Akıllı kadınların akılsız aşklar peşinde kendilerini harap etmeleri hayli eski, hayli yaygın bir muammadır. En meşhur örneklerden biri Hannah Arendt. Ne yazık ki siyaset felsefesinden ziyade, akılsız aşkıdır 70 yıl sonra bugün bile en çok tartışılan.
Kendinden yaşça hayli büyük olan, bu çağın en çok iz bırakan ama bir o kadar o izleri karman çorman fikirbabalarından Martin Heidegger ile arasındaki ilişki bu kadar ilgi çeken. Ne de olsa olayın kahramanları meşhur, üstelik ikisi de önemli birer entelektüel ve hikayeleri, yakınlarda Holywood’un ilgi gösterdiği üzre, “iyi film malzemesi”. Tam da bu ilişki üzerine yazılmadık şey kalmamıştır zannederken kenarda köşede kalan mektuplaşmaları da çıktı piyasaya. Heidegger’in Arendt’e yazdığı “bugün seni çaya bekliyoruz” notları bile şimdi büyüteç altında.
Hannah Arendt varlıklı bir Yahudi ailenin kızı ve tam bir kitap kurdu. On altı yaşına geldiğinde zaten hayli mürekkep yalayıp yutmuş durumda. Derken 1924 senesinde Marburg Üniversitesi’ne girer gayet parlak bir öğrenci olarak. Ve orada kendisinden 17 yaş büyük, evli ve de önce gizliden, sonra açıktan açığa NAZİ sempatizanı olan Martin Heidegger ile tanışır. Ve ona âşık olur. Heidegger’in Nazilerle flörtü inişli çıkışlı iken, karısı Elfride ondan daha çok adanmıştır Nazilere ve Nazizm’e. Elfride hasta ve hamile kadınların çalısma kamplarına gönderilmesine de ön ayak olur bu kemikleşmiş inancıyla.
Peki nasıl olur da Hannah’ınki gibi bileylenmiş bir zeka, iş sevdiğinin huylarını, kusurlarını görmeye gelince körleşir? Nasıl olur da göremez? Arendt ve Heidegger bir kenara, beni bu naçizane yazının çerçevesi içinde ilgilendiren de bu körlük işte. Hani şu bile bile lades ilişkilerimiz. Sahi yanlış adamı sevdirten nedir kadınlara? Hem de hani mangalda değil kül, toz zerresi bırakmayan, okumuş etmiş, şöyle akıllı böyle aydın öyle açık fikirli kadınlara… Hadi sevdik diyelim, hadi ettik bir halt bir zaman bir yerlerde, olur ya, beşer şaşar malum, peki bir de senebesene o hatada bu kadar ısrar etmemize sebep nedir? Hele hele hayatın her aşamasında kararsız, kafası karışık hatunlar, mesele yanlış-adamı-sevmekte-ısrar’a gelince nasıl böylesine sebatkar olabiliyorlar? Nasıl oluyor da yeşerip tutunuyor inatla bu bile-bile-lades-aşklar?
Bile-bile-lades ilişkilerde maşuklar gani gani ipuçları saçadursun yanlış, yok öyle küçük harfle değil düpedüz YANLIŞ ADAM! olduklarına dair, akıllı ama âşık kadınlar kendilerine sihirbaz rolleri biçer. Elim değince değiştiriveririm ben onu.
Olsun varsın, ellerde aşkın billur çubukları, sallıyorlar habire, müthiş bir gayret ve şevkle. Abrakadabra. Açıl susam açıl, değiş be adam değiş, akıllan aşk akıllan… 1920’lerden bu yana değişmeyen hikaye bu işte.
11.09.2005