbir şeye yaramaz. Yazı, yazdıkça gelişir. Beyin de bir kastır sonuçta, kalem de kas gibidir. Kullandıkça gelişir. Velhasılı, bence iyi yazar olmak için her şeyden evvel iyi bir okur olmak gereklidir. Bizde maalesef bilhassa gençler okur olmadan yazar olmak istiyorlar. Şiir okumadan şair olmak isteyen, kitap okuru olmadan yazarlığa heves eden çok.

Çok teşekkür ederim emekleriniz için…

 

 

 

Bahçeşehir Üniversitesi Haber Gazetesi, Yıl:1, Sayı: 4, Temmuz 2006

 

İzlenme : 6053
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us