. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>


Röportajlar
Elif Şafak’la... Denizde Seken Taş Gibi

 

İşte o zaman yaşlı adam hayretle bağırmış.

"Karanlık! Her yer karanlık.

Bunu daha önce hiç görmemiştim.”

Ve daha önce hiç görmediği karanlığı

öyle yadırgamış, öyle yadırgamış ki,

yaşlı yüreği durmuş.”


  Bir yazar hakkında yazı yazmak kolay gibi gözükebilir. Ama yazan son derece normal bir okursa yazacakları, ancak kendi penceresinden gördüğü yazar hakkında içinden gelenler ve onun (belli ki) etkilendiği hikayeleridir.
Benim için Elif Şafak la ilgili yazmak sanırım herhangi bir yazı yazmaktan zor ve az önce anlatamadığım kadar karmaşık.
Sadece Araf romanında arada kalanları, kendine bir coğrafya, bir kimlik bulmakta zorlananları dillendirdiğini sananlar yanılırlar. Pinhan da başlayıp Araf ta tam kıvamını bulan bir aidiyetsizlik, yersiz-yurtsuzluktur onun anlattığı. Belki de bu ülkenin insanlarının farkında olamadıkları, olmadıkları en içerde kalmış özelliği.
İmgeler çokçadır romanlarında. Karakterler, zaman içinde yaptıkları ve yapacakları hareketlerle bir çemberi tamamlarlar. Bütün zıtlıklar (iyilik/kötülük, güzellik/çirkinlik, sergilemek/mahremiyet) birbirinin içinden geçer (Bitpalas ta “yatay bir çizgidir” dediği hakikat ile “dikey bir çizgidir” dediği yalanın birbirinden uzaklaşırken yakınlaşıp saçmalığa dönüşmesi gibi) kurguya dönüşür.
Cümlelerinin uzunluğu, tanımlamalarının ilginçliği ve kullandığı kelimeler tartışılsa da her romanında kullandığı dil benzer olmakla birlikte aynı değildir. Eskiyi, yeniyi, başka ülkeleri ya da başka kişileri anlatırken kullandığı dil, çok sert şekilde olmasa da değişir.
Bir itham şeklinde, yaşına göre çok eski kelimeleri kullandığı söylense de, “Ben kelimelerin de tıpkı insanlar gibi bir ömürleri olduğuna inanıyorum. Ve kelimelerin ecelleriyle ölmeleri gerektiğini savunuyorum.” diyerek aslında dile olan saygısını gösterir. Bunda, kendi tanımıyla “göçebe” olarak geçen hayatı nedeniyle zaman zaman uzaklaştığı kendi diline olan özleminin de payı vardır.
Yine de bunlar bir okurun kendince düşünceleri. Bunları yazarın kendisine aktarınca, denizde seken taş gibi konudan konuya atlayarak geçen bir konuşma çıktı ortaya.
Elif Şafak la…
 
“Tekerrürle barışık mısın değil misin, mesele bu,” demişti vaktiyle “Bitpalas”ta zuhur eden, oysa yazmaya başladığımda hiç mi hiç hesapta olmayan bir roman karakteri.” (1)
 
