Toplumları birbirlerinden ayıran rejimleri ya da ekonomik yapılanmaları değil sadece, geçmişleriyle olan ilişkileridir de. Her ulus-devlet tarihini yeniden yazar, taraflı yazar. Ama kimileri “amnezi toplumu”dur kimileri “hafıza toplumu”. Bazı ulus-devletler için diğerlerinden daha önemlidir kolektif hafıza. Bazı toplumlar, adeta bir vazifeyi yerine getirircesine hatırlarlar; hatırlamayı bir vatandaşlık görevi gibi algılarlar. Almanya böyledir mesela. Almanya’da tarihi bilmek bir vatandaşlık görevidir. Gerek eğitim sistemi gerekse gündelik yaşam kolektif hafızayı canlı tutmaya yönelik araçlarla örülmüştür. Her şey hatırlatmaya yönelik. Hem de sadece iyi şeyleri değil, kötüleri de.. hatırlanması en zor olanları... Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, Nazi Almanya’sı sonrası... Günümüz Almanya’sının kolektif hafızaya verdiği önem kadar “hatırlanması nahoş dönemleri” hatırlamakta gösterdiği kararlılık da ilginçtir. Almanlar kendilerine olan güvenlerini kaybetmeden, tarihlerinin karanlıklarını konuşabilmenin, hatalarını kabullenmenin dengesini buldular bu yüzyılda. Eleştirel tarih bilinci ve bir tarihsel süreklilik duygusu modern kültürün mayasına karıştı.
Berlin Duvarı’nın kalkmasıyla beraber yeni bir boyut eklendi hafıza konusuna. Doğu Almanya’yı nasıl hatırlamalı? Kimi Almanlar sempatiyle, hatta özlemle hatırlıyor o dönemleri. Komünist Almanya nostaljisi diye tanımlanan bu akım, Doğu Almanya ile ilgili eşya satışında patlamaya yol açmış durumda. Komünizm madalyaları, amblemleri, posterleri peynir ekmek gibi satıyor. Ama bu ticari ilginin yanı sıra Doğu Alman polisinin arşivleri de açılıyor ziyaretçilere, işlenen hatalar ve insanlık suçları bilinsin diye. Berlin Duvarı’nın olduğu yerde kurulan müzeye akın akın öğrenciler geliyor. Okullarda müfredata konmuş bu geziler.
Bugünlerde popüler olan bir başka “karanlık tarih turu” da İngiltere ve Fransa’da yer alıyor. Da Vinci Şifresi filmi komplo teorilerine olan ilgiyi canlandırdı. Bu dalgadan da yararlanarak, Avrupa’nın başkentlerinde turistik “komplo turları” düzenleniyor bugünlerde. Mesela Paris’te filmin geçtiği sahneleri adım adım takip edebiliyor bu tür turlara katılanlar. Louvre Müzesi’nde şifre aramaya çıkıyorlar. Londra’ya gelince, İngilizler için zaten tarih bilincine sahip olmak ve en ufak ayrıntıların dahi şecerelerini çıkarmak vazgeçilmez bir alışkanlık. Televizyonlarda, sıradan vatandaşların evlerinden getirdikleri asırlık aile yadigarı eşyalar inceleniyor uzun uzun. Bir porselen fincan, acaba kaç yaşında, kimlerin elinden geçmiş; ya da bir tablo, hangi malikanelerde asılı kalmış? İnsanlar evlerindeki eşyaların, sokaklarındaki yapıların, şehirlerindeki meydanların hikayelerini merak ediyor, tarihi önemsiyor. Öyle ki tarihin karanlıkları da nasibini alıyor bu ilgiden. 19. yüzyılın en kanlı katillerinden Jack the Ripper’in cinayetlerini işlediği Londra’da adım adım gezmenizi mümkün kılan “tarihte cinayet turları” var.
Peki ya Türkiye’de? Türkiye’de durum tam tersi. Bizde tarihi unutmaya yönelik bir yaklaşım egemen. Türkiye kolektif amnezi toplumu. Düşünebiliyor musunuz bizde de tarihin karanlıkları turları olabildiğini? Sadece geçmişle övünmek için değil, aynı zamanda onun kötü ve karanlık yanlarından ders çıkarmak için. Öyle bir tur ki mesela adım adım İstanbul’da gezdirecek, şurada şu korkunç hadise yaşandı, burada bu üzücü vaka cereyan etti. Gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet dönemine hem tarih bilinciyle hem de eleştirel bir gözle bakacak turlar düzenlenebilir mi bizim şehirlerimizde? Yoksa bunu yapanı “vatana ihanetten” içeri mi atmaya kalkarlar?
28.05.2006