Türkiye’de âdettendir. Çabuk unutur, tarihsel süreklilikleri takip etmez ve genellikle Batı dışı coğrafya hakkında pek bir şey bilmeyiz.
Bu sebepten ötürü Lübnan’da son zamanlarda yaşananları, ağırlıklı olarak güncel bir kesit gibi yansıttı Türk basını. Oysa bugün de Lübnan’da yaşananlar ve belki de yarın yaşanacak olanlar, ancak bir süreklilik içinde kavranabilir. Lübnan, Türkiye açısından da önemli bir kavramın beşiği nicedir: HAFIZA
Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür, derler. Velev ki doğru, bu unutuşun en az yarısı bilinçli ve sistematiktir kanımca. İşimize geleni ayıklar, işimize gelmeyeni siliveririz bir çırpıda. Beyrut mimarisi bunu görmek için iyi bir örnek. Beyrut şehri şaşırtıcı raddede ve hızla yeniden yapılandırılırken, iki temel felsefe arasındaki çatışma da açığa çıkmıştı Lübnan’da. Bir yanda geçmişi bir an evvel unutup, geleceği inşa etmek isteyenler. Öte yanda, geçmişi unuttuğumuz takdirde, aynı sürecin yeniden zuhur etmesinden ürkenler. Hangi yolu seçtiğinize bağlı olarak bambaşka bir kentsel planlama hazırlayabilirsiniz. Nitekim, bir an evvel ‘iç savaş’ı unutmaktan yana olanlar, Beyrut’u yeniden bir “Avrupa başkenti” yapmak yanlısı olanlardı. Öldürülen Hariri bu yaklaşımın temsilcisiydi bir anlamda. Bütün Beyrut şehirini modern bir unutuşun merkezi şeklinde yeniden inşa etme yolunu seçti. Bu uğurda yüksek meblağlar harcadı, tasarımlar seçti, yurtdışına öğrenciler gönderdi.
Bu yaklaşıma en sert eleştiri sanatçılardan ve mimarlardan geldi. Bunlardan biri de Bernard Huri:
Bernard Huri, Lübnanlı bir mimar. Unutuşu eleştirmek için “inadına hatırlatma” yolunu seçenlerden. Huri, Lübnan’da son yirmi senedir devam eden yeniden yapılanma mimarisini “yapay bir Levanten Disneyland”a benzetiyor. Sanki hiçbir şey olmamış, onca acı ve travma yaşanmamışçasına bir an evvel unutup hayatımıza bakalım mimarisi! Buna tezat olarak kendisini bir “hafıza koleksiyoncusu”na benzetiyor. Unutulan, yolda bırakılan, istenmeyip çöpe atılan ne varsa kültürde ve tarihte, bunları topluyor birer birer. Bu sebepten ötürü Huri’nin inşa ettiği lokantalar, diskotekler ve kamu binaları ‘iç savaş’ı unutmaktan ya da unutturmaktan değil, tam tersine hatırlatmaktan yana.
Bunların içinde en önemlilerinden bir tanesi BO18 isimli devasa bir eğlence mekanı. Huri, bu tasarım için yer ararken, tarihsel açıdan son derece travmatik bir nokta seçmiş. 1976’da Falanj milislerinin Filistinlileri taşıyan bir otobüsü tarayıp, hepsini öldürdükleri yer. Bu katliam Lübnan İç Savaşı’nı tetikleyen temel hadiselerden biriydi. İşte Huri eğlence mekanını tam da bu noktada inşa etti.
Mekanın tüm ayrıntıları insanları geçmişin acılarıyla yüzleştirmek amacıyla tasarlandı. Duvarlar basık ve dar, ince uzun bir koridordan geçerek giriliyor içeri, konuklar kendilerini bir mülteci kampında hissetsinler ve böyle bir yerde bulunmanın ne demek olduğunu hiç olmazsa birkaç saatliğine yaşasınlar diye. İçerisi kimi zaman bombalanmış bir sokağı, kimi noktalarda bir tabutu andırıyor. Tüm ayrıntılar buna uygun, gölgeler, duvarlardaki renkler, ışıklandırma... Ama işte gece belli bir saaten sonra kapalı bir kozaya benzeyen bu binanın üst tarafı tamamen açılıyor ve konuklar kendilerini yıldızların ve açık havanın altında buluyorlar birdenbire.
Yıldızlara ulaşmak için önce o kapalı koridordan geçmek gerek, geleceği hakikaten daha iyi, daha temiz, daha insancıl biçimde inşa edebilmek için geçmişin travmalarıyla yüzleşmek şart dercesine.
06.03.2005