- Romanlarınızda birçok karakter var, kimi sokaktan geçen adam kadar katkı sağlıyor hikayeye ama orada. Bu kalabalıklığın sebebi ne?
- Yaşamı nasıl algılıyorsam yazım da o yönde akıyor. Hayattan kopuk, yalıtılmış bir edebiyat anlayışından ve kendini başkalarından soyutlamış münzevi edebiyatçı kimliğinden yana değilim. Yaşam nasıl içindeki karakterler ile var oluyorsa yazı da öyle.
Ben karakterlerim aracılığıyla ders vermem. Karakterlerini kullanarak okura nasihat veren bir yazarlık anlayışı yerine karakterlerinden öğrenen, onlardan öğrene öğrene hikayeyi geliştiren bir yazarlık anlayışını savunuyorum.
- Birbirinden çok ayrı karakterleri yazıyorsunuz. Bit Palas bu anlamda bir zirve. Kaynak neresi? Bu insanlar sokakta mı, içinizde mi?
- Anlattığım tüm tiplemelere aşinayım. Tanıyorum onları. Nerden mi? Elbette kendimden. Ama şu da var. Yazarken ‘iç ve dış ayrımı yavaş yavaş bulanmaya başlar. Başkalarını anlattığınızı zannederken bir de bakarsınız ki aslında kendinizden bahsetmişsiniz. Ya da kendinizi anlattığınızı sanırken bir de bakarsınız ki başkalarına ulaşmışsınız.
- "Edebiyat benim için olduğu şeyi değil olmadığı şey anlatmaktır" demiştiniz. İçinizdeki 8 kişilik bunun neresinde? Hem olduğu hem olmadığı? Dışardan görünmeyen mi kastettiğiniz "olmadığı şey" diyerek?
- Edebiyatı kendi kişisel hikayenin izdüşümlerini yazmak olarak görme eğilimi çok yaygın. Amerika da artık bu had safhada mesela. İlla ki kendi serüvenini yazacaksın. Etnik dini vs kimliğin ile bağlantılı olarak. Oysa edebiyat hayal gücüdür, başkası olabile yeteneğidir aynı zamanda. Aksı takdirde sürekli kendi manifestonu yazıp durursun.
“Pinhan soyunmaya başladı. Üzerinde ne var ne yoksa çıkardı., bir kenara fırlattı. Elifî şalvarı, deve yününden gömleği, tennuresini birer birer uzaklaştılar. Üzerinde teninin kokusunu, derisinin rengini taşıyan ne varsa eksiksiz bir bir çıkardı. Sonunda kapının karşısında çırılçıplak kalmıştı. Senelerdir üzerine titrediği, kimselerin görmemesi duymaması için boyunca uğraş verdiği sırrı bu kibirli kapının bilmesinden en ufak bir endişe duymadığını hayretle fark etti.” (2)
- Görmek, görülmek ve sır. Bütün romanlarınızda dikkati çeken nokta bu? Gerçekten de üzerinde durmak istediğiniz şey mi bu yoksa başka şeyleri geride bırakmak adına öne sürdüğünüz kavramlar mı?
- Hayatta en sevdiğim kelime ‘esrar olageldi hep. Görünenin altındakini merak ettim. Hayatı zahiri değil batıni okumaktan yana oldum. Nasıl baktığınıza göre üçüncü bir göz açılır bazen. Mümkündür. Edebiyat da açar o üçüncü gözü, tasavvuf da. Sonra eskisi gibi bakmaz olursunuz artık ne dünyaya ne kendinize.
- Güzel erkek ve güzel kadın aşklarının anlatıldığı filmlerle büyümüş bir nesiliz. Sizin romanlarınızda karakterler asla böyle değil, her birinin bir fiziksel sorunu var. Mesela Ömer (Araf) çok uzun, Pinhan ın saklamak zorunda olduğu sırrı var, Şişko (Mahrem) ibreti alem bir görünüşte, Mavi Metres (BitPalas) kendi yüzünü çizmiş. Hiç olmayacak mı bir yerlerde böyle filmlere konu olacak güzellikte insanlar?
- Güzel erkek ve güzel kadın dayatması bir tahakküm biçimidir. Bir sahte dünyadır ne tamamen reddedebildiğimiz, ne de benimseyebildiğimiz. Seyirlik bir panayırdır, sevmem. Ben ifadelerini önemsiyorum insanların ve bir de hikayeleri. İnsan bunlara aşık olur, ifadelere ve hikayelere. Yüzünde surat değil, suret dahi değil, sure taşıyan insanları önemsiyorum ve onların hikayelerini yazıyorum.
Zamanın kendisi tahammül edilmez olduğundan Ömer Özsipahioğlu onu zamanla ölçmeyi iyice tahammül edilemez bulurdu. Dolayısıyla saat takmaz, erken kalkmak için çalar saate ihtiyaç duymaz ve neticede erken kalkamazdı. Meziyetleri arasında dakiklik yoktu. Toplantılar, dersler, programlar, ödevler… hepsine geç kalırdı (…) Saatleri dakikalar ve saniyeler yerine albümle, şarkılar ve ritimleri kullanıyordu. (…) Temelde zamanın aksine müziğin geriye, ileri alınabileceğini, durdurulup tekrar çalınabileceğini bilmek güzeldi. Müzik şişmiş bir ceset değildi. Sahte bir ilerleme mefhumuna doğru ilerleyen tek yönlü zaman akıntısına mıhlamazdı kendini. Şarkıların döngüsel hareketi, çizgisel zamanın dönüşsüzlüğünün yükünü azaltırdı. (3)
- Zamanın döngüselliğinden bahsedebilir misiniz?
- Zamanın döngüselliğinden bahseden en güzel söz Bektaşi ye aittir, ‘dem bu demdir dem bu dem diye tekrar eder Bektaşi. Dem, sınırsız an dır, içinde geçmişi ve geleceği barındırır. Tekrar etmez ama tekerrürleri vardır ve bir de ritmi. O ritmi anlamak için yüksek sesle defalarca söylemek gerekir: dembudemdirdembudem.
İki ayrı kelebeğin, diğer yarısını yitirmiş tekeş tükeş kanatları bir koleksiyoncunun büyüteci altında yan yana tutulduğunda ne kadar uyumlu olabilirse, Ethel ile ben de o kadar uyumluyuz işte. Biçimler ve yarımşarlıklar neredeyse tıpatıp aynı; ama desenler ve renkler tamamen farklı.(4)
- Bit Palas ta hikayeyi anlatan kişi ile Araf taki Ömer karakterinin birbirine benzer geldi. Araf ı da belki bir evde yaşandığı ve iç içe geçmiş birçok hikaye ile beslendiği için Bit Palas a benzettim.
- Elbette karakterler arasında benzerlikler, yakınlıklar olur, tıpkı insanlar arasında benzerlikler, yakınlıklar olduğu gibi. Ama bundan ötesi edebiyat eleştirisinin alanıdır. Edebiyat eleştirisi tespit eder romanlar arasındaki geçişlilikleri, köprüleri ya da tezatları. Yazarlık pek de bilinçli bir uğraş değildir. Bizim göremediğimiz bağları okur görür.
- Araf da dahil hiçbir kitabınızda bildiğimiz anlamda aile kavramı yok. Parçalanmış, uzaklaşılmış. Ömer ailesinden kopuk. Alegre nin aile ilişkileri çok karmaşık. Zarpandit ne durumda bilmiyoruz. Neden?
- Tolstoy un da dediği gibi, bütün mutlu aileler birbirine benzer ama mutsuz ailelerin her biri farklı farklı şekillerde mutsuzdur. Beni mutlu aileler pek ilgilendirmiyor, belki de bunun mümkün olduğuna inanmadığım için. Mutsuzluk daha sahici bir şey.
- İnsanlar neden Elif Şafak okumalılar?
- İnsanlar niye Elif Şafak okumak zorunda olsun ki. Sanat da edebiyat da gönül ve ruh işidir. Soran sorgulayan merak eden düşünen hisseden dönüşen ve dönüştürmek isteyenlerle de kesişir yollar, onlar alıp okur, merak eder soru sorar kurcalar. Roman emek ve çaba ister, o çabayı göstermeyen okuru da, o emeği sarf etmeyen yazarı da almaz içine.
- Çocuğunuz bir gün kitaplarınızı okuduğunda ona en çok hangi sorunun sorulmasından korkardınız?
Sorulmasından korktuğum soru yok. Soruları severim ben.
 

