Sene 1926. Haftalık Mecmua o güne kadar duyulmamış bir anket başlattı: “Leyla Hanım’ı Kim Alacak?” Kurguya göre saygın, nezih ve varlıklı bir İstanbul ailesinin biricik kızları olan Leyla Hanım’ın evlenme yaşı gelmişti.
Son derece güzel ve ahlak bakımından emsalsiz diye nitelenen Leyla Hanım, bir türlü kiminle evleneceğine karar veremiyordu. On dokuz yaşında olup, evde kalması an meselesi olduğundan, dergi okurlarına “yardım” çağrısı yapıyordu. Damat adaylarını okurlara uzun uzun tanıttıktan sonra birini seçmelerini istiyordu. Anket 17 sayı sürdü. Ve umulanın ötesinde bir ilgiyle karşılandı, 9.500 üzerinde cevap geldi. O güne kadar hiçbir yayına bu kadar ilgi gösterilmemişti. Anlaşılan yeni Cumhuriyet’in vatandaşları işi gücü bırakmış, hiç tanımadıkları Leyla Hanım’a münasip bir koca aramaktaydı harıl harıl.
Ankette belirtilen koca adayları dönemin “erkeklik” kodlarını göstermesi bakımından son derece ilginç. Değerli tarihçi Zafer Toprak’ın belirttiği gibi “yarışmada erken Cumhuriyet’te revaç bulan mesleklerden, her yaştan ve tabakadan talipler tanımlanmıştı”. Toplam on adet aday vardı. Bir: Yakışıklı doktor Necmettin Şükrü Bey. (Ankete göre tek olumsuz yanı, zührevi hastalıklar doktoru olması ve gün boyu “kötü” kadınları muayene etmesiydi.) İki: Dava vekili Talat Şevki Bey. Ailenin hukuk işlerine bakıyordu. Dürüst ve güvenilirdi. (Falsosu: Henüz yükselmemişti.) Üç: Genç diplomat Nusret Reşit Bey. Hali vakti iyi, tahsili mükemmeldi. (Falsosu: Leyla Hanım’ı alıp uzaklara götürecekti). Dört: Türk ordusundan Selami Bey. Cihan Harbi’nde, nice cephede kahramanlıkları görülmüştü. (Falsosu: Yaşça Leyla Hanım’dan epeyce büyüktü.) Beş: Tüccar Kürkçüzade Rıfat Bey. O günün şartlarında dahi birkaç milyon lirası vardı. (Falsosu: Nasıl kazanıldığı belli olmayan bir birikime sahipti. Eskiden ambar memuruyken birdenbire paralanmıştı.) Altı: Ünlü yazar Şinasi Hikmet Bey. Güler yüzlü ve zekiydi. Çok okunan bir yazardı. (Falsosu: Altı üstü gazeteciydi!) Yedi: Mebus Muhtar Fevzi Bey. Avrupa’da eğitim görmüştü. Büyük ihtimalle yakında vekil olacaktı. (Falsosu: Yok!) Sekiz: Profesör Fuad Hüsameddin Bey. Darülfünunda bir kürsü sahibiydi. İnce ruhlu, kültürlü ve birikimli bir insandı. (Falsosu: Kitapları fazla sevmesi). Dokuz: Yakın akrabadan Ekrem Bey. Leyla’nın annesinin dayısının oğluydu. Zaten gençler beraber büyümüşlerdi. Çok iyi tenis oynar, ata binerdi. Robert Kolej mezunu ve bankacıydı. (Falsosu: Yok!) On: Musikişinas Ercüment Baha Bey. Milli operalar besteliyor, çok güzel keman çalıyordu. (Falsosu: Ne de olsa “çalgıcı” idi!)
Yurdun dört bir köşesinden cevaplar yağdı. Peki genç ve dinamik Türkiye Cumhuriyeti’nin okurları hangi adayı seçtiler dersiniz?
Kadın okurlardan en fazla oyu Kürkçüzade Rıfat Bey aldı. Anlaşılan adam çalıp çırpmış da olsa, helali hoş olsun diye düşünüyordu niceleri. Zaten tüccar olması başlı başına bir iltifattı. Cumhuriyet erken dönemde ticaretin geleceği parlak, tüccar koca adaylarının şansı daha fazlaydı. Ancak genele bakıldığında Ekrem Bey’i seçenlerin oranı da hayli yüksekti. Ekrem Bey’in akrabadan olması kadar, bankacılığı da bunda rol oynamıştı. Hem “eloğlu” değil, hem de yeni ulus-devletin en geçer akçe mesleklerinden birini yürütüyor: Banka yöneticiliği. Son olarak, dönemin bir başka gözde mesleği: Mebusluk. Fevzi Bey de epey oy toplamıştı.
Okurların gazeteci, sanatçı ve profesör koca adaylarını bir çırpıda elemelerine bakılırsa o günden bugüne pek fazla şey değişmemiş memlekette. Entelektüel birikim ve yazı ve sanat o zamanlarda da, tıpkı bugün olduğu gibi hor görülüyormuş. Bu arada Gelibolu’dan yazan bir okur, soruya soruyla karşılık vermiş: “Bir kere de Leyla Hanım’a sordunuz mu?”
26.02.2006