Türkiye’nin pek çok tabusu var. Memlekette kişi başına düşen tabu sayısı 6, 7 civarında. Ortalama Türk insanının altı ila yedi arasında tabusu mevcut. Kapısı kilitli konular bunlar, açmayı sevmediğimiz. 1915 Ermeni tehciri, azınlık hakları, insan hakları, hem inanç hem inançsızlık özgürlüğü, ifade özgürlüğü, resmî tarihi sorgulayanların anında damgalanıp “iç düşman” ilan edilmesi.. uzadıkça uzuyor liste. Yurdun bazı bölgelerinde kişi başına düşen tabu sayısının on beşe kadar çıktığı oluyor. Daha gelişmiş, mürekkep yalamış çevrelerde kişi başına düşen tabu sayısının ikiye kadar indiği gözleniyor. Ama hiç belli olmaz, en açık fikirli en özgür düşünceli zannettiğin insan bile mesele belli başlı konulara gelince bakmışsın kapanmış içine, sağır olmuş kör olmuş, yasaklar koymuş zihnine. Senelerdir ayaklarımıza dolanan, beynimizi ve vicdanımızı kısıtlayan yasaklı konular bunlar. Ama tüm bu tabular içinde bilhassa bir tanesi var ki konuşması en zor, ortaya çıkarması en zor, üstüne gitmesi en zor, mücadele etmesi en zor. Türkiye’nin en ağır tabusu aile içi cinsel tacizdir.
Öyle bir mektup aldım ki İç Anadolu’nun ünlü bir şehrinden, ne yayınlayabilirim ne anlatabilirim. Hayattan ve insanlardan ve gelecekten hiçbir beklentisi kalmamış bir genç kızdan bir mektup aldım. Onun gibi kaç kişi var daha, bilmediğimiz ve asla bilemeyeceğimiz? Türkiye’de aile kurumuna atfedilen abartılı kutsiyetin bir neticesi dokunulmazlıktır. Bu memlekette dokunulmazlığı vardır ataerkil aile düzeninin. Üst kattaki komşun, tanırsın edersin senelerdir, akşam yemeğe oturmuşsun, bir gürültü /bir hakaret ve küfür yağmuru /bir patırtı yukarıdan, ne oluyor, üst kattaki karısını dövüyor, ne yapalım, onlar da böyle, biz yemeğe devam edelim. Ertesi gün karşılaşırız üst kattaki hanımla, merhabalaşırız, yüzündeki kırgınlığı vücudundaki dayak izlerini görmezden geliriz. Ah biz bu memlekette işte bunu yapmakta ustayız. İşimize geleni görür, işimize gelmeyeni görmezden geliriz. Yeter ki bozulmasın nizam, aksamasın aile düzeninin kutsallığı.
Bir kız çocuğu, suskun, yaşına göre fazla düşünceli, ayaklarını sürüye sürüye gidiyor okul çıkışı, adeta gitmek istemiyor evine, henüz ilkokul çağında, utana sıkıla, kim bilir kaç zamandır içinde tuttuğu sırrı fısıldayıveriyor annesine. Annesi inanmıyor ona. İnanmak istemiyor çünkü inansa bozulacak düzeni, dirliği. Kendi öz kızına inanmıyor. Tek yaptığı bundan böyle kızını üvey babası ile evde yalnız bırakmamaya dikkat etmek. Bunun ötesinde değişen bir şey yok.
Bir genç kız, kapalı muhafazakar bir kasabada yetişmiş doğma büyüme, on altısına bastığı gün kaçırılıyor ve tecavüze uğruyor ona “âşık” olduğunu ilan eden bir adam tarafından. Çünkü aşk tahakkümdür kimilerine göre. Kimi erkekler başka türlü sevmeyi, başka türlü de sevilebileceğini bilmezler. Onların vatan sevgisi de kadın sevgisi de “ya hep ya hiç” üzerine kuruludur. Sevdikleri şeyi yaşatmayı değil, yok etmeyi bilirler bir tek. Vatanı da kadını da kendi tapulu malları gibi görürler. Kaçırılan genç kız ailesine dönüyor gözü yaşlı, kırgın ve kırık, dönüyor bir hafta sonra, peki ne oluyor, aile utanç içinde, kızlarından utanıyorlar, konu komşu ne diyecek şimdi onlara, lekelendi ya namusları, sonunda tecavüzcü çağırılıyor eve, o da usulen bir kutu çikolata yaptırmış, kız istiyor, vermez olurlar mı veriyorlar hemen, sen kirlettin sen al dercesine, apar topar düğün dernek, böyle bir düğünde kim nasıl kalkıp oynar, kim nasıl kalkıp eğlenecek kadar vicdansızlaşır? Genç kız tecavüzcüsüyle evlendiriliyor.
Gamze Özçelik hadisesi ile bir kez daha açığa çıktı ikiyüzlülüğümüz. Utanmadan, sıkılmadan, pişkin mi pişkin, tecavüz eden erkeği değil de tecavüze uğrayan kadını eleştirdi kimileri. Hiçbir kadın, nasıl giyinirse giyinsin, nasıl yaşarsa yaşasın, bizi hiç ilgilendirmez, ev kadını öğretmen doktor hemşire okul müdiresi konsomatris ya da fahişe de olsa hepsi bir benim nezdimde, hiçbir kadın tecavüzü hak etmez! Bugün televizyon ekranlarında köşe yazılarında kuru kuruya ahkam kesip, tecavüzcüyü değil de tecavüze uğrayanı eleştirenler unutmasınlar ki, bir memlekette zalimler ödüllendiriliyor, mazlumlar cezalandırılıyorsa, gün gelir kendi kız evlatlarının da ışığını soldurur bu ahlaksız ahlak anlayışı.
23.10.2005