(*)Mahrem – Elif Şafak – Metis Yayınları Sayfa 150

(1) İntiharperverlere Dair - Elif Şafak - Milliyet Sanat Ağustos 2004

(2) Pinhan – Elif Şafak – Metis Yayınları – Sayfa 50

(3) Araf – Elif Şafak – Metis Yayınları – Sayfa

(4) Bit Palas – Elif Şafak – Metis Yayınları – Sayfa 134

(5) Şehrin Aynaları – Elif Şafak – Metis Yayınları – Sayfa


# Temmuz 2002 den başlayıp Mayıs 2004 de Ankara da el sıkışarak devam eden bir serüven bu yazıyı hazırlayanın Elif Şafak serüveni. En sakınılan şeyin gözüne çöp batması gibi; uzadıkça uzayan, zaman geçtikçe bütünlenmesi bitirilmesi korkutan, bu nedenle bir türlü sizlere ulaşamayan bir söyleşi-yazı bu. Geçen zaman için, bu serüvenden bir cümleyi son söz olarak yazıp geç kaldığım için özür dilemek isterim.


“Korkuya tosladığında, felakete uğradığında, çukura düştüğünde tek yapman gereken çemberde geri geri yürümektir; ta ki zıt parçana ulaşana dek. Sebeb-i felaketin her neyse onun zıddına ulaşana dek.” (5)


yirmidörteylülikibindört

 

 


 

Emine Berre Gümüş, Zifir Edebiyat e-dergisi, Sayı 3, 24 Eylül 2004

 

 

İzlenme : 4839
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us